UYUYAN BİR DİYARIN HİKAYESİ (3. YAZI)
Tüm tarihin etrafında döndüğü ana öbeklerden biridir, iktidar. Ahmet Cevizci'nin Felsefe Sözlüğü adlı eserinde şöyle tanımlanır : "Sözcük olarak: “bir şeyler yapabilme doğal gücü ya da yeteneği;” “etkide, ya da eylemde bulunma imkanı veren hukuki, siyasi ya da ahlaki güç;” “devlet yönetimini elinde bulunduranların, bir toplumu yönetenlerin siyasi, hukuki ve fiili gücü;” “yönetenlerin, yönetme yetkisini elinde bulunduranların kendileri, hükümet”, “bir toplulukta veya kuruluşta idareyi elde bulundurma” gibi anlamlara gelmektedir." Fakat karşımızda duran şey ise insanların kederleriyle beslenen aç bir canavar.Hangi düşünce ve sistem olursa olsun, ister demokrat, ister Marxist, ister krallık, ister diktatörlük, ister İslam; her iktidarın öncelikli amacı kendini yaşatmaktır. Her iktidarın yapması gereken ilk şey, kendisini başka iktidar taleplerine karşı koruyacak donanımlara sahip kılmaktır. Ve maalesef hiçbir iktidar yoktur ki yaptığı yasal,sosyal,siyasal,haklar konusunda yaptığı düzenlemeler kendi çıkarını korumamış olsun.
Gelişmelere bağlı olarak yönetim biçimleri değişse de önce kendi iktidarını korumayı amaç edinmiş iktidar sahipleri değişmedi. Demokrasi gerçekten uygulanmadı belkide ve iktidar sahiplerine kolaylık sağlayıp ; "baskı" ve "gücün" yerine "aldatma" ve "uyutma"yı getirdi. Ve günümüzde yaşandığı gibi uyutulan ve aldatılan toplum uyanmaya başladığın veya irkildiğinde baskı ve şiddetti geride bırakmış gibi gösteren iktidar eskiyi aratmayan kaba kuvvetiyle toplumun karşısında durur. İktidarın müdahale etmediği kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmediği hiçbir alan yoktur. Eğitimden yargı, yargıdan sağlığa, sağlıktan sanata, sanattan dine ve bilgiye kadar tüm alanlarda iktidarın can sızlatan baskısı vardır.Maurice Duverger'ın dediği gibi "İktidar başkalarına kendini, kendi inançlarını, doğrularını dayatma biçimidir.” İsimler değişse de (faşizm, komünizm, kapitalizm, demokrasi, İslam) temeldeki düşünce değişmez. Her düşüncenin iktidar yapısı farklı olduğu gibi, iktidar tanımı da farklıdır.(örneğin Marxizm, iktidarı sınıf ve ekonomik ilişkiye, Liberalizm, halk egemenliği kuramına dayalı ilişkiye indirger.) Bu biraz da iktidarın neyi temsil ettiği, gücünü neye dayandırdığı ve nereden aldığı , hizmetinin ne olduğu, neyi kapsadığı gibi tanımlarım tam anlamıyla yapmamasından dolayıdır.
Biri iktidar eğer kalıcı olmak istiyorsa ya kendini topluma kabul ettirir ya da toplumum durdurabilecek kendini koruyabilecek kalkanlarını yapar. Yani ya gönüllü gönüllü iktidarı kucaklarsınız ya da onlar sizin kollarınızı kanatlarınızı kıra kıra size sarılırlar. İktidarın ekonomi,sermaye,ordu,siyasi ve bürokrasi gibi ana temaları vardır. İktidar bunlarla besler kendini. Onlar sayesinde ayakta dururlar. İktidar bu temaları da bol bol besler, Yani iktidar besinine ne kadar çok eklerse kendini de o kadar beslemiş oluyor. Birazda iktidarı pratik hayat diye adlandırdığımız çerçevede izleyelim.
Evet iktidarın toplumun kederine,korkusuna, itaatine,sığınmaya,kıskançlığı,ayrıma ihtiyacı vardır. Çünkü iktidar ancak çatışmalarda o kaba gücünü ortaya çıkartır ve atak geçiren bir sara hastası gibi sualsizce topluma saldırıya geçebilir. İktidar kendine itaat eden bir toplum ister. Ve bu yüzden kargaşayı getirir. Ayrımı getirir. İç çatışmayı getirir. Özgürlüğü götürür. Anayasada haklarınız yerine bol bol ödevleriniz bunlar der. Çünkü iktidar; zayıfları sever. Güçlü, etkin ve canlı bir insan itaat etmeyi aklına bile getirmez. Bu yüzden toplum kısıtlanır, bitirilir, boşlaştırılır. Ve toplum onu bu durumdan kurtarıcılar arar sürekli. Che'nin devrim yolundayken dediği gibidir tüm olay : "Ben kurtarıcı değilim. Kurtarıcı diye bir şey yoktur. İnsanlar kendilerini kurtarırlar." Eğer bir patlama olmuşsa ve dünyada sadece bir grup insan kalmışken. Haydi beyler bayanlar şöyle yapalım diyen varsa. Öldürün onu. Çünkü toplumun bir lidere ihtiyacı yoktur. Toplumun birbirine ihtiyacı vardır sadece. Birbirine bağlı, el eleyken onları yönlendirecek bir güç gerektirmez. Ve vicdan Eflatun'un dediği gibi "Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.' Her daim vicdanınıza danışabilin. Çünkü bir toplum vicdanını kaybederse. Gözü kör,kulağı sağır olur. Ne yaptığını bilmez fark etmez. İşte o zamanda o kan emici iktidar meraklıları tekrar toplumun tepesinden tepesinden bakar. Ve tüm gücü eline toplar. Sizde tekrar tatlı tatlı uyursunuz.Ve günümüz böyledir işte. İnsanlar hiç yoktan iyi düşüncesine sahip bir şekilde itaate devam ederler. Hizmet olsunda, özgürlüğüm ,düşüncem, haklarım, bir dünyam olmasa da olur. Ben olmasam da olur. Yeter ki ağzıma iki üç lokma tıksınlar. Gözler kapalı,kulaklar sağır, ağızlar fermuarlı.
