Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
GECE YARISI YOLCULARI | 26 - Sözümoki
13 Mayıs 2021, Perşembe 02:25 · 380 Okunma

GECE YARISI YOLCULARI | 26

Aynı gün, saat 19.00 suları

CANDAN VE DUYGU
Onur'un işyerinden korku ve panik halinde alelacele çıkan Candan, arabasına kavuşmanın buruk mutluluğuyla, direksiyonun başına geçti. Şimdi aklında tek bir şey vardı, Duygu'ya ulaşmak. Hemen onun evine doğru sürmeye başladı ve radyoyu açtı. Çalan şarkılara yol boyunca eşlik etti. Huzursuzluğu artıyor, gözlerinin ve beyninin ona oyun oynamaması için tüm dikkatini yola veriyordu. Yaklaşık yirmi dakika sürdükten sonra Duyguların sokağına girmişti. Evlerinin önüne park etti ve arabadan indi. Hava kasvetliydi, her an yağmur yağacakmış gibi... Eve şöyle bir göz gezdirdi. Sanki üstüne karanlık bir gölge yerleşmiş gibi... İçi ürperdi. Biraz daha yaklaşıp, zili çaldı. Bekledi, bekledi ama açan olmadı. Tekrar kapıyı çaldı ama yine kimse açmadı. Duygu'nun anahtarı da ondaydı. Acaba eve girmeli miydi? Pencerelerden içeri bakındı. Kimse yok gibiydi. Etrafta çok sessizdi. Çantasından anahtarı çıkardı ve yuvaya oturttu. Ama anahtar çevrilmiyordu.
Lanet olsun! Kilidi değiştirmişler.
Meraklandı. Neredeydiler? Duygu o kötü olaydan sonra ne yapmıştı? Kilit değiştiğine göre hala bu evdeydiler.
Ne kadar sevmesede Gökhan'ı aramaya karar verdi. Çünkü ne olursa olsun Duygu onun yakın arkadaşıydı.

O sırada Onur'un işyerinin karşısında bekliyordu Gökhan. Telefonunun çaldığını çok geç duyacaktı. Çünkü onları tartışırken izlemişti ve şu anda sap gibi kalan Onur'un asık suratına bakıyordu.

Telefonunu tam kapanacakken duyan Gökhan, ekrana baktığında kısa süreli şaşırsa da,telefon kapanmadan açmayı başardı.
"Alo, Gökhan?"
"Ne var Candan?"
"Ben sizin evinizin önündeyim de. Duygu'yu merak ettim. Evde yok sanırım."
"Olabilir."
"Onunla konuşmam lazım."
"Ne için?"

Neden şimdi nedenini soruyordu ki? Nasıl söyleyecekti? Bilemiyordu...

"Onu merak ediyorum çünkü."
"Tamam, kapat. Kaldığı otelin adresini atarım sana. Ama... Ama adresi benden aldığını söylemeyeceksin. Söz mü?"

Hayda... Bu neydi şimdi?

"Tabi söylemem de neden?"
"Candan sorgulama şimdi. Zaten Duygu öter sana. Lütfen.. Söyleme."
"Tamam, tamam söylemem."
"Söz mü? Bak söz ver. Eğer nerden buldun beni diye sorarsa uydur bir şeyler. Ama sakın söyleme."
"Söz veriyorum Gökhan. Söz söylemeyeceğim."
Gökhan, sözü almıştı. Candan, söz verdiyse katiyen söylemezdi. Şimdi Onur ile biraz konuşması lazımdı. Ama öncesinde adresi gönderdi ve arabadan inip, dükkana girdi.

