Günümüzde teknolojiden dolayı her şeye kolaylıkla erişebiliyoruz.Ve tabiki bilgiye de.Merak ettiğimiz bir konu hakkında cilt cilt kitap karıştırma ya da ehil bir kimse arama bir yığın zaman sarf etme yerini bir tuşa bırakıyor.Haliyle insanoğlu daha çok şeyi merak etmeye ve daha çok şeyi sorgulamaya başlıyor.Bu durumun sadece teknolojiden kaynaklandığını söylemek konuyu oldukça mahdut bir duruma sokar.Evvela bunu temellendiren başka bir gerçek insanın aklı putlaştırması kendini müstağni görmesinden kaynaklıdır.Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım başım göğe değerdi diyen imam azamanın sathi bilgilerin birikimiyle kendini allemeyi cihan sanan torunlarıyız ne yazıkki.Bugün kulağımıza insan sorgulamalı,araştırmalı diye fısıldanıyor.Atılan bu okun yolunu şaşırmadan saplanacağı ilk yer din oluyor.Içimizde ki özgüvensiz,sinik neredeyse dumura uğramış imanın daha doğrusu imanın kırıntılarıyla bu fısıldamaları destekler niteliğinde başımızı sallıyoruz.Ve hayatımızda aldığımız en doğru kararı kucaklar gibi karşılıyoruz bu söylentileri.Meydana gelen bu fikir:"Evet sorgulamalıyım,araştırmalıyım,cahil olmamalıyım"gibi sözcükleri doğuruyor.Hatırlıyorumda bir gün dersteyken bir hocamız diğer dinler hakkında bilgi sahibi olan var mı demişti,sonra dolaylı yoldan insan diğer seçenekleri araştırmadan bir dine tabi olması mantıklı bir şey olmadığını söylemeye getirdi.O gün aklıma geldi de acaba bunu söyleyen hocamız İslam hakkında ne kadar bilgi sahibi?Ki tanıdığım kadarıyla pekte değil.Aslında ortaya okadar trajikomik bir şey çıktı ki bizi diğer dinler hakkındaki cahilliğimizden dolayı kınarken kendisi daha sahip olduğunu din hakkında bilgi sahibi değil.Bu tıpkı bal satın almak isteyen bir kimsenin kendi şehrinde olan yanı başındaki balı incelemeden başka şehirden bal sipariş etmesine benziyor.
Bir rivayete göre Hz. Ömer (ra) Ehl-i kitaptan aldığı bir kitabı getirip Hz. Peygamber (a.s.m)’e okuyunca çok kızdı ve şöyle dedi:
“Ey Hattab’ın oğlu! Bu ne şaşkınlık? Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben size bembeyaz, dupduru tertemiz bir hakikatle geldim. Ehl-i kitaptan bir şey sormayın. Çünkü, size söyleyecekleri bir gerçeği yalanlayabilir veya yanlış bir şeyi tasdik edebilirsiniz. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Musa (as) şimdi aranızda yaşamış olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir şey yapamazdı.”
Kur’an-ı Kerim daha tam olarak kalplere yerleşmemişken, insanlar daha eski kültürlerinden ve hurafelerinden uzaklaşmamışken, ehlikitabın muharref kitaplarını okumaları çok riskli olabilirdi.
Bu hadiseden anlıyoruz ki peygamber efendimiz islamı tam manasıyla anlamadan diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmamıza hoş bakmamıştır.
Nitekim hakikatte budur.Insan sahip olduğu değerleri ve sahip olduğunu dinin gerçek mahiyetini anlamadan araştırma yapması düşmanın mügalatadan ibaret sözlerine aldanmasını kolaylaştırabilir.Bu yüzden taklidi imanla değil tahkiki imanla inanmalıyız.imanın iki çeşidi olan tahkiki iman ve taklidi iman şu şekildedir.
TAKLİDİ İMAN; delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve âdeta kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana denilir. Ehl-i sünnet bilginlerinin çoğuna göre bu tür iman geçerli olmakla beraber, kişi imanı aklî ve dinî delillerle güçlendirmediğinden dolayı sorumludur.
TAHKİKİ İMAN ise; iman edilecek esaslara, bilerek, araştırıp ikna olarak, aklı ve kalbi ortak ederek inanmak ve gereğini yapmaya hazır olmaktır.
