Genç yönetici, konuşmasına günler öncesinden bir okul öğrencisi gibi hazırlanmıştı. Anlatacağı konu hakkında defalarca tekrar yaparak neredeyse her akşam üzerinden geçmişti.
Toplantının sabahı ise heyecanla yataktan kalkmış bir güzel hazırlanmaya başlamıştı. Beyaz kruvaze yaka gömleğinin altına siyah kalem eteği ve parlak rugan sitilettolarını giymiş, düzgünce topladığı saçlarının ardından en sevdiği mat kırmızı rujunu da sürüp ofise doğru yol almıştı.
Daha toplantının başlamasına saatler kala tüm hazırlıklarını bizatihi kendi yapmış, her türlü teknik ekipmanların kontrolünü gözden geçirmeyi de ihmal etmemişti. İşini şansa bırakmayı sevmezdi. Teknik aksaklıklardan korktuğu ve kendi işini hep kendisinin yapma alışkanlığından dolayı başkalarından yardım dahi istememişti.
Toplantı saati gelip çattığında katılımcılar tek tek toplantı odasına gelmeye başlamışlardı. Koltuklar yavaş yavaş doluyordu.
Aslında işinde deneyimli olmasına ve ilk toplantısı olmamasına rağmen, işine ve görevine olan saygısı onu her seferinde sanki ilk defa sunum yapacakmışcasına heyecanlandırırdı.
Sonunda herkes yerini almış, toplantı saati gelip çatmıştı.
Kısaca bir selamlaşma ve günaydın seremonisinin ardından tane tane konuşmaya başladı. Muhteşem diksiyonu ve hitabet sanatıyla bir yandan anlatıyor bir yandan da duvara yansıtılan barkovizyondan grafiklerle anlatıklarını desteklemeye çalışıyordu.
Herşey her zamanki gibi güzel gidiyor dinleyiciler pür dikkat dinliyor ve notlarını alıyorlardı. Sonra ne mi oldu. Genç yönetici bir anda gülümsedi. Dişine bulaşan kırmızı ruju ilk olarak kendisi hissetse de diliyle düzeltmeye çalışmak yerine anlatmaya devam etti. Fakat o sırada, katılımcılardan biri el kol işaretleriyle kendisinin düzeltme girişiminde bulunmadığı ruju göstermeye çalışarak uzaktan müdahale ile düzeltmesini tembihliyordu. Dikkatler bir anda dağılmıştı.
Daha anlatıp toparlayacağı onlarca şey varken, kafası karışmış ilgiler dağılınca da toplantıyı erken sonlandırmak zorunda kalmıştı.
Toplantı bitiminde herkesin aklında kalan tek şey anlatılan konular ve alınan notlardaki çıkarımlar değildi. Dişe bulaşan kırmızı rujun çıkarılıp çıkarılmadığıydı.
Aslında hepimizin genelde yaptığı bir hatadır bu yukarıda bahsedilen durum. İster özel hayatta ister iş hayatında olsun, kadınların anlattıkları şeylerden çok; nasıl anlattıkları, ne giydikleri ne taktıkları ne kullandıkları oluyor insanların ilgisini çeken. Konudan sapılıyor, ya da saptırılıyor. Dudaktan çıkan cümlelerle ne anlatıldığından ziyade, dudağa sürülüp dişe bulaşan ruj hafızalarda kalıyor.
Pozitif ayrımcılık ne yazık ki böyle durumlarda farkında olmadan ortadan kalkıyor. Ve bu da yeterince kompanse edilmediğinin göstergesi oluyor.