İki üç lokmayla toplumu durdurmak kolaydır, iktidar için. Oscar Wilde'nin dediği gibi "İnsanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır."
Bugün, milli gelir yani kişi balına düşen gelir miktarlı gibi kılıflar kullanılarak halk zenginleşmiş gibi gösterilir. Tüm dünyada bir sömürü düzeni vardır ve ekonomiler sürekli bir halde şişmeye uğramaktadır. Parayla kullanılan hiçbir ifade halkın gücünü gösteremez. Fakat insanın insanlığı ve doğanın ne kadar sömürüldüğünü anlatabilir bu ifadeler. Halkın gücü ancak halkın isteklerinin ne kadar gerçekleştiğiyle ölçülür. Eşitlik, barış,adalet ve bu benzeri toplumsal istekler asıl güçlerdir. Günümüzde halk iktidarlarını kendileri için kullanan zenginler, iktidar ve para hırsındaki politikacılar dünyayı, insanları ve insanlığı sömürüp tüketmişlerdir. Toplum yönetenin kendisi olduğunu sanırken, yönetim mekanizmaları ayrıcalıklı kesim tarafından kendilerine yönelik düzenlenmiş ve insanlarda maalesef uyutulmuştur.
Ve maalesef doğanın, insanların ve insanlığın kaybedilmesi an meselesidir. Sömürü düzeninin mantıksız, saçma ve adaletsiz anlayışı kendini de yok edecektir. Halk hala kendini yönettiğini sanmaktadır. İlk devletlerden beri bir kesime hapsolmuş iktidar, halen halka geçememiştir. Kapitaller ve politikacılar bertaraf edilip halk iktidarı gerçekten sağlanmalıdır. Paranın değil yardımlaşma ve mutluluğun söz konusu olduğu bir yaşam mümkündür. Gücünü Allah’a, halka veya paraya dayandıran iktidarlar tarihte çok kez görülmüştü. Bunlara kanmayalım yeter. Daha çok para değil, daha eşit ve daha mutlu bir yaşam dileyelim yeter. Sadece bunu yapmamız yeter. Spinoza Üzerine 11 Ders adlı kitap şöyle der : "Size uymayan bir şeyi hiçbir şekilde yapmayın. Bu yeni bir bulgu değildir, şunu yapmanız gerekir şeklinde bir ahlakçılık da değildir, herhangi bir şey yapmak gerekmiyor, kendi yolunu bulmak gerekiyor. Yani çekilmek değil, bir parçası olarak dahil olabileceğim daha üst bireylikleri icat etmem gerekiyor, çünkü bu bireylikler daha önceden yok."Haksızlık, kargaşa toplum, toplum kederi, kitle acısı bize uymayan şeylerdir. Hak eşitlik adalet huzur. Asıl bunlardır bir topluma uyan. Bizim iktidardan, hükütmetten korkmamız değil onun bizden,toplumdan korkması gerekir. Thomas Jefferson'ın dediği gibi:" Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır." Biz özgürlüğüz. Öyleyiz öyle olmalıyız.
Aristotales'in dediği gibi her toplum hak ettiği hükümeti alıyor ise. Bizim hükümetimiz biz olmalıyız. Kendi hırs ve para aşkına tutunmuşlar değil. Gönüllü kulluk etmemeliyiz biz bu hırs tutkunlarına. Tarihin başlangıcından beri en büyük acımız oldular belki de. Biz onlara itaat etmezsek, onlar zaten yıkılır. İktidarın o zorlu tasmasını fırlatıp atabilirsek. Onlara hizmet etmekten vazgeçersek. Özgürleşiriz. Sürdüğümüz yaşamda hiçbir şey bize ait değil Bunu hak etmiyoruz ve bunu vazgeçebilecek güç var yüreğimizde. Birlik olmuş bir toplum, tüm canavarlaşmış iktidarları yok edebilir.Sözlerimi John Adams'ın "Hükümetin sonu toplumun mutluluğudur." sözleriyle bitiriyorum.
Uyuyanlar diyarının prensesini kurtarabilecek bir prens yok. Prensesin kendi kendine uyanmaktan başka çaresi de yok. Uyanman dileğiyle güzel prenses.
Yürekten itaat edeceğim tek bir iktidar var, kendi aklımın kararı, kendi vicdanımın emrettiği.