İnsan için hayat macerası, beşik ile tabut arasındaki dar bir koridordan ibarettir. Yolun sonunda ise dehşetlerle dolu âhiret âlemi vardır.
Gaflet ile bakıldığında çok uzak, çok ötelerde zannedilen o âlem; aslında «yarın» kadar yakındır. Nitekim dün aramızda olan niceleri, bugün o yolculuğa başlamıştır.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey îmân edenler!
Allah’tan korkun!
Herkes yarına ne hazırladığına baksın.
Allah’tan korkun!
Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Haşr, 18)
Yarına hazırlık o kadar mühimdir ki, Cenâb-ı Hak, öncesinde ve sonrasında bu kısa âyet-i kerîmede iki kez; «Allah’tan korkun, Allah’tan ittikā edin!» îkāzında bulunmuştur. Demek ki yarına hazırlık, takvâ ister…
Takvâ, iç âlemin temizlenmesidir.
Takvâ, nefsânî hoyratlıkları bertaraf etme gayretidir.
Takvâ, rûhânî istîdatları inkişâf ettirmek için sâlih amellere sarılmaktır.
Takvâ, ihsan şuuruna ererek her an ilâhî kameraların altında olunduğu şuurunu kalbe yerleştirmektir.
Takvâ, kalb-i selîme ulaşmaktır.
Hazret-i Mevlânâ, kalb-i selîmi güzel bir teşbih ile anlatarak, insana şöyle seslenir:
“Ey Hak yolunun yolcusu! Senin bedenin, bir mektup gibidir; ona dikkatle bak! Padişaha (yani Cenâb-ı Hakk’a) lâyık olup olmadığını anla da onu, ondan sonra yerine gönder!
Bir köşeye çekil, kendi içine kapan; mektubu, yani kendini aç da oku bakalım! İçindeki sözler padişaha lâyık mıdır?
Eğer o mektuptaki yazı (yani senin bedenindeki huylar ve amellerin, ibâdetlerin, hayır-hasenâtın) lâyık değilse; o mektubu parçala, yırt at da başka bir mektup yazmanın çaresini ara! (Yani yeniden hayatını takvâ ile tanzim et!)”
Cenâb-ı Hak çok sayıda âyet-i kerîmede, bizleri âhirete hazırlanmamız hususunda îkaz buyurmuştur. Âyet-i kerîmede buyurulur:
BAŞKA ÇARENİZ Mİ VAR?
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْ تُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ ش۪يبًا
“İnkâr(da ısrar) ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?”
(el-Müzzemmil, 17)
İnsan tehlikelerden kendisini sakınmak ister. «Takvâ»nın kelime mânâsı, bu sakınma ve kendini muhafaza gayretini ifade eder. O güne karşı hazırlanmak, ancak takvâ ile mümkündür.
O güne takvâ ile hazırlanmak lâzımdır ki Cenâb-ı Hak yardım etsin!..
Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“…Allah’tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (el-Bakara, 189)
Takvâ ile hazırlanmak lâzım ki felâha kavuşmak mümkün olsun.
Zira;
Tek çare Cenâb-ı Hakk’ın yardımıdır ve Allah Teâlâ; takvâ ehliyle beraberdir, onların yardımcısıdır. Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
“…Allah’tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (el-Bakara, 194)
Çünkü dönüş O’nadır. Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Allah’tan korkun ve bilin ki hepiniz O’nun huzûrunda toplanacaksınız.” (el-Bakara, 203)
O gün; hazırlanmamış, kıyâmetten gafil kalmış olan insan, kaçacak yer arar. Kul hakları, hesap ve mahkeme-i kübrâ sebebiyle; eşinden, dostundan, evlâdından kaçar. Dünyada sığındığı kim varsa, o gün onlardan istimdâd etmek şöyle dursun, uzaklaşmaya çalışır.
Lâkin âhirette kaçacak yer yoktur.
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ ﴿10﴾
كَلَّا لَا وَزَرَۜ ﴿11﴾
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ ﴿12﴾
“O gün insan (büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik içinde);
«–Kaçacak yer neresi?» diyecektir.
Hayır, hayır!
(Kaçıp) sığınacak yer yoktur!
O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzûrudur.” (el-Kıyâmet, 10-12)
O hâlde, tek istinadgâh, tek barınak, tek ilticâ edilecek yer; huzûr-i ilâhîdir.
Cenâb-ı Hakk’ın yardımından mahrum olanların hâli ne olacaktır?
Âyet-i kerîmede buyurulur:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
“…Allah’tan korkun. Biliniz ki Allâh’ın vereceği ceza ağırdır / şiddetlidir.” (el-Bakara, 196)
Müşahhas bir şekilde ifade etmek gerekirse takvâ nedir?
Kur’ân-ı Kerîm’in son inen âyet-i kerîmesinde Rabbimiz bize şöyle buyurur:
“…Bugün size dîninizi ikmâl ettim; üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (el-Mâide, 3)
Cenâb-ı Hak, İslâm’ın en büyük nimet olduğunu bildirerek; «nimetimi tamamladım» buyurmaktadır