ONUR VE GÖKHAN
Akşam oldu olacaktı, saat altıya geliyordu. Candan arkasını dönüp gidince, Onur öylece kalakalmıştı. Burada yine hapiste gibi hissetmişti. O yanındayken vakit çok hızlı geçmişti. Muhabbetler su gibi akmış, gülücükler hiç eksik olmamıştı. Ta ki Candan, koca bir salaklık yapıp, masada unuttuğu son model telefonu görene kadar. Bu şanssızlığı artık ömrü boyunca peşini bırakmazdı. Nasıl olur da evine girdiği kadın, Candan'ın arkadaşı olabilirdi? Onun o güvenini tekrardan nasıl kazanabilirdi ki? Bu imkansız gibi bir şeydi. Artık onun gözünde değersiz bir psikopattan farkı yoktu.
Onur bu karmaşık duygularla kavrulurken, masadaki telefonu birden titremeye başlamıştı. Arayan Gökhan'dı. Gözleri açıldı. Hani bu adi adam onu bir süre aramayacaktı? Ne oldu da şimdi arıyordu? Şimdi sırası değildi. Hem de hiç!
Ekranı kapatarak görmemezlikten geldi. Hiç çekemem şu an diye düşünürken, kapıda bir araba belirdi.
"Şimdi hapı yuttuk! Uğraş dur."
Yutmuştu ya, hem de nasıl!
Ardına kadar açık, devasa kapıdan Gökhan içeri girdi. Sinirli bir hali vardı.
"Sana daha çok korkut, gerekirse hastanelik et demedim mi?" diye birden çıkıştı.
"Kadın az kalsın ölüyordu be! Sen ne diyorsun?"
"Ama ölmedi."
"Öldür demedin, korkut dedin! Zaten korkağın teki dedin!"
"Öldür onu."
"Hayır. Çok geç."
Gökhan tek kaşını kaldırıp, "Bir Milyon?" diye sordu.
Onur birkaç saniye durakladı. Kabul etmeli miydi?
Etmedi.
"İyi düşün. Bir milyon."
Onur, Candan'ı düşünüyordu ve cevabını değiştirmeyecekti. Daha çok para için pis işler yapmayı bırakmak istiyordu.
"Hayır dedim. Israr etme."
"Candan için mi?"
Onur, bu soruya şaşırmıştı.
"Ne?..." dedi, biraz duraksadı. Candan ile olduğunu nereden biliyordu? "Sen ne saçmalıyorsun?"
Gökhan daha da sinirlenmişti.
"Sus lan göt! Candan ile olduğunu biliyorum."
Onur, onun bu küfürlü cümlesine çok sinirlenmiş, yaralı suratına bir yumruk atmamak için kendini zor tutuyordu. Bu pisliğin, Candan'ı ağzına almasına da ayar olmuştu. Elleri yumruk halini almış, burnundan soluyordu.
"Siktir git lan buradan!" diye bağırdı ve o sırada nedenini anlayamadığı bir yumruğu suratının ortasına yedi.
Onur afallamıştı. Neye uğradığını şaşırmış ve biraz da başı dönmüştü.
"Candan ile aranda ne var?"
Onur yediği yumruğun etkisinden yeni yeni kurtuluyorken, Gökhan'ın sorduğu soruyla tekrardan afallamıştı. Ona neydi ki, ona ne?!
"Sana ne lan göt!"
Gökhan bir yumruk atmak için bir hamle daha yaptığında, Onur bu sefer tam elinden kavrayıp, suratına kafasını indirdi.
Bu sefer acıdan kıvrılan Gökhan'dı. Onur sinsice gülümseyip, iyice kulağına yaklaştı ve tekrardan, "Sana ne lan göt herif." diye fısıldadı. Gökhan yediği kafanın etkisi ile kendini, az önce Candan'ın oturduğu koltuğa zor attı. "Seninle işimiz bitmedi." dedi işaret parmağını Onur'a doğru sallayarak.