Candan sonunda beklediği adresi almıştı ve otele doğru yola çıktı. Yaklaştıkça heyecanlanıyor ve Duygu'ya ne söyleyeceğini hala bilmiyordu. Terleyen elleri, direksiyona yapışmıştı. Bu gerçeği içinde nasıl saklamalı, arkadaşına nasıl bir yalan söylemeliydi?
Otele vardığında heyecanı katlanmıştı. Arkadaşının onu evinden kovduğu zaman ve Sibel'e hakkında söyledikleri gelmişti. Bir anda içi sinir ile doldu. Resepsiyona ilerledi ve sordu: "Merhaba. Duygu Dağdelen kaç numaralı odada acaba?"
"İsminiz nedir?"
"Candan."
Resepsiyondaki daha yirmi bile olmadığı belli olan genç adam, bir numara çevirerek, konuşmaya başladı.
"İyi akşamlar Duygu Hanım. Bir misafiriniz var."
"Kimmiş?"
"Candan Hanım."
"Tamam, gelsin."
Genç adam telefonu kapattı ve gülümseyerek, "4. kat, 102 numaralı oda." dedi. Eliyle de asansörü gösterdi.
Candan teşekkür etti. Asansöre bindi ve arkadaşına karşı nasıl hissettiğini düşünmeye başladı. Bu düşünceleri çözemeden de asansörden indi. Zaten on saniyede çözülebilecek bir his de değildi. Hissettikleri, altı yıllık arkadaşının hakkında yanlış düşünmesiydi. Bunu nasıl çözeceklerdi? Ya Candan altı yıllık arkadaşına, ona zarar veren bir adamla birlikte olduğunu nasıl açıklayacaktı? Bu nasıl açıklanırdı?..
Kalbinde biraz sinir, biraz korku ve biraz heyecan ile kapıyı çaldı.
Kapı geç açıldı. Candan şu sıralar Duygu'yu hiç anlayamıyor, yaptıklarını, yaşadığı o korkunç olaya veriyordu.
"Evet, neden geldin buraya?"
Candan resmen kapıda kalmıştı. Ne bir 'Merhaba' ne de bir 'Hoş geldin' duymuştu. İçeri davet edilmek istiyordu. Kapı ağzında konuşmak istemiyordu. Belli ki Duygu'nun davet edeceği yoktu. O yüzden sordu; "İçeri girebilir miyim?"
Duygu, baştan aşağı onu süzdü. Yine çok güzel, yine çok çekici görünüyordu. Her erkeğin isteyebileceği türden.
Sanırım onu kıskanıyorum.
Rahatlamış hissediyordu. Sonunda bu gerçeği kendine itiraf edebildi. Candan'ı çok kıskanıyordu. Güzelliğini, boyunu, konuşmasını hatta yürüyüşünü bile! Altı yıldır onunla içiçeydi. Onu seviyordu ama bazen duyguları değişiyor, kıskanıyor, hatta bir kaşık suda boğmak istiyordu. Bir kadın bu kadar mı güzel olurdu? Özene bezene yaratılmıştı ve bunun asla farkında olmayan bir salaktı.
"Gir." dedi Duygu soğuk bir suratla. Dili gir derken, gözleri git diyordu. Ama Candan aldırmadı ve içeri girdi.
Etrafa bakındı. Sıcak tonlardaki eşyalar ortamı ısıtıyor, odanın küçük ve renkli oluşu odayı şenlendiriyor ama Duygu'nun tavırları her şeyi berbat ediyordu. Elindeki viski şişesini uzatarak sordu,
"İçer misin?"
"Teşekkür ederim." diyerek reddetti Candan ve balkona çıkıp, akşamın mis kokusunu içine çekti. Arkasından da elinde viski bardağıyla Duygu çıktı.
"Güzel bir akşam değil mi?"
Candan gülümseyerek arkasını döndü. Arkadaşına baktı. Yorgundu. Zorla ayakta duran biri nasıl olur da dertsiz gibi davranabilirdi? Bir şey saklıyor gibiydi. Gözlerini cehennem ateşinden çıkaramadığı her halinden belliydi.
"Evet. Bol yıldızlı. En sevdiğim akşam havası."
"Kış geliyor kuzum."
