Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Dıyarı Yabana ilk sefer hatıratım - Sözümoki
Abdurrahman Said Tozlu Bronz Destekçi Bronz Destekçi
03 Temmuz 2020, Cuma 12:19 · 433 Okunma

Dıyarı Yabana ilk sefer hatıratım

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla

Kainatı nice hazine ve zinetler ile süsleyen sonra bunları kendine delil kılan, sıfatlarının tamamında Ekmel ve zerre noksanlıkdan beri olan, esmasında bütün güzellikleri cem iden ve hikmeti ilahisinde camiul ezdad olan Allah subuhanehu ve teâlâya Hamdu Senalar olsun.

En kamil ve eşref olan salat ve selamlar gönderilmişlerin son halkası ve ımamı olan, Kainatın en eşsiz örneği ve rehberi olan, yeryüzünde ki kamu ibadın halef ve selef olan cemî kulların en şereflisi en faziletlisi ve en merhametlisi olan, iki dıyarın serveri ve serdarı Cihad peygamberi Abdullah İbn Muhammed Mustafa el emin ve ebul Kasım hazretlerinin üzerine olsun.

Ve bil cümle selavatın hasenat ve fazailesinden Ekrem ve efdal olanları o pürü pâk olan peygamberin tahir ve Tayyib olan huccetul ümmet ile müşerref olan sahabeyi izam efendilerimin üzerine olsun.

Ve o ğariblikle müjdelenen ashabı ğurabayada kıyamete dek selam olsun kıyametin akabinde müjdeler olsun.

Seyhatlarımı en temelde bir kitapta cem edip telif itmeye niyet itmiştim lakin hayatımda meni ziyadesiyle mütessir eyleyen ve şahsi şecaat ve güvenimi daha emsallerim indinde en erken atılım olarak elde ettiğim daha sahih ifade ile nasip olan aksayı şarka olan seyahatim ve bu seyahati vâki oluş illetinden bidayet ederek oraya vasıl olduktan sonraki süreç ve evkatı cereyan iden cemî hadisatı bu kitapta zikr edeceğim bunun ziyadesinde oradaki ahaliyi yaban ve muhaciri islamın ahvali ni yakinen müşahedem neticesi ile kesb eylediğim reylerimi beynel esatır beyan ideceğim bunlara binaen hakikat nazarı ile nizamı cuzurun eşkali ideriyyesini en alâ surette bi ğayrı taraf nakl ideceğim takriben 3 aylık bir muddet suresince ikamet eylediğim okinawa ceziresinden merkez Medine tokya da kaldığım bir haftalık süre zarfını kulli bir nazar ile karilerin afakına zerre bir ufku İhsaniyye katabilmek ve bütün benliği ile ezhanı fikriyyemi ve niyetlerimi en masumane hal üzre sadık bir dil ve ğani bir kitabi beyan ile sis aziz kârilerime bu eseri arz idiyorum.....

GİDİŞ SÜRESİ ÖNCESİ AMEL VE EFKARIM

On dokuz yaşında şer-i ileimlerin temel tahsilini görmüş, hıfzul kur'anı itmam iden, ulumi akliyyeye ziyadesiyle ilgi ve alaka duyan, kelam, akaid, mantık, felsefe ile hemhal olan, istanbulun Sarıyer tarafında Ayazağada iskan eyleyen bir bireydim.

Aynı zamanda liseyi hariçten İmam hatip mezunu olarak tahsil eylediğimden mütevellid istikbalde bir çok favaidden faidelene biliyordum. Binâ zalik okuduğumuzun farkında olmamız ve erken yaşlarımızda ihsan edilen şuur ve hedeflerimiz doğrultusunda yaşamayı ğaye edinmiş birisi olarak toplumun içinde yaşayan birisiydim.

Her ictimai yapılarda yaşayan bireylerde olduğu gibi benimde münasebet ve diyolog içinde olduğum bir takım kimseler, cemiyet ve cemaatler vardı. fakat hiç bir cemiyete mensubiyetim olmadı. Ortak cıkarlar ve menfaatler kesiştiğinden dolayı kar birlikteliği Vuku bulmuştur.

Hulasa hizmet esaslı hereketlerin içinde makul ve mümkün oldukça bulunmaya çalışmış, insan psikolojisi ve sosyolojisi cercevesinde Kitab ve sünnetin öğreti metodu ile analizin akabinde hak veya batıl olduğuna hükmetmişimdir.
Fakat kimi analizler kişilerin takiyyeci vasıflarını, tecrübeli yalanları sebebi ve delil yetersizliğiden uzun süreye aksayıp çok sonraları karar verilebiliyor.

ÖZETİ BEYAN : Aksayı şarkta ki davetleriyle nâm ve şohret yayan pîri fâni Şeyh Nimetullah hoca efendinin vaazı nasihat eylediği istanbulun Sarıyer mıntıkasının pınar mahallesinde bulunan bir dernekte tefsir dersleri icra ediyordum. Bu süre zarfında daha evvelden bana maruf olmayan o dernekte idari konumda olan bir zaat ki ziyadesiyle belid ve Sefih vasıflara haiz; zatıma Dıyarı yabanda imamlık idermisun diye teklîfde bulunmasıyla başlayan bir mâceramı nakli tefsir idiyorum.

SEFER AREFESİ

Benim o malum dernekte hususi ders vermemi arzu iden ve bir kitap telifi içun tertib sunan daha sonraları hodgâmın teki olduğunu ve dâhi haini dinu devlet olan, şeref ve haysiyet yoksunu ırz düşmanı bir hafiye olduğunu izhar edeceğimiz Bir çok ismin hamili olan zat vardı. O zat evvel vakitlerde zatıma ziyadesiyle medihlerde bulunurdu. Ve bi çare ortada kalmış diraset eylediği medreseden inkızaf edilen bir hain daha vardı ben ki maduriyetini İzale itmek içun daha sonradan hakiki vechini gördüğüm hodgâmın maddi sermayesini bildiğimden o bi çareyi onunla tanışık kıldım, vazife verdirdim, başını sokacağı yer tahsis eylettim. Daha sonra ihvan deduklerimiz ile şuralar akabinde miladi takvim hesabıyla 2019 senesinin 11 Aralık tarihinde İstanbul havalimanından moskovaya oradan aktarma ile Tokyo narita havalimanına ve oradanda yine nakille okinawaya naha havalimanına gitmek üzere yola çıktım.