Onur bu hareketine güldü geçti ve dışarı çıktı. Kapının önündeki levyeyi aldı ve arabasına doğru ilerledi. Bunu gören Gökhan kendini topladı ve koşarak yanında bitti. "Sakın!" dedi ve Onur'u arabasının yanından uzaklaştırdı. Onur geri döndü ve içeri girip, "Siktir git buradan." dedi. Gökhan onun dik ve tehditvari bakışlarını görmüştü. Ondan korkmalı mıydı? Bu mal herifin, Duygu'ya ötmesini istemezdi.
Tam arabasına binecekken arkasını dönüp, tekrardan aynı cümleyi kurdu.
"Seninle işimiz bitmedi mahalle çocuğu!"
Sesi bu sefer daha güçlü çıkmıştı. Onur'da sesini iyice yükseltti ve cevap verdi.
"Orospu sadece kadınlara yönelik bir hakaret kelimesi değildir, biliyor musun orospu?" diye bağırdı. "Siktir git!" diye de ekledi. "Siktir git ve bir daha buraya adımını atma!"
"Sen, sen ne dedin?" dedi Gökhan ve dayanamayıp içeri girdi.
İyice sinirlenen Onur, kapıları kapattı ve "Ağırına mı gitti? Karısına tuzak kuran bir pislik değil misin sen?" diye söylendi.
"Vayyy be! Mahalle çocuğu büyümüş mü?"
Onur bir kahkaha patlattı.
"Ben sana siktirip gitmeni söylemedim mi?" dedi elindeki levyeyi ona doğru sallayarak. Aradaki mesafeyi de korumaya çalışıyordu. Bu iki erkeğin içlerindeki kızgın volkan, Gökhan'ın levyeyi tutup, Onur'un karnına hızlıca itmesiyle patlamıştı.
İki büklüm olan Onur kendini levyeyle bir yere attı. Gökhan tepesinde dikilirken, levyeyi ayak bileğine geçirdi. Sendeleyip, yere düştüğünde ise omuzlarından itip, sırtüstü yatırdı. Belliydi kan akacaktı.
Gökhan'ın gözlerindeki korku iyice gün yüzüne çıkmıştı. Ne de olsa tepesinde gözü dönmüş levyeli bir psikopat vardı.
"Korktun mu?"
"Bu senin olayın! Pisliğin tekisin sen göt!"
"Adam ol lan piç!"
"Güzel sevgilin biliyor mu senin nasıl bir psikopat olduğunu?"
"Lan senin Candan ile ne ilgin var?"
"Sana ne lan!"
Onur iyice gözünü kararttı ve suratına bir yumruk indirdi.
"Cevap ver!"
Cevap yoktu. Onur bir yumruk daha attı.
"Cevap versene!"
Onur cevap alamadıkça yumruk atıyor ve karşılığında Gökhan ise bir deli gibi gülüyordu.
"Lan cevap versene it!"
Gökhan, bu sorunun cevabını veremezdi.
Şimdilik...
Ağzı burnu kan içinde kalan Gökhan iyice halsizleşmiş, ayağa kalkacak dermanı kalmamış bir şekilde, yattığı yerden boş gözlerle Onur'a bakıyordu.
"Sen neyine güvenip geldin buraya?"
Gökhan yemin etmiş gibi tek kelime etmiyordu. Onur onu ayağıyla dürttü.
"Ne oldu lan? Kalkamıyor musun? Eee sen de bir daha yumruk salladığın kişilere dikkat edersin." dedi.
Gökhan sırıttı.
"Boş yapma bana." dedi ama sesi kuş gibi çıkmıştı.
"Seni bu sesle ciddiye alamıyorum." dedi gülerek Onur ve ıslık çalmaya başladı. Elindeki levyeyi sonunda bıraktı. Kapıyı açtı. Sigarasını ve anahtarlarını aldı.
"Kalk lan hadi! Burda mı yatacaksın?"
Gökhan zar zor kalktı. Yediği yumrukların etkisinden kurtulamamıştı. Yalpalayarak çıktı tamirhaneden. Gökhan, oradan uzaklaşırken, Onur'un korkusu artmıştı.
"Ya bu pis sapık, gidip Candan'a her şeyi daha detaylı anlatırsa?"