Karanlıkta fazla yol aldığımızda düşüncelerimiz ve duygularımız da karanlığa bürünüyor. Fakat her ne kadar karanlık benliğimizi ele geçirse de, bizi kasvet ve karamsarlığın derinliklerine kadar sürükleyerek varoluşsal sancılar çektirse de... Bir şey var ki hiç karanlıktan etkilenmiyor. O bir şekilde töz varlığını mahfuz kılmayı başarmıştır. Kaynaksız bir merhamet diyebiliriz, ya da ruh kaynaklı ilahi bir sadakattir belki de. Üretilen her türlü inkârcı fikre karşı gelen o saflık... Beslendiği kaynak tahmin bile edilemiyor, oysa ki insan güdülerden ibarettir. Ancak bir sonuç daha çıkartılabilir; çünkü sevgi kimsenin öylece sahip olduğu bir kavram değildir. Beslenmedir sevgi zannedilen. İnsanlar birbirlerinden beslenirken bunu sevgi zanneder. Oysa bu yalnızca doyumdur. İnsanlar birbirlerini üç şekilde kullanır: nefret, ihtiras ve sevgi. İlki en acımasız olandır, sonuncusu ise en masum sanılan... İkincisi ise gereksinim kabul edilir. Nefret insanda inayeti söndürür, ihtiras ise erdemi. Sevgi... Sevgi ise üstinsan triarşik benzetmemde yer alan uhrevî bir boyutta bulunması bakımından söz konusu değildir. Ancak toplumun sevgi anlayışından bir yanıt gerekirse insanın kendini pazarlaması kendisine olan sevgisidir, başkalarını pazarlarsa eğer, o zaman da başkalarına olan sevgisini ortaya koyar. Sevgi alışveriştir yani. Çünkü hakikatten o kadar uzak düşmüştür ki insan. Araması gerektiğini bile unutmuştur doğru olanı... Yansımalar üzerinedir sevgi anlayışı, bir güneşten ziyade aynadır. Ki ayna hiçbir zaman aynı güçte yansıtmaz, onu bir nebze kırınıma maruz bırakır. Sevgi de yansıma ve bu sebeple yanılsama formundadır toplumda. Tüketim toplumunun, tükettiği yanılsamalardandır. Bittiğinde ne yapacaklar bilinmez.