SEFER
İlk gün : herşeyin sıradan olduğu bir gün olarak uyanmış idim. Heyecana dair hiçbir hissiyat yoktu lakin bir sevinç öyle bir sevinç ki sanki bir kurtuluş için son gün artık ızdırabım nihayet bulacaktı. Öğle saatlerinde havalimanına varmış idik ilk uçuşum moskova olacaktı. Yalnız ecnebi lisanlardan umumi lisan olan İngilizceyi bilmiyordum Lisanı Yabana dair hiçbir şey yoktu. Rusça birtek medrese tedrisatım döneminde Tacikistanlı rahle kardeşlerimden kiril alfabesini görmüş ilgi duyub öğrenmiş idim Rusça diline dair bir teleffuzum hiç yoktu. Yalnız bunlar hiç aklımın ucundan bile geçmedi. Yani bunları dert etmedim. Hiç yabancılık çekmediğim gibi sanki daha evvelden gitmişim gibi rahat ve sukunet üzere moskovaya Vardım ve oradan da tokya uçağına geçerek 18 saatlik uçuş serüvenim başlamış oldu.  Geceyi istirahat eleyerek geçirmiştim sabah namaz vaktinde bozkır semalarında gözümü açmıştım daha henüz güneş doğmamış idi bir surat ile wc kabinine koştum. Abdesti aldıktan sonra ilk terimi dökmeye başlamıştım. Arka kabin tarafında bulunan bayan hostesin yanına vardım ve Türkiyede alem olan İngilizcenin meşhur edildiği cümle( One minute) ifadesi direkt olarak aklıma geldi. Yalnız süre kısa olması bakımında ve birazda doğal olarak Two minute olarak değiştirdim. Ve bildiğimiz klasik zamirler ile üçbeş kelime araya sokuşturarak namaz kılmak istediğimi söyledim.  Sorry i muslim prayer two minute. Şeklinde sadece mana odaklı bir ifade kullanmıştım ve gerçekten ziyadesiyle mesrur olup takdir eylediğim bir hareket ile bayan oturduğu yerden kalktı ve benim namaz kılmamam için yer vermiş idi. Binâ zalik namazın ardından kendisine şükranlarımı arz iddikten sonra yerime geçtim tabi rahatlık bir an olsun için sağlansada yaklaşık bir saat sonra uçaktaki bütün yolculara ikişer kağıt dağıttılar doldurulması için ve o an öyle bir sıkıntı ve darlığa düştüm ki İngilizcenin vucubuna kâni oldum. İyi kötü bir şeyler yazdım doldurdum. Tabi yaklaşık iki saat kadar ufak kağıtlar ile uğraştım. Olası ihtimale karşı telefona indirdiğim İngilizce sözlük uygulamasından çözmeye çalışıyordum. Kelime kelime anlamlara bakıyor kafamda toplamaya çalışıyordum. Ve işte o an iniş gerçekleşmişti. Narita havalimanına inmiş sırt çantamı almış kapıya gelmiştim ve yolcuları karşılayan bir Japon bey efendisi ruku ile selamlayarak lisanıyla muhtemelen hoş geldiniz demek istemişti. Pasaport kontrolüne vardığım vakit doldurduğum kağıtları inceledim artık yapacak bir şey yoktu sonucuna katlanma pahasına kontrole girdim teknolojik aletler ile parmak izlerim ile fotoğrafım cekilmişti daha sonra pasaport inceledi sonra üzerine vize basıldı ve geçiş izni verildi tabi o ara elimdeki doldurduğum kağıtları teslim etmiştim. Sonra valizi aldım çıkışa geldiğimde çanta incelendikten sonra kendimi bir anda dışarıda bulmuştum artık resmen Dıyârı Yabana ayakbasmıştım. O telaşede ne kadar sürelik vize vermiştiler bilmiyordum baktığım vakit martın 11 ne kadar vize verilmişti 3 aylık vizeyi hiçbir zorluk ve sorgu olmadan almıştım sonra narita havalimanının içhatlara geçmem gerekiyordu. Bunun için bir kaç görevliye uçak biletini gösterdim birşeyler soylediler anlamış gibi yapmıştım ama lafız olarak hiçbir şey anlamamıştım sonra otobüslerden bir tanesinde free bus yazıyordu onu anlamıştım içhatlar 2. Terminalde olduğu yazıyordu otobüs duraklarında içhatların terminalide yazıyordu. Otobüse bindiğim vakit içhatlar durağına gidene kadar bi ufak heyecan olmuştu. yazan yazıların güzelliği ve onların teleffuzları ve çekik gözlü insanların içinde bu kadar güzelliği bir an olsun hiç bırakmak istemedim o otobüsten hiç inmek istemedim ama gitmem gereken yetişmem gereken bir yer vardı. Vel hasıl 2.terminale gelmiştim. Durakta indim terminale doğru ilerledim içeri girdiğimde ilk Japon çocuklarını gruplar halinde öğretmenleri eşliğinde uçaklarını bekliyorlarken görmüştüm . Sonra biletimin alındığı uçak firmasının bulunduğu mevkiye gittim görevli birine bileti gösterdim akşam saat 19:00 gibi gelmemi söyledi. Bende 3. Terminal olan dış hatlar terminaline döndüm orada bir kenara geçip free İnternet hizmetinden faidelendim. Tokyoda ki namaz saatlerine bakarak namazları kılmıştım. Akşam namazının akabinde tekrar otobüse binerek içhatlara geçtim. Saatımden yarım saat evvel gelmiştim. valizleri tartıp uçağa aldılar. Banada bir numara verip uçağa gönderdiler. Okinawa uçağına geçip yerime oturmuştum. Ve yaklaşık iki buçuk saat kadar uçmuştuk. Uçaktan indiğimde valizlerimi alıp dışarı çıktığımda beni kimin karşılayacağını bilmiyordum Fakat bulmam hiç zor olmadı. daha sonradan belid olduğuna Şahid olacağım Velid diye bir pakistanlı beyaz Pakistan kıyafeti ile o kadar insanın içinde çok açık bir şekilde gözüküyordu. Yanına gittiğim vakit benim fotoğrafımı gösterdi. Ve arabasına geçtik. İşin en açı kısmı o zatın Arapça bilmiyor olmasıydı. Benim en büyük faciam ise İngilizce bilmiyor olmamdı. Sonra kalacağım yere merakla gidiyorken bana açmısın demek istedi food filan bildiğimden anlamıştım ona istemediğimi söylemiştim. Ama yinede beni bir lokantaya götürdü ve ilk hüznümü yaşıyacaktım. Gitmiş olduğum lokanta bir hind lokantası idi ve Hindistanlılar çalışıyor içeride içki vesâir meşrubattan helal olmayan şeyler satılıyordu. Bunu ona söylediğim vakit bana bütün Müslüman kardeşler buradan yiyor etleri helal dedi. Daha sonra bir sulu acayip bir yemek söyledi yemem için ben bunu yiyemem dedim. sütlü çay söyledi Arabistanda tatdığımdam onu içebilmiştim. Fakat sulu yemekten iğrenmiştim kırılmasın diye yanındaki ekmekten biraz yemiştim. Daha sonra arabaya geçip kalacağım yere doğru gidiyorduk. şimdi benim zannımda hayalimde beklediğim mekan japonyaya yakışır bir meskendi en azından bir daire gibi bir yer düşünüyordum. Lakin ikinci elemimi yemekden daha şiddetli tatmıştım. Kalacağım yer daracık bir konteyner idi mescit ise oraya mescit demek için bin Şahid ilzam idiyordu adeta depo gibiydi. Pislik ve dağınıklık her yeri kuşatmış sanki insan girmemiş gibiydi. Fakat bunada şükr idup dert itmedim. İlk yaptığım şey kaldığım yerin camlarını örtüp iceriyi tam göstermeyen geçici bir şey yapmıştım ve mescidi temizlemiştim daha yapılacak çok şey vardı. İlk günüm cuma idi sabah namazına kimse gelmemişti. Herhalde benim yorgun olduğumu düşündüler gelmediler dedim. Cuma namazına birileri gelmeye başlamıştı. Ben biraz sevindim belki Arapça bilen birisi vardır diye fakat çoğu pakistanlı bir kaç kişi Bangladeşli idi. Cemaat cumada topu topu 15 kişiydi. Tabi daha sonra bir ay boyunca yaşıyacağım bir ızdırabın sessizliği başlıyacaktı. Tam bir aya yakın öğle, ikindi, akşam vakitlerinde hiçbir kimse gelmiyordu. sabah ve yatsı namazında ise beni havalimanından alan belid ve oğlu Sinan hariç kimse gelmiyordu. Ve bulunduğum yerde internette yoktu etrafa çıkıpta gezemiyor, marketin bile nerede olduğunu bilmiyordum. O kadar sıkıntı