Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
GECE YARISI YOLCULARI | 21 - Sözümoki
15 Mart 2021, Pazartesi 03:01 · 511 Okunma

GECE YARISI YOLCULARI | 21

SU

Gerinerek kalktı kocaman yatağından bir prenses edasıyla. Açtı masmavi gözlerini, dağılmış saçlarını elleriyle toparlayıp, ensesine doğru attı. Ayaklarını yere koymadan, terliklerini giyiverdi. Duşa girdi. Hazırlandı. Saat sabahın sekizi bile olmamıştı ama o en güzel haliyle bu güzel gün için hazırdı.
Kahvaltıya indi ama daha hazırlanmamıştı. Masa bomboştu.
"Süheyla!"
Mutfaktan, orta yaşlı ve güzelce bir kadın koşar adımlarla kocaman salona girdi
"Buyrun Su Hanım."
"Kahvaltı niye hazır değil?"
"Anne ve babanız çıktılar efendim. Siz de pek erken uyanmıyorsunuz diye daha hazırlamamıştım. Şimdi hemen hazırlarım." dedi mahçup bir tavırla.
Su sinirlenerek,
"Sana mı soracağım ne zaman uyanacağımı?!"
"Ben öyle demek istememiştim."
"Tamam tamam sus. İstemiyorum kahvaltı falan. Çıkıyorum ben."
"Hoşça kalın Su Hanım."
Su kadının suratına bile bakmadan, antreye doğru ilerledi. Devasa aynada kendine baktı. Baştan aşağı kırmızı giyinmişti. Bir ateş gibi parlıyor ve yakıyordu. Gücünü güzelliğinden alan bu genç kadın özgüven patlaması yaşayarak evden çıktı. Önce elit bir mekanda kahvaltısını yaptı, sonra da biricik babasından, kendisine yeni bir spor araba almasını istemek için şirketin yolunu tuttu.
Hava güzeldi, insanlar güzeldi, kendi de güzeldi. Arabası da güzeldi ama dört senedir aynı arabayı kullandığı için sıkılmıştı. Berlin'de almıştı bu arabayı. İkinci arabasıydı. Ünlü bir Alman markası olan arabasından sıkılması da tuhaftı açıkçası. İnsanoğlu neden bu kadar doyumsuzdu?
Şirkete doğru ilerledikçe heyecanlanıyor ve babasının, istediği arabayı alması için dua ediyordu. Şirkete geldiğinde anahtarları iki parmağıyla valeye uzattı. Güvenlik görevlileri ona yol vererek, "Hoşgeldiniz Su Hanım." dedi. Ne yüzlerine baktı, ne de cevap verdi. Asansöre bindi ve yedi rakamına bastı. Sonunda gelmişti.
"Babişşşş!" diye seslendi kapının arasından bakıp. İçeri girdi ve gözlüğünü fırlatır gibi attı oturduğu tekli koltuğun dibindeki küçük masaya. Bacak bacak üstüne atıp, babasına doğru döndü.
Babası gülümseyerek, "Seni burada görmek ne güzel." dedi.
Su 'nasılsın' bile demeden, fazlaca edalı bir halde,
"Babiş ben arabamdan çok sıkıldım." dedi.
"Eee?" Ender Bey kızının yeni bir araba istediğini anlamıştı hemen.
"Beğendiğim bir araba var." dedi ve telefonunun ekranını babasının suratına doğru uzatarak ekledi, "İşte bu araba. Çok güzel değil mi?"
Telefonu eline alıp, arabaya iyice göz gezdiren babası, "Ne kadar bu?" diye sordu.
"Çok para." dedi ve hemen kafasını önüne eğdi.
"Tamam, alırım."
Bunu duyan Su, hemen oturduğu yerden kalkıp, babasının boynuna sarıldı.
"Teşekkür ederim babiş. Çok teşekkür ederim!"
"Ama bir şartım var."
"Yaaa baba ne şartı?" Dudaklarını büzüp, gözlerini kırpıştırarak, tekrardan koltuğa oturdu.
"Babişten, babaya geçtik hemen! Gerçi babiş demendense, baba demeni tercih ederim."
"Şartın ne baba?"
"Şirkette işe başlayacaksın. Boşuna mı okuttuk Almanya'da seni?"
"Keşke orada kalsaydım." dedi Su omuzlarını silkerek.
"Tabi canım. Zaten fazladan iki sene kalmadın mı?"
Su hiçbir şey söylemedi. Ayağa kalktı ve gitmeye yeltendi. Tam kapıdan çıkacakken babası, "Arabayı istiyorsan, yarından itibaren burada çalışmaya başlarsın. İstediğin ofisi hemen hazırlatırım. Hem de istediğin gibi!"
Su oralı olmadı ve kapıyı çekip çıktı. Babası da arkasından öylece bakakaldı.
"Çok şımarttık bu kızı çok."
Koca binada dudaklarını büzmüş, sinirli bir halde yürüyordu. Terasa çıkıp, bir kahve içmek istedi. Şirket, şehir manzaralıydı. Bu şehri seviyordu. Bu şehrin büyüsünü hissetmeyi, bu şehirde yaşamayı seviyordu. Avrupa diye bir kıta olmasa, tüm ömrünü bu şehirde geçirmek isterdi. Geze geze dünyayı tanımak varken, bir ofise tıkılıp çalışmak çok sıkıcı olabilirdi. Kahve içip, sakinleşmek istedi. Ayağına getirecek birileri yoktu terasta. Öyle ki hangi hattı arayacağını bile bilmiyordu. O yüzden kalktı ve büyük, beyaz tezgahta duran kahve makinesinde kendine sert bir kahve yaptı. Sigarasını yakıp, manzaranın güzelliğine dalmışken, "Su!" diyen basbariton bir sesle irkildi.
Arkasını döndüğünde karşısındaki mavi gözlü ve karizmatik adamı tanıdığını hatırladı. Yüzündeki ince kırmızı yara, onu daha da karizmatik yapmıştı.
"Merhaba Gökhan Bey." dedi ve sigarasını küllüğe bırakıp, elini uzattı.
Gökhan, genç kadının elini yumuşacık sıkarak, "Merhaba Su Hanım." dedi ve gülümseyerek karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Nasılsın?"
"İyiyim, hava almaya çıktım. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. İki gündür gelemiyorum. Bugün bir kaç dosyayı gözden geçirmem gerektiğini hatırladım ve burdayım."
Su gülümsedi ve Gökhan devam etti.
"İyi ki de gelmişim."
Su'nun gülümsemesi uzadı ve çekinerek sordu,
"Yüzüne ne oldu?"
Gökhan iç çekti. Tek kaşını kaldırdı ve "Önemli değil, sadece bir çizik."
"Ama derin bir çizik."
Gökhan, başına gelen olayları anlatsa karşısında oturan bu genç ve güzel kadın, ardına bakmadan kaçabilirdi. O yüzden yalan söyledi.
"Bahçeyi düzenlerken oldu." dedi.
Su inanmamıştı ama uzatmadı da. Belli ki anlatmak istemiyordu ama yüzündeki yara izi yakışıklılığından hiçbir şey kaybettirmemişti.
Olgun ve tuttuğunu koparan bir tavır, sert sesi ve güzel mavi gözleri ile daha önce tanıdığı genç züppe erkeklere hiç benzemiyordu.
Su konuşmasına devam etti.
"Ben de yalnızdım burada. Sen de iyi ki geldin. Arkadaş oldun bana. Peki işlerin bitti mi?"
"Yok, maalesef yeni geldim. Daha ofisime geçmedim."
"Seni tutmuyorum değil mi?"
"Yok, açıkçası ben de sigara içmeye çıktım. İşlere başlamadan önce iyi gelir diye düşündüm." dedi ve bir sigara yaktı.
İkisi de birbirine bakıp duruyordu. Gökhan, Su'yu bakışları ile yerken, Su, Gökhan'ın ne kadar hoş ve kibar bir adam olduğunu düşünüyordu.
Bir kaç dakika geçtikten sonra, Gökhan sigarasını söndürdü ve ayağa kalktı.
"Müsaadenizle küçük hanım."
"Müsaade sizin beyefendi."
Gökhan kafasını yana eğerek selam verdi ve içeri girdi. Su, o yürürken onu izledi. "Sanki podyumda yürüyor, artist!"
Çok hoşlanmıştı bu adamdan. Kahvesini bitirince yanına gitmeye karar verdi.

