Edebiyat ve İnsan
Sözlük tanımıyla edebiyat, kişinin duygu ve düşüncelerini kendine özgü bir dille estetik olarak sözlü ya da yazılı bir şekilde dile getirmesidir. Peki, bu her zaman böyle miydi? İnsanlık ne zamandan beri ve neden edebi çalışmalar üretiyor? Bu sorulara şuan için bazı cevaplar bulunmuş olsa da, zaman içinde farklı bulgularla bu sorulara vereceğimiz cevap da değişebilir. Ancak değişmeyen bir şey var, edebiyat neredeyse insan kadar eski bir şey. Bugünkü gibi şiir, roman, hikaye olarak değil elbette. Ancak milattan öncesinden beri insanlar farkında olmadan edebi eserler ortaya koymuşlardır. Buna en büyük örnek olarak Yunan mitolojisi adı altında gördüğümüz Antik Yunanlıların destanlarını toparlayıp dile getiren Homeros verilebilir. Homeros, tüm destanları birleştirerek şiir olarak okurdu. Burada, hikaye, yani içerik, tamamen anonim olsa da, biçim ile ilgili özellikler tamamen Homeros’a aittir. Bir diğer deyişle, edebiyat insanın çok eski dönemlerden beri ihtiyaç duyduğu bir araçtır.
İnsan bazen gerçeklikten kaçıp yepyeni bir dünyayla karşılaşmak, bazen tamamen estetik amaçlı, bazen de tecrübe edinme amaçlı edebi eserleri okur ve anlamaya çalışır. Bir nevi, insan hayatındaki bazı boşlukları edebiyatla, kurgusal karakterlerle, estetik anlatımlarla doldurarak bir bütün oluşturmaya çalışır. Peki, insanı edebi ürünler ortaya koymaya teşvik eden nedir? Neden kurgusal bir dünya oluşturup içerisine kurgusal karakterler yerleştiririz ya da şiirler yazarız? Burada akla gelen ilk şey, insanların bir yaratıcı olma arzularından dolayı, kendilerinin hükmedebildikleri, istedikleri gibi başını ve sonunu ayarlayabildikleri bir dünya oluşturma isteğinin bu tür ürünler için bir teşvik olduğudur.
Çünkü insan, üretmeden, bir şeyler ortaya koymadan insan olamaz. Bu noktada, insan sadece maddi olarak bir şeyler ortaya koymaya değil, manevi olarak da bazı ürünler oluşturmaya çalışır. Bu doğaya sahip bir varlık için edebiyat biçilmiş bir kaftandır.