icerisinde yalnız ve tek olmam beni sinirlendiriyor fakat ümitsizliğe düşürmüyordu. Bulunduğum adada bir mescidin daha var olduğunu biliyordum fakat nerede olduğunu bilmiyordum. Yine bir pazar günü ama o gün hayatımın ikinci büyük dönüm noktası olacaktı. ikindi namazını yine tek kılmıştım. Kendi kaldığım daracık odaya geçmiştim oturuyordum bir anda bir çocuk camdan içeri baktı sonra kaçtı bi an için sevinmiştim. Fakat sonra iki bayan geldi başlarında hicap vardı mescide girdiler ikindi namazını kılmak için daha sonra bir erkek peşlerinden mescide girdi gelen bir aile idi sonra camdan bakan çocuk babasına beni söylediğini anladım hayatımı değiştiren o zatı mübarek konteynerın süngülü kapısını açtı ve bir tebessüm ile selam verdi. İngilizce konuşmaya başlayınca ezberde olan ifadeler ile hemen ismimi nereli olduğumu söyledim sonra ezber bitince ona Arapça bildiğini sordum sonra o cevapta öyle bir Hamd eyledim ki sanki kendi yurttaşımı bulmuş gibi bir surur bir sevince ğark oldum ve adama sarılasım geldi. Sonra Arapça konuşmaya başladık beni diyer mescide davet etti. O vakit necat eyledim. Akşam namazında diyer mescide gitmiştik. Öyle teacup eyledim ki o heybet ve ihtişam karşısında ziyadesiyle hayalimdeki beklentinin kat ve kat fazlasıydı. Bir Japon mimarisi ile inşa edilmiş ev idi. İki katlı altı otoparklı olan bir evdi. Merdivenlerinden çıkıp mescide girdiğim vakit genişliğin, temizliğin ve iç tasarımın karşısında kendimi tutamayıp
(haza mescidu-llah)
Diyip söylendim daha sonra üst katları gördük o vakit oradaki ihvan ile tanıştık. Vakit namazları en az 10 kişi cuma namazları 100 küsür kişiyi bulan bir mescit böyle bir fazilet karşısında lütfu kerem sahibi beni adeta nimeti uzma ile müşerref kılmıştı.
Mescidin belli bir ımamı yoktu fakat genelde oradaki şura heyetinde bulunan kişiler yapıyordu. Beni davet eden Beşir abiydi. Afkanistanlıydı. Hamza diye bir oğlu olduğundan ben ona ebu Hamza diye hitab eyliyordum. Daha sonra orada sürekli benimle ilgilenen her gün yemek getiren bir ihtiyacın Varmı diye soran afkanistanlı Ahmed milad abi vardı. Onunda hanzala diye bir oğlu vardı bundan mütevellid ona ebu hanzala diye hitab eyliyordum. Orada afkanistanlılar genelde çoktu. Fakat sadece onlar yoktu Endonezyalı, Bangladeşli, Afrikalı, mısırlı kardeşler vardı. Beni oradaki heyetle tanıştırdılar ve heyete aldılar heyette 3 mısırlı 3 afkan bir afrıkalı 2 Bangladeşli ve birde Japon bulunuyordu. Ayda bir kezde genel şura olarak cuma günü cemaat ile istişare ediliyordu. Okadar harika bir sistem yapmışlardı ki tam itidal ve sünnet üzereydi. Lakin bazı eksiklikler mevcuttu çünkü daha yeni açılmıştı. O mescit ile diyer tarafın arası yürüme mesafesiyle 5 dakika filan sürüyor çok yakın bir konumdaydı. Ve ilk olarak herkez yukarıdaki mescitte yani önceki mescitteymiş fakat sonradan oradaki nufus ve sayı çoğalınca mescit dar geliyor ve yeni bir yere geçme yahut genişletme talebinde bulunuyorlar. Bu talepleri tam 4 sene sürüyor. Oranın mülkü şahsi olduğu için oranın sahibi olan namert sıfatının mevsufu aynı zamanda beni oraya getiren o zatı Sefih pakistanlı Zakir Bey yani pakistanlıların başı olan ve Türkiye dahil birçok yerde iş yapan zengin birisi 4 sene boyunca orada müslümanlardan topladıkları sadaka ve infaklar ile kendilerine arsa ve ev aldıkları ortaya çıkıyor. Bazı yerler kızının üstüne bazısı kendisinin. Ve bu kişiliksiz şahıstan dolayı bir çok kişinin canı yanmış. Biriside ben olarak müslümanların gözünde bu şahsın doğru ve emin biri olmadığına şahitlik ederim. Binâ zalik muvahhid kardeşler o mescitten fırâk ederek yeni bir mescit için daha geniş daha güzel ve ümmetin mülkü olarak bir yer satın alıyorlar. Ben ise şimdi iki mescit arasında kalmıştım. Normal kavli akdim pakistanlılar ileydi. Fakat orada hiç evvelden söylenildiği gibi bir şey yoktu hizmet namına ve vahdeti tesis edebilmek için ilk yaptığım şey aşığıki mescitte heyetten ebu hanzala abi ile yukarıda zakirin sağ kolu Velid bey ile yaklaşık 2 saat boyunca vahdet için görüştürmek oldu. Tabi kendi aralarında urduca konuştuklarından sebep hiçbir şey fehm idemedim yalnız ebu hanzala abi görüşmenin sonunda böyle bir birleşimin olumsuz olduğunu söyledi. Bende genel olarak bir analiz yaptım ve pakistanlıların benden istediği gibi 5 vakit orada ezan okuyup ve orada cuma namazı kıldıracaktım. Aşağıdaki mescitte ise geri kalan vakitlerimi ve bir takım dersleri orada icra ederek hizmeti muvahhidler ile omuz omuza gerçekleştirecektim.
Bu süre zarfiyetinde harici bir çok imtihana dücar olmuş idim. Evvelden hakikatini kati surette âyân edemediğim akabinde kendilerinin bir çok tenakuz ve kazib sözleri ile gün yüzüne çıkan mekeratı seyyieleri ve ihanetlerinden mütevellid zuhura gelen ol Mel'un ve münkir şeyhu'ş-şeytanın külli fikriyatı ve ameliyatı sadıkane ihvan ve mürşidi kiram sayesinde onların aleyhine dönmüş ve masumane niyetimizi suistimal etmeyi arzulayan hodgâm rezil-i rüsva, berbâtı fena olmuş idi. Menim vasıtam ile inkizaf eylediği medreseden ebedi huruc edildiği vakit bir makam kesb eden fahruş şeytan o dar ve bi care zamanında ihtiyaçlarına ve dert ittiği acziyetine melhem olan ve hacetlerine muktedir olduğumuz kadar def itmeye gayret ve çaba sarf iden bizlere öyle bir ihanet eyledi ki bizi zahirde zorlukta ve zayıf anımızda olduğumuz bir vakitte ol muarref kıldığımız şeyhu'ş-şeytan ile şerde ittifak idip olmayan makamın vaadi ile bize ihanet idup aleyhimizde propaganda eyleyen vesair ihvanımıza dıyarı yabanı vaad idup bize kurbiyet ve muhabbet bakımından daha yakın olan rafiklarımıza alanen kabaihi lisaniyyede bulunup irsal eylediği mel'un risalede bizzatihi ismimizi Zikr idup üzerimize lanet ve necaset kusmuştur. Böylesi bir kine, ğayz ve nefrete zatımın evvel vakitte eylediğim hamleyi celileden sebeb müptela olmuştu. O ameli mukaddes ve hamleyi celile şudur ki: zatımın Âfakı ilmiyyesini ve dünyevisini ziyadesiyle uruç iden zerre aleyhimde bir fikri tefekkür dâhi itmeyen ve arzu hali zatımın istikbalinin hayrını, necatını ve galibiyetini dilemekden ibaret olan Şeyhul Kerim imamul azim seyyah'uş-şerif fatih boluvi sellemehullahdır. O muhterem ve muhteşem zata ameli ve fikri istişare edip o rafiki mukaddesi menim vusulümün ardından peşim sıra gelmesi üzerine karar kılıp bunu sözde kabul iden kof ve boş hodgâm yalanlarını her gün tebdil ederek oyalamaya çalışmıştı. Hulasa bu istişare ve karardan elem ve haset duyan fahruş şeytan bunu ağırdan ağırdan bariz kılarak razı olmadığını dile getirmiş o mücahidi azimin alehdarlığını zatıma yapmış ve onun bana itaat etmiyeceğini söyleyip kendi hasedine bana nakş itmek istemişti. Lakin bu öyle habis ve kabih bir kelamdı ki ruhumu darmış gönlümü kasmıştı.
Binâen aleyh bu merizin mareziyatını sahib'ul hikme vel marife olan İbn kutub'a hafizahullah kendisi hakkında olan bu söylemleri kendisini tenzih ederek bildirdim.

