Eskiler...
Minderleri atıp, kapı önünde çay kaşığı sesinde yaz akşamı oturmaları...
Herkesin kapısının önünü çalı süpürge ile süpürdüğü o yıllar..
Selam verilen, selam alınan, komşuluk ilişkilerinin dorukta yaşandığı ve mahallede tanınmadık simaların bulunmadığı zaman.
Hepimiz karşı komşularımızı tanımaktan aciz, kapılarını çalmakta üşengeç... Bana dokunmayan bin yaşasın, ben - ben- ben-cillik...
En son hangi komşunuza yemek götürdünüz, ya da o devasa kule rezidansınızda kaç komşunuz var. Ya da ufak tefek anlaşmazlıkları komşularınızla ne kadar büyütüp, kanlı - bıçaklı oldunuz da selamları bile alıp-verir olamadınız...
Kim kapısının önündeki çöpleri bile atmaya erinir, oldu? Kim komşunun oğlanı artık ekmek almaya dahi yollayamıyor?
Zaman hızla kötüleşmedi, akıyor...
Zaman içinde ne kadar hızla kötüleştik, sancılı..
Eskiler, artık antikacılarda yada müzayedelerde açık artırmada kaldı... O kadar değerliymiş, anlayamadık!