Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Garp Yokuşunda Dindarlar - Sözümoki
15 Ekim 2018, Pazartesi 07:25 · 692 Okunma

Garp Yokuşunda Dindarlar

Eskilerin deyişiyle "garplılaşma", günümüz ifadesiyle "batılılaşma", "çağdaşlaşma", "modernleşme", Batı karşısında birden uçuruma düşercesine bir anda karşılaştığımız ve hala devam eden sade bizim değil tüm İslam dünyasının yaşadığı korkunç bir kabustur. Yaklaşık üç yüzyıldır bu kâbus yaşıyoruz; hala da tam olarak atlatabilmiş değiliz.

Elbette "batılılaşma" zorunlu olarak geçeceğimiz, eski güçlülüğümüzü tekrar elde etmek için geçmek zorunda olduğumuz bir yol, tarik ve süreçtir.

Japonya gibi doğulu bazı ülkeler bu sürece bizden sonra girip çoktan başarıyla tamamlamışken Osmanlı son döneminden bu yana biz hala başarılı bir sonuca ulaşamadık.

Daha önce bahsettiğimiz üzere "batılılaşma sürecinde" toplumda üç ana hatta özetleyebileceğimiz batılılaşma yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi Jön Türklerle başlayıp "Cumhuriyet"i kuran irade; diğeri ilk temsilcileri Prens Sabahattin olan liberal düşünce ve yaklaşımlar; asıl üzerinde duracağımız diğeri ise genel isimlendirmeyle İslamcılar.

Dini ve geleneksel toplumsal değerlerden ödün vermeden batılılaşma sürecini tamamlamak gayesinde, dinin emir ve yasaklarına bağlı ve yerine getiren, bunlardan taviz vermemeye çalışan İslamcılar olarak isimlendirilen bu yaklaşımı biz "dindarlar" olarak ifade ediyoruz. Daha iyi anlaşılması için örnek vermek gerekirse İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy bu yaklaşımın en güzel temsilcisidir.

Batılılaşma ve Batı karşısında alacakları tavır ve tutum hususunda özellikle yüksek tahsilli dindar münevverler uzun süre bir bocalama yaşamışlardır. Bir süre Batı'yı tanıma ve çözümleme süreci devam etmiştir. Bu süreçte batılılaşmanın doğal sonucu olarak dini eleştirilere ve dışlayıcı yaklaşımlara dindar aydınlar makul ve bilimsel cevap verme süreci yaşamışlardır. Bununla birlikte toplumsal ve dini değerler karşısında Batı'yı yerli yerinde ve net şekilde değerlendirememişlerdir. Batılılaşmanın kaçınılmaz olduğu sonucuna ulaşılmakla birlikte toplumsal ve dini değerleri korumak için bilimsel çalışmalar dışında Batı'dan başka bir şey alınmaması netliğine ulaşmışlardır. Bunun klişe ifadesi "Batı'nın bilim ve tekniğini alalım ancak ahlakını almayalım"dır.

Osmanlı son döneminden günümüze dindar kesim, Batı'yı yerli yerinde çözümleyecek henüz dört başı mamur aydın ve entelektüeller yetiştirememiştir. Diğer iki yaklaşımda da aynı olumsuzluk söz konusudur. Bunun için biz batılılaşma sürecini hala tamamlayabilmiş değiliz.

"Siyasal İslamcılar" olarak ifade edilen bir kısım dindar grubun elde ettikleri tecrübelerle de bu sürecin tamamlanamayacağı işaretleri ortaya çıkmıştır.

Aslında ilk dönem "Batılılaşma süreci" Osmanlı aydın ve devlet adamları hem Batı'yı hem de dini, toplumu ve Doğu'yu çok iyi tanıdıkları için günümüz dindarlarından çok daha doğru ve yerli yerinde Batı'yı tanıyıp değerlendirmişlerdi. Namık Kemal, Ziya Paşa, Fuat Paşalar bir daha yetişmemiştir.

Günümüz dindar aydınları bizce Mehmet Akif'e Batı'dan daha uzaklar. Lafla peynir gemisi yürümediği gibi ucuz şekilcilikle de dindarlaşma olmaz. Geçmişi sırf övgüyle net bir yere varılmaz. Osmanlı, Osmanlı diye dillere pelesenk yapılırken bir bütün olan İslam tarihinin geri kalanı unutulamaz. Osmanlıda orta Asya Türklerinin payı olduğu gibi en çok Selçukluların payı vardır. Osmanlıyı alıp Selçukluyu unutamazsınız. Maalesef benzeri yaklaşımlardan dolayı dindarlar hala "garp yokuşunda" sürünmektedirler. Bir çiçekle bahar gelmez, bir zaferle her şey gül pembe olmaz. Üstad Necip Fazıl'ın "Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil"le ima ettiği sade imam hatipler açmakla da bu iş olmuyor.

Dindarların çok çalışması, akıllarını doğru kullanmaları, önce kendi toplumunu, dilini, dinini, dini değerlerini, bütün doğu kültürünü iyi tanıması ve bilmesi sonrasında Batı'yı ve Batı kültür ve değerlerini tanıması gerekiyor.

Bu zor, zahmetli ve uzun bir süreçtir. Bu zorlu süreci toplum olarak bahsettiğimiz doğrultuda başarıyla katedersek Batı'ya ve Batı kültürüne vereceğimiz çok zenginliğimiz olacaktır. İşte ancak o zaman bir Osmanlı, bir Selçuklu ortya çıkacaktır.

Yoksa cırcır böceği gibi boş hamasetlerle asırlar boyu böyle sürünür gideriz.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir hatipte mutlaka olması gereken özellik sence nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.