İnfazı gerçekleştirenin kimliğinin bir önemi yoktu, isimlerin, yüzlerin bir önemi kalmamıştı, ancak infaz emrini veren EkOnseo şirketinin kurucularından başkası olamazdı. Anlamsız bir şekilde gelişen olaylar böylesine kötü sonuçlara nasılda yol açabilirdi. Kesinlikle üstü makyajlanmış bu neye hizmet ettiği belli gibi görünen şirketin maskesini düşürmeye yeltenen Ployme, bir şeyleri biliyordu. EkOnseo şirketinin asıl yüzünü ortaya çıkaracak bir sır biliyordu Ployme ve bu sırrı açığa vurma vakti gelmişti. Çünkü ölüm onlara rüzgarı yararak gelen bir mermi kadar yakındı.
Dağ evine neredeyse gelmişlerdi, 500 metre gerisindeki dar patika yolda durmak zorunda kaldılar,çok az yürümeleri gerekiyordu. Drakgoanın kızı Ploymenin verdiği uyku ilacının etkisiyle hala uyuyordu. Gözleri kan kırmızı, üzüntüden ve yorgunluktan yüzünün rengi atmış olan drakgoa kızını yavaşça tutup kucağına alacaktı ki Zio uyandı.
Zio- Beni yere bırak baba. Annemler nerede?
Drakgoa- Onlar birazdan geliyorlar kızım, merak etme.
Zio- Burası neresi baba?
Ployme- Amcanın evi, daha önce hiç gelmedin mi?
Zio- Hayır gelmedik, annemler ne zaman gelir baba?
Drakgoa- (ağlamamak için kendisini zor tutar bir edayla) Kızım patikanın sonundaki evi görüyorsun değil mi? Oraya git biz geliyoruz.
Zio- ama çabuk olun baba.
Drakgoa- Tamam, tatlım hemen arkandayız.
Zio minik ama hızlı ve meraklı adımlarla dağ evine uzanan patikada ilerlerken güçlü bir silah sesi yükselir. Ve drakgoanın gözünün önünde kızı yere yığılır. Ployme ‘Dikkat et bu bir keskin nişancı’ der, ardından koşarak bir ağacın arkasına eğilerek saklanır. Drakgoa da istemsizce aynı şekilde bir ağacın arkasına sırt üstü yaslanarak yavaşça yere oturur ve gözlerindeki donukluk yerini acı göz yaşına bırakır. Patikanın aşağısından araba sesleri gelince Ployme, ‘buradan çıkmamız lazım’ der. Drakgoa, ‘kızımı almam gerek, onu öylece bırakamam’ derken, sanki toprağı boğazlıyormuşcasına avuç içlerine alarak sıkıyordu. Ployme, ‘Sana yalvarırım yapma bu canına mal olur’ der, cevap alamayınca devam eder, ‘Olayın şokuna saplanıp burada ölmek mi istiyorsun, peki ya kızın, oğlun? Onların intikamını kim alacak?’ Darkgoaya bakarak, ‘3 deyince eve koşalım başka hiç bir şansımız yok’ der.
1…2…3… Sanki zaman daha yavaş akıyor, hızlı ama yavaş, ölümün yakınlığından olsa gerek. Belli ki keskin nişancı yerini terk etti ya da öldürmekten haz alacak başka birilerine devretti öldürme işini. Evin içerisine girdikleri gibi Drakgoa silah aramaya başlar, ancak ümidi yoktur. Ployme, ‘Silah mı arıyorsun’ diye sorunca, ‘ Sen de bak, her yere bak, der kollarıyla etrafı işaret ederek drakgoa. Drakgoa çok geçmeden bir şey bulur. bir kutu ve kutuyu açınca, ‘Buldum’ der, kutunun içerisinde Adrenalin kapsülü iğneler ve şırınga vardır. Ployme, ’emin misin? Tehlikeli olabilir’ derken bulundukları duruma kıyasla çok ciddidir. Drakgoa içinde yaktığı ağıttan bir nağme söyle gibi, kırık dökük, incinmiş bir sesle, ‘Başka çaremiz yok’ diye cevap verir. Ve tüm adrenalinleri kullanırlar!
Drakgoa’nın gözleri kocaman olur, ve hafif kambur vücudu dikelir, ardından aslan gibi kükrüyormuşcasına bağırır. Ploymeye dönerek şöyle söyler, ‘Damarlarımda gezen şeyi hissedebiliyorum.’ Ployme, ‘Adrenalini mi?’ der. Parmaklarını yavaşça avuç içerisinde toplayarak yumruğunu sıkarken cevap verir drakgoa, ‘ İntikam Ployme… İntikam!