Düşümde Fatih Sultan Mehmed devrinin dörtnala koşan suvarilerinin sınır boylarına soluksuz yolculuğuna şahitlik ediyordum.Yemyeşil ormanlarda dörtnala koşan atların birkaç gün önce yağan yağmurla ağırlaşan çimenlerde bıraktıkları izi takip eden ordu büyük bir nizam içinde hedefe doğru yol alıyordu.Öte tepeden büyük bir coşkuyla yeri göğü inleten mehterhanenin yüreğe dokunan ezgileri dolayısıyla tüm ordu yorgunluk nedir bilmiyordu. Bir elinde kutlu Osmanlı sancağı diğer elinde besmeleyle çelikleşmiş kılıçlarla düşmanın kalbine korkusuz bir yol katediliyordu.Heybetli Türklerin dağları, vadileri uçarak aşıp fütuhat yolunda cenk eylediği bu günler sonsuza dek sürmeliydi.
Mora yarımadasının tüm kentlerini ele geçiren büyük Sultan Anabolu'da bir süre konaklamaya karar verdigi ve Tripoliçe'yi çok beğenen Büyük Sultan mimarbaşına büyük bir cami yapılması emrini verdi.Bu cami Tripoliçe'nin fethinin bir mührüydü. Asırlarca sürecek Türk hâkimiyetinin en büyük şahidi diğer tüm yapılar gibi bu cami olacaktı.
Büyük Sultanın tüm Mora’yı almasıyla birlikte Rumların Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurma ümidi sona eriyordu.Son büyük çarpışma şimdi Taşköprü'nün kasabaya bakan yüzünde yaşanmıştı ve Osmanlı Devleti’nin şanlı zaferlerine bir yenisi ekleniyordu.O gün Türklerin yüzlerinde bulunan mutluluğun dünyada eşi benzeri yoktu.Sanki dag, taş kurt kuş Türklerin bu zaferini bekliyorlardı.Hatta Mora’nın yerli hakkındaki rumlar da Osmanlı Devleti’nin bu yöreleri fethetmesini tüm engellemelere rağmen olumlu karşılıyorlardı.
EBUBEKİR KURİ