"Onlar yanlış biliyor kimsenin suçu değil bu,onun suçu değil bu,bu benim suçum" demiş yıllar önce Candan Erçetin. Ne de doğru söylemiş. Hiç kimsenin suçu yok,tek suç bizim. Durmadan yeni efendiler yaratıyor kendimize,durmadan köleliğimizi ilan ediyoruz. Kendimizi sevmiyoruz,bunu denemiyoruz bile. Oysa kendimize döndükçe zenginleşeceğimizi bir anlasak,insanların bizim hakkımızda ne düşündüğünü bu kadar takmasak herşey daha kolay olacak belki. Hatta öyle ki,bize soylenilen hiç bir sözün,hiç bir duygunun aslında bize ait olmadığını kavrasak aslında. Herkes kendi doğruları,kendi yargıları,kendi hayat görüşü doğrultusunda fikirlerini veya eleştirilerini sunuyor bize. Siz bir hayat kadınına orospu dersiniz,ben kadın olmanın,daha da kötüsü güzel bir kadın olmanın esaretini yaşıyorlar derim. Hatta onlardan bazıları çıkar der ki, "bize karışamazsınız,istediğimiz gibi çalışma hakkımız var" diye onlara acıyanlara isyan ederler. Annenizle sokakta gezerken öpüşen bir çift gördüğünüzde anneniz "şu ahlaksızlara bak,ar namus kalmamış " derken,siz böyle romantik bir ilişkiyi ne zaman yaşayabileceğinizi düşünürsünüz. Öyleyse kendimizi bize söylenen her söz üzerinden neden bu kadar helâk ediyoruz? Neden Allah aşkına sevin beni diye acı çığlıklar atıyoruz? Neden her gözü acaba bize bakınca ışıldıyor mu yoksa sönüyor mu diye pür dikkat inceliyoruz? Bunlar hep kendimize dönememekten. Bunlar hep başkalarının sevap günah anlayışına kulak kabartmaktan. Bunlar hep kendi günahlarımızı göğüsleyecek cesareti bulamamak,dibe batmayı göze alamamaktan. Bunlar hep Tanrı'yla başbaşa kalmaya cesaret edememekten. Kendimize dönebilmek dileğiyle....