Daha sonraki süreçte bütünüyle o eşhası şeyatınden beri olup onların acziyet ve dalaletlerinin safhasına vakıf olmuş ve onlar üzerinde ziyadesiyle âlâ mertebede galebe kazanmıştık. Bu mezkuranın yanında ibâd'ud dünya olan ehli fulus ve tuccarul fasıkîn ile ayrı bir cedel ve hem fikri hemde amelî muharebe yaşadık. Tabii olarak az zarar ile çokça kâr elde eden cenah Hamdu senalar olsun biz olmuş idik.

İCTİMAİ HAYAT

Dıyarı yabanda dikkatimi celb eyleyen en büyük nokta sosyal hayatlarıydı. Ziyadesiyle asosyal olup pek harici etkenler ile alakadar olmamaları kendi menfaati yahut hayati yaşantılarına bakan bir toplum olmaları açıkcası beni şaşırtmış idi. Fakat daha sonraları işin biraz farklı olduğunu yakinen müşahede ettim. Japonlar evet ictimai hayattan uzak duruyorlar ama ictimai hayattan kopamıyorlar onların yabancılara karşı daha bir çekingenlikleri ve uzaklıkları olduğunu yaşayarak fark ettim. Kendi içlerinde gayet samimi sosyal ve eğlenceli kişilik içindeyken yabancı kimselerin yanında suskun hatta ve hatta sanki onlar ile hiç karşılaşmamış gibi bir hal takına biliyorlar. Aslında sosyal anlamda dayanışma ve beraberlik öğretisini daha ilk okul yıllarından tahsil eden japonlar bunun şuurunda olan kimseler ançak şuda Varki vazifelerini hakkıyla yapmaya çalışan ve toplu görevlerde kendisine düşeni hemen kabullenen yapıları sosyal dayanışmanın kendisine düşen hisseyi yerine getirmekten ibaret görüp ne eksik ne fazla olarak bakan kişilikleri sayesinde sadece işlerine yoğunluk gösterirler. bunu eğitimlerinde gördükleri öğretimin etkisi olduğu inkar edilemez. Ve böyle bir toplum asla bilmediği ve şüphe ettiği bir şeyi biliyormuş gibi davranmaz yahut onun üzerine bir yorum, tahmin eleştiri yapmaz. Saygı anlamında oldukça saygılı davranmaya ve karşı tarafı incitmekden fazlasıyla kaçınırlar hatta öyleki hadiseyi yaşayan bir tanıdığımın anlattığı olayda Japon arkadaşı ile alışveriş yapmaya gittiklerinde elbise reyonunda gördüğü elbiseleri giyip nasıl olduğunu sorduğunda Japon ona çok güzel oldu, bu sana çok yakıştı, beğendiysen almalısın diyormuş. O gün hiç ağzından olumsuz bir cümle veya cevap çıkmamış sırf arkadaşı üzülmesin canı sıkılmasın diye. Bir yerde bu olay çok garip veya tuhaf gelsede bir yerde güzel bir şey ama olumsuz olan yanı o japonun kendi kişiliğini ve fikrini ifade edememesi ve çekinmesidir. toplumların kültür yapıları dillerine her zaman yansımıştır. Normal konuşma uslupları markette ilk tanışmalarda resmi yerlerde toplantılarda veyahut sanayi gibi işyerlerinde konuşulan umumi dil hep edebi hep saygılı bir dil kendi aralarında meyhane gibi eğlence yerlerinde japonların kendileri bir araya gelip eğlendileri mekanlarda konuştukları dil daha rahat ve bazen daha kaba olabiliyor. Bu japonların kendi içlerinde sosyallikleri hariçlerindekilere nazaran daha sosyal ve japonlar hakkında muasır bilgileri gitmeden evvel incelemiştim. özellikle metrolarda yanlarına bir yabancı oturduğu vakit kalmaları gibi yanlış bilgilerden hepsinin kitap okuyor oldukları yalanına kadar hepsini gidince görmüştüm. Bazı şeylerin fazlaca abartıldığı ve olmayan şeylerin aslında var olduğuna Şahid oldum. Çok saygılı olmaları yapılarından ziyade öğreti sonucudur. Diye düşünüyorum çünkü bir toplumun tamamı aynı şeyi ancak aynı öğretiyi alarak yapabilir ve bu öğretiyi taasupcu bir tutumla uygulaya bilirler. mesela japonlar el sıkışmaz mümkün oldukça uzak dururlar onun yerine ruku ederler bu onların en sıkı sıkıya bağlı oldukları amelleridir. Müslüman olan japonların Japon adetlerini terk edemedikleri ve o kültürü mübah çerçevede uyguladıklarını gördüm. Kültürel kıyafetlerinin giyilmesi toplum içinde herhangi bir ön yargıya, bağnazlık, yobazlık, gericilik gibi anlaşılmak bir yana tam zıttı bir kabuliyet, hoşgörü ve takdirlik ile karşılanıyor. Yine toplumun başarısı zekalarından değil çalışmalarından geliyor. Nitekim gördüğüm japonların yapılarının hemen hemen çoğunun sâfi bir akla sahip olduklarını anladım yani karşıdaki kişinin aleyhinde bir düşünceye varmayıp kendi gibi görmeleri temiz yaklaşımları ve kuralcı tutumlarından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Kuralcı tutumları onların eğitimlerinde gördükleri edep saygı kurallarına olan bağlılıklarıdır. Tabi hepsinin yanında bu toplumun olumsuz yanlardı var. İslam kültürüne ve Türk kültürüne yakınlığı olan bu kültürün uzak olduğu ve batı ve çin etkisi ile kültürlerine giren bazı şeylerin üzerine değinmek gerekirse bunların başında bizdeki hamamların yerini alan Havuz tarzı jakuzi ve doğal kaynak havuzlarına çıplak bir surette toplu girmeleri. Daha düne kadar kadın ve erkek ortak gire biliyormuş. yeni kanunlar sonucunda erkek ve kadınlar ayrılmış. Ortak girmeselerde hala toplu bir şekilde girilmektedir. Saniyen en berbat ve fahiş olan şeylerin başında gelen Uryan bir avrat üzerinde yemek yemeleri bu geleneksel bir hal alan Japon kültürüne giren en sapkın ameldir. Salisen batının işlediği ve yaydığı Avrupayi ve Amerikan akımlarının oluşturduğu sahte kahramanlar ve cinsel içerikli film ve dergi yayınları japonlarda animeler olmak üzere bir çok sektörün oluşmasına sebeb oldu. Bunun yanında genel evlerin yaygınlığı iç aile yapıları zaten sağlam olmayan japonları dahada bozmuş ve yıpratmıştı. Halada devem eden bu bozukluk onları daha dağınık ve daha güçsüz bir vaziyete sürüklemektedir. Malesef!

IDARE-I HUKUMET VE SALTANAT

Japonya devlet idaresi olarak 1947 öncesi ve sonrası olarak değişir. 1945 ikinci cihân harbinin son bulduğu gün olarak miladi 9 ağustos günü ardı ardına atom bombası ile sarsılan Japonya ağır yenilgi ile sonuçlanan harbin en çok zarar alan tarafı olmuştur. Fakat istikrarlı azim ve gayret gösteren japonlar çok kısa zaman içerisinde yüksek başarı göstermiş toplum ve idare olarak büyük bir kalkınma sağlamışlardır. 1947 de yürürlüğe giren Japonya Anayasası sözde demokratik ülkelerde olduğu gibi üç
ilkeye dayanmaktadır halkın egemenliği, temel
insan haklarına saygı ve savaşı reddetme. Ayrıca
Devlet idaresinin üç organı olan kuvvetler ayrılığı olarak ifade edilen yasama (Meclis) yürütme
(Bakanlar Kurulu) ve yargı (mahkemeler) bağımsızlığı şeklindedir. 

Japonya’nın parlamenter sistemi İngiltere ve
Kanada’ya benzemektedir. ABD veya Fransa’nın aksine , Japonya’da başkan doğrudan seçimle belirlenmemektedir
. Meclis üyeleri kendi aralarından bir kişiyi
Başbakan seçerler. Başbakan Bakanlar Kurulunu
Oluşturur ve idare eder. Bakanlar Kurulu, yürütme erki bakımından Meclis’e karşı sorumludur.

Yargı yetkisi yüksek mahkeme ile onun altındaki
kademe mahkemeleri, bölge mahkemeleri ve dar yetkili mahkemelere tanınmıştır. Yüksek mahkeme, Hükümet tarafından atanan bir baş yargıç ve 14 yargıçtan müteşekkildir. Davaların çoğu bölge mahkemeleri tarafından görülür. Trafik ihlalleri gibi sorunlarla dar yetkili mahkemeler ilgilenir.
İmparatorun varlığı siyasi olarak devletin ve halkın birliğinin sembolü olup, yönetim yetkisi yoktur. Devletle ilgili işlerde İmparatorun temsil yetkisi, kabine tavsiyesi ve onayına dayalıdır. Şimdiki İmparator Naruhito, 126. kuşak olarak 2019'da tahta çıkmıştır. İmparatorun kanunen yetki ve idaresi gözükmesede manevi anlamda saygı duyulan bir makam olduğundan toplumsal itaat Söz konusudur. Nitekim inançları gereği tanrısal bir değer taşımaktadır.

OKİNAWA CEZİRESİ

Okinawa yapısal olarak japonyanın diyer vilayetlerinden çok daha farklıdır. Okinawa adası uzun süre Çinin kontrolünde olan daha sonları japonyanın kontrolüne geçen bir adadır. Daha sonra amerikanın işgali sonucunda japonyanın merkezinden bağımsız bir hal almıştır. Şuan japonyanın sınırları içerisinde yer alan Okinawa adası ziyadesiyle Çin mimarisine sahip, amerikan kontrolünde olan bir adadır. Okinawa halkı amerikan mandasına karşı bir çok bölünme yaşamıştır. Bir kısmı ne amerikan nede Japon güdümünde olmak istemiyor başlı başına bağımsız bir ada devleti olmasından taraf. Bir diyer grup amerikan idaresinden ve mevcut durumdan memnun. Bir diyer cenah ise amerikan askeri üssü dâhil bütün varlığıyla amerikanın çekilmesi ve Okinawanın idaresinin mutlak surette merkeze tevcih edilmesinden yana. Japonyanın japonlar indinde en kötü ve kuralların hiç uyulmadığı düşünülen yeri Okinawa adasıdır. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım halbuki bana okadar temiz ve kurallara uyan bir toplum olarak gelmiştiki Okinawayı çok sevmiştim. Ama tabii olarak benim müteessir olmam çok normal nitekim japonların ulaşmış olduğu seviyede Okinawa en hoş görülmeyen yer ama bizim bulunmuş olduğumuz şehircilik ve düzen seviyesinde Okinawa muhteşem bir yer. Çünkü şehircilik ve iskan bilinci olan bir toplum. Mukayese edildiği vakit İstanbul güzel bir yer olmasına rağmen şehircilik ve iskan yapılanması ve toplum bilinci acısından berbat bir yer. Fakat İstanbula kıyasla adana daha felaket ve rezil bir yerdir. Bulunmuş olduğumuz konumdan kat ve kat daha kaliteli konuma sahip Okinawa adası japonyanın en çok beğenilmeyen yeri buna binâen japonyanın diyer vilayetlerini ve bulundukları seviyeyi siz düşünün.

