GÖKHAN
Evin her yeri karanlığa boğulmuştu. O ise hala çalışma odasındaydı. Masasında küçük bir lamba ve karısının fotoğrafı vardı. Kaça kadar saymalıydı, kaça kadar uyumamalıydı? Karısının sözleri kulağında çınlıyordu, ''Her şey güzel olsun, yine eskisi gibi mutlu olalım. Seni seviyorum...''
Oturduğu yerden kalktı. Koridora yürüdü ve ışığı açtı. Koridorun sonundaki boş odaya gitti. İçeri bakındı, karısı hala koca odadaki tek kişilik yatakta mışıl mışıl uyuyordu. Dün gecesi uykusuz, yorgun ve korku dolu anlarla geçmişti. Uyanana kadar evden çıkmamaya karar verdi. Kapısını kilitledi. Hazır yatak odası da temizlenmişken, genç ve ateşli sevgilisini aradı;
''Nasılsın bebek?''
''İyiyim, evdeyim. Sen nasılsın?''
''Hadi bana gel.''
''Karın?''
''O evde yok. Çabuk ol. Bu gece bizim. Şömineyi yaktım. Şarap da alacağım.''
''Ooooo... Harikasın sevgilim. Ama sigara da al. Ben bizim burada bulamadım bugün. Aramak da istemedim.''
''Alırım yavrum. Sen yeter ki çabuk ol.''
Ceren gülümseyip, dudaklarını ısırdı ve ''Kapının önündeki ışıkları söndürmeyi unutma sakın.'' dedi.
''Tamam, tamam unutmam.''
Gökhan onunla sevişmeyi seviyordu ama Ceren'i seviyor muydu, bilmiyordu. Bundan emin değildi. O gelmeden bir markete gidip, şarap ve abur cubur aldı. Daha sonra bir restorandan sevgilisinin sevdiği yemeklerden aldı ve arabasına bindi. Arabası mis gibi yemek kokmuştu. Acıktığını hissetti. Eve geldiğinden beri karısıyla uğraşmıştı, ne yemek yemişti ne de su içmişti. Art arda sigara yakmıştı sadece. İyice sıkılmıştı artık ondan. Tam on senesi heba olmuş gibi hissediyordu. Sinirlenmek istemedi ve tekrardan telefonuna sarıldı;
''Çabuk gel. Yoksa aldığım yemeklerin hepsini ben yerim.''
''Tamam yoldayım, geliyorum.'' dedi gülerek Ceren.
Gökhan daha da hızlandı. Çok geçmeden eve vardı ve içeri girer girmez tüm perdeleri çekti. Evin önündeki tüm ışıkları kapattı. Sadece salonun ışığını yaktı. Sonra vazgeçip, onu da kapattı. Koltuğun yanındaki lambaderin ışığını açtı. Orta sehpanın üstündeki mumlar da hazırdı. Şömine de cayır cayırdı. Yukarı çıktı, üstüne rahat bir şeyler giydi ve cebindeki telefonu titredi, 'Aç kapıyı :)'
Ceren gelmişti. Üstünde kocaman şapkası olan bir ceket vardı. Sarı saçları omuzlarına düşmüştü. Gökhan, onu elinden tutup, içeri çekti. Koşarak yatak odasına çıktılar. Her zaman ki gibi doyumsuzca seviştiler.
DUYGU
Uyanamıyordu. Gözlerini hafiften açacak dermanı bile yoktu. Bedeni o kadar ağır geliyordu ki kendine, ağlamaklı oldu. Ama nasıl olur da insanın ağlamaya bile gücü olmazdı? Sanki tüm bedeni kangren olmuş gibi tüm zerrelerinden kurtulmak istiyordu. Duyamıyordu, bulunduğu ortam o kadar sessizdi ki hiçbir şey duyamıyordu. Sessiz kaldığı tüm anlara lanet edercesine bağırmak istedi ama dili sanki lal olmuş gibi buna izin vermedi. Yılmadı, zor olsa da birkaç saliseliğine gözlerini araladı. Fakat aralamasa da olur gibiydi çünkü etraf zifiri karanlıktı. Hiçbir şey seçememişti. Başı acayip ağrıyordu. Sanki ağır bir darbe almış gibiydi. Uyumak istemiyordu, aklı yerindeydi. Eşi neredeydi? Peki o şu an kendisi neredeydi? Bilmek istiyordu. Hisleri ona evde olduğunu söyledi çünkü hissettiği tek şey evinin o güvendiği kokusuydu. Güvenmek istiyordu çünkü beyni başka bir şeyi kaldıramazdı. Ona ağır gelen vücudu daha fazla dayanamıyordu, uykuya yenik düşecekti. O ne kadar inat etse de sadece birkaç dakika daha uyanık kalabildi. Bekledi, birilerinin gelmesini ama kimse gelmedi. Sonunda yorgun bedeni tekrar uykuya yenik düştü.
GÖKHAN
Karısıyla olması gerektiği yatakta şu an başka bir kadının saçını okşuyordu. Daha dün karısı bu odada şiddetin her türlüsüne maruz kalmışken o, nasıl olur da bu kadar rahat davranabilirdi? Bazen kendisini, kendi bile anlamıyordu. Küçükken okuldan da kaçardı zorda kaldığında. Şimdi de böyleydi, her türlü sorundan kendisine ne iyi gelecekse onu yaparak kurtuluyordu. Ve bu hiç canını acıtmıyordu. Bu umursamazlığını seviyordu. Her şeye kolaylıkla ulaşabilmesi ona öyle hissettiriyordu, bundan emindi. Bazı kişilerin öğretmeni yıllarıdır, Gökhan'ın ise hem kendine hem çevresine söylediği yalanlarıydı. Dürüstlüğünü çoktan kaybetmişti ve bu umurunda değildi.
''Acıktım ben. Yemek yiyelim, devam ederiz.'' dedi Gökhan.
''Olur hayatım. Benim de pek tok olduğum söylenemez.'' dedi Ceren. Ceren, Gökhan'da bir şeyler olduğunu seziyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi davransa da gözlerinden anlamıştı. Her zaman ki gibi mutlu bakmıyordu. Endişeli görünüyordu, genç kadın rahatsız olmuştu.
''Bir sorun mu var Gökhan?''
''Ne? Ne sorunu hayatım? Çok çok açım sadece.''
''Sevişirken de bir kaç kez durakladın.''
Gökhan güldü, ''Açım, cidden açım.'' dedi ve ''Ben aşağıya iniyorum.'' diye ekledi.
Açken bir çok kez sevişmişlerdi. Gökhan yalan söylüyordu. Ceren ise önemsenmek istiyordu. Bir sorunu var ise kendisiyle paylaşmalıydı. Dört yıldır birlikteydiler ama o ilk defa sevgilisini böyle görüyordu. Yanılmayı isteyerek o da aşağıya indi. İçi bir garip olmuştu. Bulunduğu ev üstüne üstüne geliyordu...