Kapının sesini duyup, dikkatlice geniş antreye baktı. Fazla alkolden sürekli çişi geliyor ve ihtiyacını gidermek için girişin hemen sağ tarafındaki küçük tuvalete giriyordu. Umursamadı ve iki basamak çıkıp, salona ulaştı. Büyük ve gösterişli chester tarzı koltuğa kendini atıverdi. Kolçakta bıraktığı şişeyi eline aldı ve birkaç yudum içti. Saat sabaha karşı üçtü ve eşinin bu saatte eve gelmesi onu epeyce üzüyordu. Uykusuzluktan gözleri kızarmış, ilgisizlikten kalbi kararmış bu kadın umutsuz gözlerle eşini süzdü. Uzun boyu ve fit vücudu, mavi gözleri ve açık ten rengi onu hala baştan çıkarıyordu. Ne yazık ki her seferinde baştan çıktığıyla kalıyordu. Eşi her zaman ki gibi acıyarak bakıyordu ona. Alışmıştı bu bakışlara. Aşk dolu bakışlar viski dolu kadehlere evrileli çok olmuştu.
Gökhan, yine aynı sıkıcı manzara ile karşılaştığı için sinirliydi. Kravatını gevşetti ve karısının yanı yerine karşısındaki berjere oturdu. İnsanın aklından geçirdikleri ile gerçeklerin insana geçirdikleri neden hep farklı olurdu? Yatakta uyur halde bulup, bacaklarını okşadıktan sonra, arasına girip huzur dolu bir uyku geçirmek isterken yine ezik gibi karşısında oturuyordu bu kadın. Ondan nefret etmeye başlamıştı. Biliyordu ki bu evlilik kötü bir sonla bitecekti. İlgisizlik ile geride kalmıştı bu evliliğin saadeti. Suçlu kendisi olabilirdi ama karısı onu kazanmak için pek bir şey yapmamıştı. İçmek ve ağlamaktan başka.
"Hâlâ uyumadın mı sen?"
"Uyumadım. Kocamın nerelerde sürttüğünü merak ediyorum çünkü!"
Gökhan, sertçe Duygunun elindeki küçük viski şişesini çekti. Şişeyi çekerken birazı üstüne sıçramış, Gökhan'ın alkolün kokusunu duymasına neden olmuştu. Derin bir nefes ile kokuyu içine çekti ve sesini yükselterek,
"Bırak artık dedim şunu!" dedi.
Duygu gözlerindeki tüm imayı Gökhan'a akıtarak, "Sebep?" diye sordu. Artık Gökhan'ın geç saatlerde eve gelmesine tahammül edemiyordu.
İki eski aşık şu an birbirlerine, birbirlerini bir kaşık suda boğacak gibi bakıyordu.
Gökhan cıkcıklayarak salonla birleşik mutfakta bir sigara yaktı. Duygu onun dumana kayan düşünceli mavi gözlerine odaklanmış, sigarasından her nefes çektiğinde bir nefes vererek ona eşlik ediyordu. Onu seviyordu ama sadece onun sevgisi yetmiyordu. Gökhan'ın sevgisinde bir sorun vardı ve Duygu bu sorunun ne olduğunu bilmiyordu. Belki de birkaç kelime konuşsalar tüm sorunlar kaybolacak, sorular cevapsız kalmayacaktı. Oysa ki ağızlarını bıçak açmıyordu. Konuşmaları hep yüksek sesle bitiyor ve üzülen Duygu, üzen Gökhan oluyordu.
Sigarasını lavabo giderinin ıslaklığında söndüren Gökhan, şişenin dibinde kalan viskiyi bardağa doldurup yukarı katta bulunan yatak odasına gitti. Merdivenlerden çıkarken arkasından bakan Duygu'nun aklından geçenlerle Gökhan'ın aklındakileri birbirine tamamen zıt düşüncelerdi. Biri verdiği sözleri unutmuş, biri verdiği sözleri tutmaya çalışıyordu. Biri başka tenlerde kendini bulurken, biri gün geçtikçe kayboluyordu. Biri hergün yeniden tamamlanırken, biri hergün biraz daha parçalanıyordu.