Tokyo ziyareti

Okinawada bulunduğum süre zarfında davet ve tebliğ için mescidi selam aracılığı ile tanışmış olan 5 kişilik bir grup gelmişti. Üçü Malezyalı diyer ikisi pakistanlı olan bu kardeşleri mescidimizde bir hafta misafir ettik. Tabi onlarla sıcak ilişkiler kurduk. Cana yakın, sıcak kanlı ve samimi kişilerdi. Çoğu tokyoda oturuyor, kimisi okuyor kimiside çalışıyordu. Sağolsunlar içlerinden Şeyh umeyr beni tokyo'ya davet etmişti. Bu davete icabetin hem vucubundan hemde tokyo'yu görmek istediğimden dönmeme yakın tokyo'ya gitmiştim. Şeyh umeyr ile hava limanında buluşmuştuk. Oradan otobüs ile Tokyonun merkezi yerlerinden son durakta indik. Metro istasyonuna geçmiştik çok büyük ve çok karışık gelmişti bir çok metro ve hatlar vardı. Şeyh umeyr bana üzerinde penguen resmi bulunan suica yazılı bir kart verdi. Bu kart çok kullanışlı ve etkin bir karttı hem akbil işlevi görüyor hemde market ve benzeri yerlerde ödeme yapıla bilen bir karttı.
Şeyh umeyr beni ilk tokya camiine götürdü orada kalmak için oradaki görevliler ile konuşmam gerektiğini söyledi. Ben evvelden şaşırmıştım nitekim kami mescitte kalırsın demişti. Fakat daha sonra kami mescit dedikleri yerin tokyo cami olduğunu anlayınca jeton düşmüştü. İngilizce olarak teleffuz ettikleri vakit cami kelimesi kami şeklinde okunduğundan Türklerin dışındaki Müslümanlar kami mescit diyor. Velhasıl orada imamla görüşmek üzere mescide girdik girişte resepsiyon tarzı danışma yeri vardı oraya bakan bir Arap vardı fakat Türk sanıp konuşmaya başlayınca İngilizce özür dileyerek Türk olmadığını anlatmış oldu sonra Arapça sorunca konuşmaya başladık çok güzel hoş ve Fasih bir dili vardı. Ona imamla görüşmek istediğimi söylediğim sırada Şeyh umeyr türkiyeden Furkan hocayı aramıştı. okinawada iken  görüntülü olarak tanıştığımız Furkan kardeşim ben den yaklaşık bir kaç hafta önce tokyo'ya gelmiş ve tokyo camiinde kalmıştı. Şeyh umeyr onunla konuşman için aramıştı. Tabi o arada ben danışmada ki kişiye imamla görüşmek istediğimi söylemiştim. Furkan kardeşim de bana orada kalmanın yasak olduğunu kendisinin çok ısrar edip ançak o şekilde kaldığını ve kendisinin ismini söylememezi istedi. Buna binâen tahmin ettiğim üzere orada kalamayacağımı anlamıştım. Hemen konuşmanın sonuna doğru o görevli geldi. Furkan kardeşimle konuşmayı bitirip görevliyi dinlemeye başladım. Bana imamın müsait olmadığını göreşemiyeceğimizi söyledi. Bende kala bileceğimiz bir yer Varmı dedim. Oda hemen burada kalmaya müsaade yok dedi. Bende Şeyh umeyre dönüp tebessüm ederek yüz işareti ile olmadı demek istedim. sonra görevliye dönüp bana söylediğini birde İngilizce olarak Şeyh umeyre söylemesini istedim. Sonra câmi'i geze bilir miyiz dedim. Oda tabi buyurun dedi. Çanta ve valizlerimi resepsiyona bıraktım Şeyh umeyr ile birlikte câmi'i dolaşmaya başladık. Sanki kendimi istanbulda âsâr-ı osmaniyeyi temaşa edermiş gibi hissettim. Çok güzel bir sadelikte ve cezbi bir ihtişamla inşa edilmiş tokyo câmi'isi temaşa edilmeye kâni olunmayacak derecede harikulade bir mescid idi. Öğle namazını kılmak için yukarı mescide girdiğimizde Müslüman olan japonları görmüştük onların şehadetlerine şahit olmuş ve çok güzel bir manzaraya tanıklık ediyordum. Çok iç açıcı ve temizdi. Oradaki ziyaretin ardından asıl sıkıntımız olan ikamet yeriydi Şeyh umeyrin evi bazı anlayamadığım sebepten dolayı müsait değildi. Oda yine okinawaya beraber gelen orada tanıştığımız şuca'a kardeşimizi aradı oda tamam dedi. Yine uzun bir metro yokluğu sonunda şuca'a kardeşimin oturduğu yamato semtine gelmiştik. Bizi karşıladı ve Allah razı olsun evinde misafir olarak kabul etmişti. Bir hafta kadar bir süre onda kalmıştım. Bu sürede yakın yerlerden başlarsak tokyo'yu gezmiş idim. Her yerine gidemesemde imkan ve vaktimiz nisbetince yine epey yeri gezmiştim. Son iki günümde ise tokyoda bulunan mescitleri ziyaret etmiş idim. O gece en son Kabukichō bölgesindeki ihlas mescidini ziyaret etmiş ve orada yatsı namazından sonra kısa bir vaaz etmiştim. ve orada vekil imamlık yapan Endonezyalı ali abimizle tanışmış ve onları takdir etmiş idim nitekim Kabukichō bölgesi ziyadesiyle umum hâne dolu ve mescid iki tane kerhane arasında 3 katlı küçük bir yer. Evveli orası Şeyh Nimetullah hocanın vesilesi ile hidayet bulan Japon Abdullah takinin aksesuar dükkanıydı. Hidayetinin ardından dükkanını mescide tebdil idup orada tebliğ çalışması yürütüyordu. Orada kendisini sorduğumuzda hasta ve rahatsızlığının var olduğunu bunun için tedavi gördüğünü söylediler. Son günümden bir gün önce cuma günü Şeyh Ahmet maenoyu ziyaret itmek çün hira mescidinde gitmiş ve şeyhi telefonuna ulaşmış ve aramıştık. Sağolsunlar bizlerin ricasını kırmayıp sabah namazında hira mescidine gelmiş ve orada çok kısacık bir süre dâhi olsa selamlaşmış ve kendilerine sadece nasılsıniz diye sora bilmiştim. Gerci heyecandan Ne diyeceğimi dâhi bilememiştim. Acelesi bulunduğundan müsaade istedi ve hemen mescitten çıktı. O gün cuma namazının ardından bizde Şeyh umeyr ile birlikte hira mescidinden çıktık ve yamatoya geri döndük tabi son gün olması hasebiyle bir hüzün var idi Lâkin bir ümitte tekrar dönecek olmam idi. Velhasılı kelam tokyoda gezdiğim yerlere pek deyinmediğimin farkındayım bunun sebebi ise oralar hakkında tam ve kamil bir bilgi yerinde edilememiş olmam idi. Şeyh umeyrin pek Arapçası yoktu yarım yamalak anlaşıyorduk çok zorlandığımız yerde ise Internet üzerinden çeviri yoluyla anlaşmaya çalışıyorduk. Bundan sebep gittiğimiz yerlerin pek çok bilgisi eksik idi çok nadir bir kaç yeri daha evvelden görmüş az çok bilgim vardı bundan mütevellid okuyucuya gittiğim yerlerin tarihsel bilgileri şuan ki işlevseliğine dair Malumatı kamil bir surette beyan edemiyeceğimden beyanından rucu ittim. Bu terkimin mazur görülmesini temenni ediyorum. Son olarak cumartesi sabah otobüs biletini almış ve narita hava limanına varmış idim dış hatlardan uçağa geçerek tekrardan moskof üzerinden istanbula varmıştım. Tokyo ziyaretinde eksik kalan birçok hadise ve vakia var onları ayrı bir başlık altında arz edeceğim inşallahu teala.

TEBLIĞAT-I MUHİMME

Evvel esastırda hulasa beyan idup tafsılatına deyinmediğim siyasi cihadın ve neticesinde zuhura gelen muzafferiyetin keyfiyyetine dair ve masadırındaki illetten şumulune kadar cemî  hadisatı ve tüm Efradı failininin esmasını ve âmâlini ve efkarını ve bu süreçte cereyan iden tüm vakiaları en âyân bir şekilde beyan edeceğim.

şahsi siyaset ve ferdi politika olarak bidayet iden akabinde umumi bir mesele haline gelen bu kıssamı eşbabı mü'minin ve müminata ilmi siyaset ve idare cihetinden ders niteliğine hamil olmasından mütevellid ve dâhi kamu ibadın lehde ve alehde kendi nefisleri içün nasihat babında birçok menfaate haiz olması hasebiyle zikr ediyorum.

Sonbahar aylarına girdiğimiz sıralarda idi zannımca miladi aylardan 2019/ Eylül diye hatırlıyorum.
O muhtemel ayın bir akşamı ya salı günüydü yada çarşamba. Bana derse gelen samimi ve sâfi bir abim olan Mehmet Mardini sellemehullaha dersten sonra çay arasında bir düşüncemden bahs ittim. 

Evvelcede fikr ittiğim bir husustu. yakinen ilmi yapısı bulunan eşhas ile müşterek bir çalışma yapmak ve netice elde edebilmekti. Bu fikrimi mardiniye arz ittikden sonra benden ziyade ittiba eylediği muhabbeti aşkı âyuka çıkmış her amelinde danıştığı o vakitler Şeyh gördüğü Kerim hocasıyla bu meseleyi paylaşıp danışamayı istedi. Bende normal olarak istişare edelim dedim.

