Son kırlangıç da geçti başımın üzerinden…
Artık mevsim güz eylül zamani
Eylül hüzün zamanıdır bilesiniz…
Canım sıkılır kuşların gidişine nedense…
“Durun nereye, nereye” diye…
Peşlerinden bağırarak koşasım gelir çoğu zaman …
Mevsim eylül artık güz zamanı…
Gölgeler döndü kısaldı …
Güneşin eski sıcaklığı yok nedense…
Ayrılık günleridir eylül ayı…
Hüzün taşır gibi beyaz bulutlar dolanıyor başımın üzerinde…
“Durun durun, aceleniz ne” diye…
Kollarımı açıp bulutları tutasım gelir…
Artık sesleri gelmiyor, birbirlerinden uzak durarak ve bağırarak konuşan komşu bostandaki köylülerin…
Bağları bozdular…
Dalında unutulmuş tek tük üzüm taneleri…
Yaşlı saçlar gibi asmalar darma dağınık…
Yazlıkçılar kepenkleri kapatıp gittiler heyhat…
Bahçelerde gözden çıkarılmış birkaç eski sandalye, bir plastik masa…
Kapının açılmasını boşuna bekleyen aç kalmış kediler…
Benim en çok dalından kopup düşen şu yapraklara canım sıkılır…
“Durun şurada” diye…
Toplayıp toplayıp dallarına koyasım gelir…
Hüzündür Eylül ayı güz zamanı …
Güneş topraktan, kum sıcaktan, buğday başaktan, kuşlar yuvadan, gül yaprağından, yeşil sarıdan, yaz aşklarından eller ayrılır bu eylül ayında…
Terminallerde sarılıp sarılıp gidenler var…
Bir kız yüzünü duvara dönmüş, ağladığından utanır sevdalidir halinden belli..
Ama bugünler eylül ayı ayrılık zamanıdır…
Bu mevsimde daha çabuk ağlıyor insan…
Bahaneye bakar gözpınarları…
Durup dururken bahar yağmurunun ilk iki damlası…
Yaş gözden ayrılır...
Eylül güz hüzün mevsimidir…
Bu ayrılıklar bana göre değil…
Elimde beyaz mendil…
Peşlerinden koşup “ağlamayın…” diye diye…
Tüm ıslak gözleri silesim gelir...