Alnına avuç içiyle vurup kendine gelmeye çalışan Duygu başaramayacağını anlayınca kocasının arkasından odalarına gitti. Kalbinin tam ortasında bir sızı, ağzında alkolün acı tadı, gözlerinin önünde kocasının bakışı, ayaklarında yorgunluk, içinde burukluk, dudaklarında kuruluk vardı. Bunların yok olmasına Gökhan'ın bir tatlı sözü yeterdi ama o sanki evliliklerinin son günlerini sayıyordu.
Gökhan bordo röpteşambırını giymiş, içkisini yudumluyordu. Duygu dayanamadı ve yatağa uzanıp, Gökhan'ı boynundan öpmeye başladı. Sağ avcuna yanağını oturtup, kafasını kendine doğru çevirdi. Tam alt dudağını öpecekken Gökhan kafasını geriye doğru çekti. Duyguyla sevişmek istemiyordu çünkü daha bir saat öncesine kadar sevgilisiyle defalarca sevişmişti.
Duygu bir kere daha reddedilmenin acısıyla kendi alt dudağını ısırdı. Gökhan'a ağlamaklı gözlerle baktı ve arkasını dönüp yattı. Birkaç damlası yastığını ıslattı. Burnunu çekmesi gerekiyordu ama çekmedi. Gökhan'ın ağladığını anlamasını istemiyordu. Gerçi ağlasa da pek umrunda olmazdı. Başının ağrısı gözyaşları ile daha da artmıştı. Yataktan kalkıp, ebeveyn banyosuna gitti. Soğuk suyu yüzüne çarptı. Kendine gelmesi için, Gökhan'ın ona gelmesi lazımdı ama o inat yapar gibi adım adım ondan gidiyordu.
Banyodan çıktığında Gökhan'ın her zaman ki bakışlarını yakaladı. Kendisine acır gibi bakıyordu. Yatağında doğrulup, sigarasını söndürdükten sonra kafasını sağa sola sallayıp konuşmaya başladı.
''Yine her zaman ki gibi berbat görünüyorsun.''
Duygu biraz daha yaralandıktan sonra durumu kabullendi. Gerçekten de öyle görünüyordu. Bütün gün isteksiz isteksiz oturmuştu. Televizyon izlemiş, yemek yememiş ve doyasıya içmişti. Kaşları çıkmış olabilirdi. Alkolden göbeği de fırlamıştı. Ne zamandır kendini bir kadın gibi hissetmediğini düşündü. Son iki aydır kötü giden evliliklerini kurtarmaya çalışmış, olmayınca da kendini alkole vermişti. En çok korktuğu şey, bu durumundan ötürü Gökhan'ın başka bir kadına gönlünün kaymasıydı.
''Duygu ben artık seninle yapamıyorum.''
Duygu, sağ elini havaya kaldırıp, 'Dur!' anlamında salladı.
''Sus, ne olur sus. Devam etme Gökhan. Bunu bana yapma.''
Gökhan acımadı ve devam etti.
''Bu hâlinden nefret ediyorum.''
''Senin için ne yapabilirim? Lütfen söyle ama kalbimi kıracak şeyler söyleme. Lütfen...''
''Ağlama yeter! Her zaman bir ezik gibi davranıyorsun ve ben bu halinden nefret ediyorum!''
Duygu şoka uğramıştı. Bu karşısındaki on yıl önceki adam değildi. Başka biri olduğuna yemin edebilirdi. Hâlâ sulu gözleriyle, gözlerinin içine bakıyordu. Gökhan derin bir nefes çekti ve yorganını çekip, gözlerini kapattı. Duygu ise salona inip, sızana kadar içmeye devam etti.
Birkaç saat sonra sabah olacak, güneş yeniden doğacaktı. Gökhan güzel başlayıp, kötü biten gecenin ardından uyumaya çalışırken sigara üstüne sigara yakıyordu. Her ne kadar istediği her kadını koynuna soksa da aklında sadece bir kadın vardı ve o kadını sabahın köründe düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Gözlerini kapattı ve hülyalarına onu davet etti. Birgün onunla olacağına kendini bir kez daha inandırdı.