Bunun üzerine yine âdet üzre olduğu gibi bizim beytin kütüphanesinde cem ittik. Yer sofrasının başında çaylar ve envaî ikramlar eşliğinde hazirûna bu meseleyi arz ittim. O akşam orada bulunan eşhas şunlardı.
Mehmet Mardini
Enes Kerim Köroğlu (Abdulkerim h.)
Üstad Niyazi Gümüşhanevi
Kardeşim (ikram fasıllarında bulundu)
Ve âhîran men

Lâkin meseleyi izah iderken her daim olduğu üzre Abdulkerim efendi bir tuğyanı kibri nefis ile meseleye hakim konumunda dinlemiş ve karar vermişti ol cümle hazirûndan bazısı muhabbet tesiri ile, bazısı yaş hasebiyle bazısı ise siyaset icabı sukut itmiş ve onun kavlinde cem itmiş idi. Ol kararı mel'ûn hodgâm herifin talebi şu idi: bir kitap neşr idelim Lâkin öyle bir Kitab olacak ki esbabı nuzul ile siyeri cem iderek adım adım hadisat ile ayetleri bağdaştıracağız şeklinde bir fikri sundu bunun çün tarihi birikim ve ilmi riyaset ve liyakat gerekliydi. Bu şahsı mendebur ol harici tezyin idilmiş dahili nice necasat ile kaplı fikrini makulane ve makbul kılıp kendi bir mekan tesis idinceye dek bizim hanemizde bu eser üzerinde her perşembe gününün akşamında icma idup diraset ve müzakere ile çalışmaya bidayet çün karar almış idik. Hulasa bir müddet bizim hanede her perşembe akşam cem idilup safvetut-tefasirden nuzul sırasına göre ben okuyor ve tercüme ediyordum o şahsı kazibi cahil telefonundan pdf tercümesinden takib ediyordu.
Daha sonra bazı alaka dışı havadisler sonucu mecliste ufak çaplı kopukluklar zuhur etti. Şahsi meselem olmaması hasebiyle meseleyi yazmıyorum. Ez cümle olarak Mehmed Mardini ile üstad Niyazi Gümüşhanevinin arası açılmış idi. Artık üstad Niyazi eski sıklık olmaksızın arada bir ferah evler caminin avlusunda oturduğumuz akşamlar bir iki defa gelmiş daha sonraları artık katılmaz olmuştu. Her nekadar sebebler başkada olsa her şeyin birbirine bağlı olduğu en son ortaya çıkmış idi. Tabi bu mesafeleşme sadece Mehmed Mardini ile üstat Niyazi arasında cereyan itmişdi diyerleri ile görüşmeye devam ediyordu. Yaklaşık bir ay sonra pınar mahallesinde bir derneği ayarladığını söylemesi üzerine Kerimin dersleri yapmak için o malum derneğe gittik. Tabi benim derneğe dair hiçbir bilgim yoktu. Gittiğimiz vakit öğrenmiş oldum ki talebelik yıllarımda tanımış olduğum hatta bir gece medresemizde misafir olarak ağırladığımız pîri fâni Şeyh Nimetullah hocanın dergahı imiş. Ve orada baş muâvin Ahmed tanrıkulu (cevahir ) isimli şahsı kabih var idi. oda ziyade cahil ve mütekebbir idi. Bir kaç perşembe akabinde dersten sonra Ahmed cevahir kerime hocam bu arkadaşı japonyaya gönderelim hem ordan da imam arıyorlar dedi. Benim o sırada zihnimden geçen şey ise japonya nasıl gide bilirim oldu. Tabi başta ben pek ciddiye almadım nitekim pek sağlıklı konuşulmadı daha sonra ihsânı ilahidir ki o ay içinde umre nasip oldu ve Hamdu senalar olsun o müberek beldeyi tayyibede hıfzımı itmam itmiştim. Mekkede son haftada iken bu Kerim ve taifesi Ahmet cevahirinde aralarında bulunduğu o malum grup mekkeye geldiler ve ne hikmettir ki ayne otelde aynı kata denk geldi. Bu süre zarfı içerisinde birçok noksanatına ve cehalet ve kibrine yakinen şahit oldum fakat bunların hepsini burada Zikr idemem Lâkin merak hasıl olduğu içün bazı mühim hadisleri Zikr edeceğim bunlardan ilki Terki Salat ki bunu bir kaç defa fark ettim. ilki sabah namazı diyeri ikindi namazı idi bizzatihi kılmadığı ve terk ittiğine şahit oldum. Saniyen kendisinin tarikat şeyhi olarak takdim idup diyer tariklerin meşayıhından daha âli bir makamda olduğunu bunun isbatı ise cemaati olduğunu bizzat zatıma beyan etti. Ve ol beynamâzı hodgâm bu herif pîri fâni Zahid ve mutteki Hüsn-i zannımca ekmel ve erşed makamında halis bir mümin ve muvahhid Şeyh Mahmud el ûfi hafizahullaha lisana alınmayacak hakaretler serc itmiş ve onun kemaline haset itmiştir. Ve daha nice hadsizlikler ve yalanlar zuhur etsede bunların hiçbirini fark etmemiş gibi bir hal içinde sâfi bir vecihle hep takip ettim.
Velhasıl orada benim japonyaya gitme durumum kesinlik kazanmıştı asıl mevzu bu kesildiğin ardından Vuku bulacak idi. İstanbul'a ben onlardan bir kaç gün önce dönmüştüm. Bu süre zarfında her gün istikamet üzere derse gelen çok muhterem Mikail habbazi sellemehullah abim ile derslere kaldığımız yerden devam istiyorduk. Bu süreçte rahle tedrisatında beraber ders gördüğümüz zihnen makul ve sâlim akıl sahibi diye bildiğim bir çok leyali sohbet, münazara ve istişare ile geçirdiğim rafiki yakinlerimden gördüğüm fahruttin samsuni beni telefon ile dersimin ortasında aramıştı Mikail abimden müsaade isteyerek telefona icabet ettim. Ve bana kavli acibi şu olduk ki Abdurrahman ben medreseden inzicar edildim. Menim verdiğim cevap ise Allah mübarek etsin atla gel oldu. Nitekim ailesi Tekirdağ'a taşımış idiler her zaman olduğu gibi yine kapımı ardına kadar açmıştım. Arazi cümle olarak ifade etmemde faide vardur ki menim önümüzde ki senenin yaz ayına Mısır'a gitme planlarım var idi. Ezher üniversitesine kayıt yapmak için bundan mütevellid japonyada fazla kalamazdım yerime orada ki hizmeti devam ettirmesi içün ol yine rafiki halislerimizden Ahmed Ceme akabimde imamlık çün gider misin diye teklif etmiş idim. Lâkin kendileri bunu red idup menfi cihette yanıt verdiler. Ahmed cemden sonra ol şâh-ı tullab rafiki âlâ fatih boluvi sellemehullaha haber ittim. Onun arzuyu davet ve hizmeti ümmet derdi hasebiyle hemde ailevi maraziyatlardan mütevellid görüşelim demişti. Fahreddin o gün öğle vakti gelmişti. Biz Mikail abi ile izhar dersini bitirmek üzere idik ders bitmişti olan hadiseyi dinledikten sonra şimdi ne yapacaksın diye sordum herhangi bir fikrinin olmadığını söyledi bende onun düşmüş olduğu âcizliğin İzale çün ğayret