YARIM SAAT SONRA...
Kapısının tıkladığını duymamıştı. Önündeki dosyaya gömülmüş, bir kağıda bir şeyler yazıyordu. Su, yavaş adımlarla ilerleyip, aniden seslenmek istedi. Amacı onu korkutmaktı ama ayakkabısının topuk sesleri bu isteğini engelledi.
Gökhan kafasını kaldırıp, "A Su! Hoş geldin." dedi.
"Hoş buldum Gökhan. Rahatsız etmiyorum değil mi?"
"Yok, olur mu öyle şey? Gel, gel, tekrardan hoş geldin."
Su tüm zarafetiyle koltuğa oturdu. Gökhan, dosyayı ve kalemi bırakarak ona baktı.
"Canın mı sıkkın senin?"
"Biraz."
"Anlatmak ister misin?"
"Aslında söylediğimde ne kadar şımarık bir kız demenden korkuyorum şu an."
"Demem ben de."
"Ya istediğim bir araba var ve babam bunun karşılığında, bu şirkette çalışmamı istiyor."
Gökhan'ın gözleri büyüdü ve kalbi hızla atmaya başladı. Bu harika bir haberdi.
"Sen ne düşünüyorsun peki?"
"Sanırım araba için kabul edeceğim."

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Himayende olan kim(ler) var?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.