Dünyayı Gezmek Yeni İnsanlar Yeni Hayatlar

#Dünya her yönüyle büyülü bir #kitap gibidir. Sayfalarını karıştırdıkça bize yeni insanlar, farklı maceralar ve çarpıcı manzaralar verir. Bu yüzden olsa gerek, sayfaları karıştırmaktan asla sıkılmayız. Yeni bir semt görmek ya da yeni bir şehrin garından inip şehre ulaşmak bizi her zaman kendine çeker. Çünkü yeni yerler yeni biri olmaya çeyrek kaldığını hissettirir. Yeni yerler bambaşka anılar yaratmak ve geçmişin enkazından sağ çıkabilmek gibidir.

Dünyayı gezmek, sayfaları karıştırırken kendini de tanımaya benzer. İnsan gittiği her şehirde kendisinin başka bir suretiyle karşılaşır. Yeni insanlarda yeniden anlam kazanır. Sokaklarda kaybolurken, kendi karanlığının labirentleriyle tanışır. Kimileri sağ çıkar o karanlıktan, kimileri daha da karanlığa karışır. Sonuç her ne olursa olsun bir gezgin edasıyla haritayı cebine iliştirip yola çıkmak keyif verir. Çünkü güzel olan gidilecek yere varmak değil, yolda olmaktır.

Dünyayı gezmek için her zaman kıtalar ötesine ulaşmak gerekmez. Bazen birkaç #şehir uzaktaki bir #köy kahvesi hayatı yansıtan ayna olur. Bazen sadece denizleri aşmak yeterli gelir. Bazen de hiç keşfedilmemiş bir ormanın kuytularına inmek insanı kendine getirir. Önemli olan çıkılacak yolculukta insanın gözlerinin ne denli açık olacağıdır. İçinde yük taşıyanlar, bir valizin bundan çok daha hafif olduğunu bilirler. Nereye giderlerse gitsinler bu iç yükünü de peşlerinde sürüklerler. Yüklerini bırakanlar ise kanatlarının genişliği sayesinde daha uzak yerlere uçarlar.

Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir sorusu sizin de en az bir kez kafanızı kurcalamıştır. Çok okuyan, kitapların satırlarına atlayıp uçsuz bucaksız kıtalar keşfedebilir. Gökyüzünün en yüksek noktasına uçtuktan saniyeler sonra yeryüzünün en derin tabakasına inebilir. Yine de çok gezmenin, okumaktan farklı bir yanı var. Çok okumak, çok gezenlerin gördüğü ve hayal ettiği güzelliklerle inşa edilen bir şeydir. Çok gezmek ise, hem zihnin hem de bedenin aynı anda hareket ettiği en güzel ilerleme şeklidir.