ittim. Ol evveli sadıkane rafikler bu vakitten sonra birer birer düşeceklerdi. Fahruttinin dilinde kekemelik var idi. Umuma teleffuzlarda bir hayli zorlanıyordu. Bundan sebep sohbet ve imamlığa liyakati yoktu. Lâkin onun bire bir diyoloğu ve ders işleyişi daha iyi bir vaziyette idi mende bunun bu yönleri ile istifade edile bilmesi zayi olmaması için bu Kerim ile tanıştırdım nitekim maddi anlamda kuvveti bulunan ve bir çok yerde kursları bulunan birisiydi. Ona Fahreddini anlattım zaten evveldende bir kaç defa görmüş idi. Velhasılı kelam nihayet Kerim bir dernek açmış fahruttinide oraya Arapça, tecvid vs dersleri versin diye geçmişti. Buraya kadar ki süreçte hiçbir şey yoktu. Ne zaman ki ben fatih boluvi ile kerimi götürüştürdüm birden olaylar siyasi rekabet boyutu kazanmıştı. Kerim fatihi istememiş fatih boluvi ise hiç ondan haz almamıştı banada sürekli onun ne mal olduğunu söylemeye başlamıştı. Bunu ona karşı dikkatli olmam içün yapıyor tedbiri elden bırakmamak gerektiğini telkin ediyordu. Benim hayret ettiğim nokta ise şu olmuştu ki Fahreddin sonradan olaylara müdahil olmasına rağmen sanki meselelerin fikir babası gibi tutum ve yaklaşımları beni işkillendirmişti. Sürekli fatihin aleyhinde konuşuyor ve onun bana itaat etmiyeceğini sözümü dinlemiyeceğini vurguluyordu. Tabi benim böyle bir derdim yoktu Lâkin bani tezatta bırak kerime benim özel olarak sorduğum sorulara verdiği cevaplardı. Fatih ile ilgili o Fahreddinden daha mücahit ruhlu ve daha sadık. Her yerden bal almış ve adam satmaz fakat Fahreddin bize bir iftira atılır ise vakit o fitneye uyar ve bize sadâkatsizlik yapar. Gibi sözleri hem beni yanıltıyor hemde çelişkiye sokuyordu. Fahreddin için olumlu yanıt vermemesine rağmen Fahreddin git gide kerime bağlanmaya başlamıştı. Fatih ise uzak duruyor ve kendisine vaad edileni bekliyordu. Ez çümle olarak karışık ve muğlak bir durum cereyan etmişti. Ben japonyaya vardığım vakit bir ay boyunca analiz ettim ki Kerim ziyadesiyle yalan söylüyor ve Fahreddin kerimin japonyada ki emellerini gerçekleştire bilmesi için bana baskı yapıyordu. Yazılı olarak 15 dakikalık ses kaydı gönderdiği mesajı yazılı olarak geçiremediğimden özet olarak sunacağım.  Mısır'a gitmemem hususunda ve kerime bağlı kalmam yolunda ısrarcı kelimeler tekrarlayıp benim olayları psikolojik açıdan değerlendirdiğimi ve bir çok şeyi anlamadığımı ve Mısır'a gidersem döndüğümde aynı makamda ve mevkide olamayacağımı vurgulayarak benim makamsal yönde kayıp yaşayacağımı söyledi. Bunun üzerine ben de şunu yazma gereksimi duydum :
Son olarak ben herşeyi dinlerim sıkıntı yok ama karar hususunda hemen karar vermem veremem bu hususlarda yalnız şuda Varki ileriye dönük burda ulaşılacak mesafe çok güzel olduğu vakit sağlam bir sistem kurulduğu vakit sağlam idareciler ister.. Kısacası reis ezher den sonra buraya geldiğim  vakit bulamıyacak olacağım şey idereci olmak ise benim zaten böyle bir gayem yok eğer bulamıyacak olacağım şey vazife görev vs ise böyle bir arzu ve beklentimde yok ben buraya fi sebilillah hak için bişeyler yapmaya burda mücadele etmek isyeyenlerin yolunu açmak için geldim dünyalık hiçbir menfaatim yok hatta dünyalık bir çok kulfete girildi. Ezher hususunda pek konuşmak istemiyorum açıkcası çünkü benim de anlatacağım bazı şeyleri anlamaya bilirsiniz ben nasıl anlamıyorsam bunu iğnelemek için demiyorum alınma açık konuşuyorum.
Bunun üzerine birde ses kaydı göndermiştim oda uzunca bir yazı attı ve şöyle dedi :
Yazdığın mesaj uzun olduğu için bazı yerlerine cevap veremedim sonradan aklıma geliyo kusurumuza bakma şimdi ben sana senin derdin dünyalık demiyorum veyahut sen ezherden sonra Japonya'da başhoca olamazsın veyahut sen ezherden sonra Japonya'da görev alamazsınıda kastetmedim öyle bir derdinin olmadığı zaten biliyorum böyle bir cevap neyin cevabı biliyomusun şunun cevabı bu "Abdurrahman bak, sakın ezhere gitme gidersen Japonya'da makam mevki kaybedersin" bunun cevabı bu.Bundan sonra ses atmıcam sana ses atınca muradımı tam belli edemiyorum sana birazda geriyo beni sesler kekemelik sen dolayı,, eniyisi yazıyla açıklamak,   ancak sadece sana attığım sesdeki niyetimi söylüyorum hâlâ senin çok iyi bildiğin ama bilmediğim mevzuda sana bir şeyler söyleyip sana azap çektirmek istemiyorum muradım şuydu; Japonya'da halis niyetle bir şeyler yapılmak isteniyor ve sen şuanda orda anahtar konumundasın ve sonrasında da ileriye dönük çok daha güzel şeylerin olması bekleniyor ve sende burayı bırakıp ezheri buna tercih etme,,ezherde senin imtihanın diyorum çünkü gidersin ezhere,, dönüşde böyle güzel bir hareketin içinde bulunacak aşkı ,isteği, çabayı kendinde bulamayabilirsin yoksa sen gittin ezhere hala içinde kıvılcımlar atıyor dava şuurunda bir eksilme yok kim sana orda "sen artık şansını kaybettin ezhere giderken bizi terketmeyecektin yıkıl karşımdan" diyebilir kimse sana yapmaz bunu, madem niyetin düzgün kardeşim o zaman bende diyorum ki bozulmasın bu diyorum sonuçta ezher uzun bi maraton 4 sene sonra düşünceler farklılaşır hedefler farklılaşır,,akaidin bozulur vehhabi olursun DEMİYORUM,, çocukça bir tespit olur bu,, belki akaid bozulmaz ama Allah alır sevgiyi içinden sen sevmek istersin yinede sevemezsin,, şuanda Japonya'da ne işin var senin kendinden bilme bunu Allah'ın senin içine koyduğu aşk olmasa kıpırdayabilirmiydin,, hayır dimi işte bende diyorum ki böyle samimi ihlâslı bir hareketi bırakıp ezhere gidersin sonra Allah da diyebilirki sen emribil maruf,, sefer cihadını bıraktın üniversitelerin şaaşaalı ismine takıldın yok sana dava aşkı der kalbinden bu sevgiyi alır ezherden sonra örneklerde olduğu gibi saçma sapan işlerdede bulunabilirsin ,,, ben bunu demek istedim sana.