Tahkiki imana sahip olduktan sonra dilediğimiz dini araştırmakta özgürüz.Tahkiki imana sahip olmak için araştırma yaparken evvela her şeye aklımızla bulmaya çalışmak gibi bir hataya düşmemeliyiz.müslüman se-le-me kökünden türemiştir.Sözlükte bağlanan teslim olan manalara gelir.Evvela bunun künhüne varmazsak merak ettiğimiz her şeyin bir cevabı olduğunu ve hatta verilen cevabında aklımıza yatarsa geçerliliğinin olduğunu düşünmeye başlarız.Kastım insanları bir koyun sürüsü gibi görmek ve söylenen şeyin daha algılanmadan tasdiğini beklemek değil.Elbetteki insanı hayvandan ayıran en bariz özelliğin düşünmek olduğu konusunda hemfikiriz.Nitekim Rabbimiz ayetlerde defalarca düşünmeye dikkat çekmiştir."Yeyüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlardır"buyurmuştur.Ama evvela aklımıza takılan soruların dinimiz önünde bir handikap olarak değilde,daha iyi tasdikleyebilmek için paha biçilmez bir değer olarak bakmalıyız.Şu iki kavram için arasına denizleri sığdıracak kadar bir uçurumun olduğunu gözler önüne sermek istiyorum.Sorgulamak ve kavramak.Sorgulamak:Suç niteliğinde görülen bir konuyla ilgili olarak,sanığa sorular sormak.Kavramak ise:Her yönüyle ve iyice kesin bir biçimde anlamak.Sorgulamak son kertede insanı dinden dahi çıkarabilecekken.Kavramak:İnsanı donanımlı bir müslüman kıvamına getiriyor.Işte büyüzdendir ki sorgulamak için değil kavrayabilmek için düşünmeli ve araştırmalıyız.Ancak bu şekilde tahkiki imana erişebiliriz.Bugün farklı bir dine mensup olan biri günümüz müslümanlarını müşkil bir duruma sokacak soru sorduğunda onu etkileyebilmek için her türlü edebi sanatları kullanıp canhıraş bir çabayla cevap vermeye çalışıyor.Daha döktüğü terler soğumadan ikinci bir soruyla karşılaştığında haydi bismillah deyip ne desemde de inandırsam ne desemde etkilesem diye düşünüp beyninin en dibini kazarcasına bir yorum meydana çıkarmaya çalışıyor.Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Sorduğu her soruya cevap bulan kişi artık bilemsel bir konuya yaklaşır gibi yaklaşıyor dine.Ve bazen sorduğu soruya cevap alamadığında dinin yetersiz olduğunu düşünmeye başlıyor.Ve hatta cevap veremeyen müslüman kişi dahi.Halbu ki ona önce müslümanlığın teslimiyet olduğunu anlatsa daha sonra sorduğu sorulara cevap verseydi bu kötü sonuç meydana gelmeyecekti.Kıymetli dostlar elbetteki dinimizde bizi zora sokacak cevap veremeyeceğimiz hiçbir kusur ve eksiklik yok bilakis her detayın bir hikmeti var.Ancak biz içkiyi sağlıksız olduğu vücudumuza zarar verdiği için değil haram olduğu için içmiyoruz.Biz evliliği temiz olduğu için zinayı pis olduğunu için değil Allah yasakladığı için benimsemiyoruz.Nitekim pis olan her şey haram değildir haram olan her şey pistir.Evet her şeyin bir cevabı var her akıl kabul eder mi o ayrı,zaten din akıllara değil kalplere hükmetmek için inmedi mi?Ohalde neden her şeyi aklımızla bulmaya çalışıyor kalbimize hiç fırsat vermiyoruz,bazı şeylerin cevabını birazda kalbimize bırakalım.Teslimiyetin dergahında yatan şerefi izzetten nasibimizi alalım.İnsanoğlu bir çuvalın içine ne kadar patates atarsam okadar dolu olur niyeti ile,zihninin belleğine de ne kadar bilgi sığdırmaya çalışırsam okadar dolu bir insan olurum zannına kapılıyor.Yazık ki bu yüzden patates çuvalından farksız beyinler meydana geliyor.Bilmiyorum diyerek zavallı duruma düşeceğine inanan en bilgili cahil!Teslimiyetin getirilerinden mahrum kalıyor.
Evet bilmiyoruz!!!
Bilmediklerimizin bildiklerimizden daha çok şey öğrettiğini bilmediğimiz gibi...