Ancak şurasıda mühim hayat senin hayatın olduğu gibi kalbde senin kalbin,, Ve senin dünyada yaptığın işlerin Allah'a karşı samiyet derecesini ben ölçemem,, belki ezhere gidicen hem senin için, hem davan için, hem japonya için belkide daha hayırlı olacak,, belkide japonyada kalman daha hayırsız olacak bunu ben yüzde yüz bilemem anladın mı?

O yüzden bende diyorum ki bunu sen belirlicen ezhere gitme niyetini kendi içinde sorgula peki nasıl sorgula şöyle sorgula namaz kıldıktan sonra aç ellerini şöyle söyle " rabbim insan çoğu zaman kendini kandırır,  şeytanda çoğu zaman seni bilen ve ibadet eden kullarına sağdan gelir, her nekadar ben ilim için senin davan için ezhere gitmek istiyorum desemde acaba kendimi mi kandırıyorum Allah'ım? çünkü Allah'ım benim etrafımda senin davan için çalışan ne kadar adam varsa onların hiçbirisi senin resulunun git dediği japonya'yı bırakıp benim ezhere gitmemi istemiyolar Allah'ım acaba herkes doğru şeritte ilerlerken ben ters yöne girdimde  onları mı ters görüyorum yoksa bu konuda onlar mı ters yönde Allah'ım? yada belkide onlar beni anlamıyorlar,, allahim ben her nekadar iyi niyetim var desemde sen beni benden daha iyi biliyosun sen bana bildir Allahım" diye Allah'a dua et şimdi bunu yaptıktan sonra şayet gönlünde ezherle alakalı kötü bir şeyler hissedersen gitme,, yok hala bir değişiklik yok ise ona buna bakma git ve bende duacınım senin.
Benim çene yormamın yada bukadar parmaklarımı yormamın nedeni bir kere geliyoz dünyaya İslam için hep baraber bir şeyler yapalım uzun vadeli hesaplara takılmayalım bir Musab Bin umeyr olalım ilmimiz bilgimiz azda olsa şuur devam etsin tabi ilmihal bilgisi farzdır onlar olacak ama diyorumki senin ezherde alacağın ilim zaruri ilimde değil o yüzden bu kadar rahat bir şekilde japonyaya tercih etmende senin için bir zarar olabilir diyorum sana.
Bu hususta kararı sen vereceksin ben sadece kendin için davan için en iyi kararı vermen için seni Allah için seven ve ahiret çıkarlarınıda gözeten biri olarak neye göre karar verdiğini sorgula diyorum eğer Allah'a karşı o samimi sorgulamayı yaparsan ve ezhere gitmeyi daha hayırlı görüyorsan o saatten sonra bizim sana senin çok iyi bildiğin ama bizim bilmediğimiz konularda konuşup sana azap etmemiz yanlış olur anladın mı kardeşim? derdim seni ikna değil derkenki kastımda buydu işte,, kendine bir kötülük yapma orası bir şekilde gider zaten sen orda bir hizmetçisin kimse sana muhtaç degilki seni ezher konusunda iknaya uğraşalım.
Bu yazının ardından fatih boluvi ile birçok açıdan inceledik kıyâs hatalarından beyani ğalatlara kadar pek çok hatâ içerikliydi. 
Ve bu konuşmaların son evresinde kısa bir özeti beyanım üzerine gönderdiği şu risalesi üzerine :
Evet doğru farklı insanlarla eğer bir ünsiyet kurma gereksinimi duyyorsak o takdirde onları tanıyıp onların kişilik yapılarına göre davranmamız gerektiği açık bir gerçektir ancak ben şahsen her türlü konuda gelismeye ve her türlü adamla konuşmayı da beceririm ancak Allah bana manevi olarak doğuştan benim genlerime her konuda içimin dışınımın bir olmasını adeta kodlamış o yüzden ben bunun sıkıntısını girdiğim ortamlarda çok çeksemde ama hiçbir zaman düşüncelerinden insanlara taviz vermemenin hazzını yaşadım çok önemli zaruriyat olmaksızında kimseye düşündüğüm şeyin aksini söylemem ben doğru olan budur demiyorum ama ben öyleyim bazen böyle olmamayı düşündüm ama beceremedim o yüzden hiçbir zaman insanlara onlar benim nasıl bir insan olmamı istiyorsa onlara öyle olayım kafasında olmadım,,bununla beraber evrensel ahlak kuralları vardır hem dinen uygun değildir hem Müslümani kafiri farketmeksizin herkezi rahatsız eden umumi ahlak çizgileri vardır onları iyi bilip insanlara öyle davranmayı tercih ediyorum.
Yoksa aman o bunu istemiyo yap bi takiye, aman şu bunu istemiyo yap bi takiye veyahut sagcının yanında sağcı solcunun yanında solcu olmak istemem,, ha suda vardır konuşsam kavga yada tartışma çıkacaksa o mevzu hususunda hiç konuşmam veya dolaylı olarak konuşurum ama takiye farklı bir şey.
Neden takiye kötü bir şey? Cevap:Birincis takiye yapan kişi bunun anlaşılmayacagini düşünür oysaki hakikatte takiyelerin yüzde doksan dokuz nokta dokuzu hep anlaşılır dolayısıyla ne için takiye yapıyorsan hem o amacını kazanamazsin hemde bunun yanında kisiliginide kaybedersin, ikincisi sen her nekadar takiye yapsanda zaten seni bilen bilir bazı konularda ne kadar esneyebileceğini ne kadar geniş olabileceğini bilir bunu senin zahiri hareketlerinden anlar takiye yapsanda daha takiyeni yapmadan o adam sana notunu vermiştir zaten ..Mesela örnek veriyorum bende çevremdeki insanların karakterlerini ve kişiliklerini iki dudak arasındaki diline göre değilde zahirde konuşan diline göre belirlerim çok basit misal veriyim beni çok sevdiğini söyleyen bir adamın beni çok sevdiğini hususundaki hakikati o lafı söylerken ki anında değilde davranışlarında görürsem doğru söylediğini anlarım yoksa herkes iyidir zaten kendince veyahut çevremdeki hatta en yakinimdaki insanların bile benim yanımda bazı konularda dansöz gibi oynadıklarını biliyorum ama ses çıkarmıyorum neden çünkü yeri geldiği zaman onlara çok iyi kullanıyorum onu ,,bunu nasıl yapıyorum benim olmadığım bir yerde bana söylediğinin zıttına bir söz söylediğini duyuyorum soruyorum ona sen böyle bir laf ettin mi sonra bir tartışmaya başlıyoruz ben onun tezine cevap vermek yerine ona diyorumki sen bana dün bunu demiştin ama bugün bunu diyosun madem bugun bunu savunacaktin dün neden bana bunu savundun deyince adeta kaleyi içerden yıkıyorum tartışma ma bile gerek kalmiyo dolayısıyla hem onu tutmuş oluyorum hemde onun yaptığı takiye kendi aleyhinde içinde patlıyor tabi bu kolay kazanılmıyor nasıl kazanırsın bunu hani derler ya dayak yemeden dayak atılmaz diye işte buda o hesap ,,tipten bakınca salağa benziyorum ya bu durum da en büyük avantajim oluyor çünkü onların tahmin etmedikleri şeyleri anlayıp yüzlerine vurunca yüzlerindeki o şaşkınlığı görmek sanki cennet zevkinin bir tezahürü oluyor.
Benim şu Nihayi cevabımın ardından Bir daha hiç görüşmedik.
="evet çok haklısın o zevki bende yaşıyorum"
Bundan sonraki süreçte tamamen siyasi ve politik idare evresine tam mahiyeti ile geçilmişti. Bir yanda menim ittifak ve siyasi cenahım diyer bir yanda Kerim ve üzerinde sulta kurduğu avâreler takımı bir diyer cenah ise kerimin dâhi mudahale edemediği pakistanlı zakirin cenahı ve bunların arasında tarafsız durmaya çalışan ve olayları dışardan takibi seçen eşhas ki bunlar adet bakımından parmak sayısını geçmez.

Artık zorlu bir politik dönem başlamış karşılıklı yalan ve içerden hesaplar dönemi birer birer hakikatleri ortaya döküyordu. Tabi politik konuşmaların hepsini burada beyan itmem caiz olmaması hasebiyle içerikten ziyade hareket ve stratejik hamleleri bazı caiz olduğu hatta bayanının vacip olduğu kelam ve ifadeleri arz edeceğim. İnce meseleler üstü kapalı ifadeler şeklinde beyan edebilirim bundan dolayı anlaşılmayan noktalar olabilir Lâkin bunların ehemmiyeti ameli girişime ve diraset mâni değildir...

Yeni süreçte ki ilk hamlem durumu ve konumu analiz etmek oldu. Konum itibari ile ben japonyada onlar ise türkiyede idi ekstra avantajim dil olmuştu pakistanlılar ile ne onlar nede ben tek başıma anlaşamıyordum. Onlar japonyaya gelme planları yaparken ben gizliden gizliye alt mescit ile anlaşmış ve onlar ile sağlam bir bağ kurmuştum aynı zamanda pakistanlılar ile diyologta bizzat tercümanlık yapıyorlardı. Ve bunlardan ilk etapta karşı cenahın haberi yoktu. Onlara saf ve habersiz taşındığımı yansımıştım. Kerim bana bu evrede oradaki ev, dükkan ve arsa fiyatlarını soruyor iş imkanlarını araştırmamı istiyordu. Bende mümkün olduğu kadar gereksiz pahalı ve biraz doğru biraz abartılı bilgileri sunuyordum. Bu bilgiler doğrultusunda planlar yapıyordu. Bende bu arada istihbari bir yapı oluşturmuş ve kerimi karalama propagandasını gizliden gizliye Fahreddinin ulaşa bileceği kitleler üzerinde icra etmiştim. Tabi bunun en kavi tesiri içlerine kadar ulaştığımız hafiye yoluyla gün yüzüne çıkardığımız yalanlarıyla ve söylemleriyle oluşturduğumuz haberleşme bağı olmuştu. Hafiye ve istihbaratımızı sağlayan sadıkane kardeşim yunus Trabzoni idi. Onların benim halefimde konuştukları şeyleri bana harfiyen nakl itmesi ve onun onlara karşı tutumu iyice Fahreddini kör etmiş kerimi işkillendirmişti. Nitekim benim elime geçen her bilgi beni günden güne daha çok güçlendirmiş ve yavaştan yavaştan onların söylediklerine zıt gittiğimi belirtmeye başlamıştım. Aşağıdaki mescid ile diyologta olduğumu ve bana teklifler sunduklarını kerime söyledim. Bana beklemede kal aşağı mescide gitme yukarının tepkisini çekme dedi. Ve ticaret ayağını oluşturmak için Mehmet Mardini yi gönderme mücadelesi veriyordu. Bende elimden geldiğince çaktırmadan Mehmet abiyi uyarıyor ve temkinli olmasını farklı bir şekilde söylüyordum. Mehmet abide tek başına gitmemek için direniyordu. Bu süreçte tarafsız olayları analiz etmeye çalışan üstat niyazi bana nasihatlerde bulunuyor Kerim ile ayrılmamam hizmeti baltalamam gerektiğini söylüyordu bunlar üzerine evvelden malumum olan bazı bilgileri farklı bir yönden gelerek üstat niyazi ye anlatmış bunun üzerine kerimden iyice soğmuş ve artık görüşmeyecek seviyeye gelmişti. Nitekim kerimin bana başka Fahreddine başka konuşmalarına şahit etmiştim. Ve bu haliyette onların ğaflet ve delalet anlarında ki sözlerini bana tebliğ etmiş idi. Bu süreçte üstadı âzammım fatih Kastamoni hazretlerine en kamil surette ceryan iden tüm vakiaları en ince ayrıntısına kadar beyan etmiştim. Onun Nusret ve feraseti ile pek çok netice ve tesir elde etmiş olduk. Ayazağada mevcut bulunan cemiyette ki itibarı ile kerimin aleyh darlığı ziyadesiyle hasıl olmuş bölge bölge itibar ve etki kanatlarını ağırdan ağırdan kırmıştık.




Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Hangi konuda düşünmeyi seviyorsun?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.