Candan'ın yüzü düştü. Kış mevsimini sevmiyordu. Çok üşüyordu. Gözlerini balkon fayanslarına indirdi.
"Burada olduğumu nereden biliyorsun?"
Evet, bu soru için bir şey düşünmemişti. Ne diyecekti şimdi?
"Güzel değil mi fayanslar? Beğendin sanırım."
Candan kendine gelerek, gözlerini diktiği yerden kaldırdı.
"Sana söylemem gereken daha önemli bir şey var." dedi.
Duygu tedirgin olmuştu ve sorduğu soruyu unutup, Candan'ın yüz ifadesine ve ses tonuna takılmıştı. Sesi kısık ve pürüzlü, yüzü söylemek istediği şeylerin karşılığında alacağı tepkiden korkuyor gibiydi.
"Dinliyorum."
Candan büyük konsola bıraktığı çantasını almak için ayağa kalktı. Duygu onu izliyordu. Çantasına el attığını görünce, gidecek sandı ve
"Korkuyor musun?" diye bağırdı.
Candan gitmeyeceğini söyledi. Çantasından sadece Duygu'nun telefonu aldı ve ona doğru uzattı.
"Bu telefonun sende ne işi var?!"
Duygu ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Candan tekrar balkona çıktı. Derin bir nefes aldı.
"Sana soruyorum Candan!"
Söze nasıl başlayacağını bilmiyor, arkadaşının kalbini kırmadan anlatmanın yolunu bulmak istiyordu.
"Konuşsana!" Duygu'nun gözleri hala cehennem ateşindeydi ve çıkacak gibi görünmüyordu. Sesin daha da yükseleceğini anlayarak, odaya tekrar girdi. Yutkunarak, "Evine giren adamdan aldım." dedi.
"Adam mı o be?!" diye bağırdı Duygu. Sesi oteli inletmiş olabilirdi. Üstündeki ceketi yere atarak, "Bak, bak şu kollarımın haline! Bak!" diye bağırıyordu, o sırada da Candan'ın kolundan tutmuş, yaralarının içine içine sokmaya çalışıyordu. Candan, elinden kurtularak, kapıya yöneldi. Daha fazla bir şey söylemesi imkansız bir hal almıştı.
"Nerden tanıyorsun onu?"
Candan, eli kapının kolunda kalakaldı. Gözlerini yere eğdi, zaten bu odadan çıkana kadar, Duygu ile karşılıklı bakışacağını da sanmıyordu.
Duygu, Candan'ın yanına geldi. Dürttü ve aynı soruyu tekrar sordu.
"Şans eseri tanıştık."
Kollarını bağlayarak yatağa oturdu Duygu.
"Çok heyecanlandım, devam et."
"Gitmem lazım."
"Candan!"
"Bak, bana çok kızacaksın belki ama..."
"Aması ne?!"
"Aması yok. Gerçekten gitmem lazım."
Duygu çok sinirlenmişti ve Candan'ı kolundan tutup, can havliyle yatağa fırlattı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Bana bak Candan! O piç kurusunu nerden tanıdığını anlatmadan hiçbir yere gidemezsin!"
Candan ne yapacağını bilemez ve bir o kadar da şaşırmış bir şekilde yatakta duruyordu. Her şeyi söylemenin zamanı gelmişti anlaşılan.
Bu gece uzun olacaktı. Duygu viskisini tazelemiş, yatağın ucuna balkondaki sandalyeyi çekmiş, kinayeli gözlerle bir zamanlar canım arkadaşım dediği kadına bakıyordu.
"Eveeeet..!" dedi, "Evet Candan Hanım. Sizi dinliyorum."
Her şeyi anlatmalı mıydı? Bu sorunun cevabını bilmiyordu. Duygu sarhoş oluyordu ve kendisine zarar vermesinden korkuyordu. Kolundan tuttuğu gibi yatağa fırlatmıştı onu. Karşılık vermeye gücü mü yetmemişti, yoksa karşılık vermeye yüzü yok muydu? Bilmiyordu.
Duygu, iyice yaklaşmıştı Candan'a. Ve "Anlatsana!" demişti yüksek sesle. Candan olduğu yerde sıçramıştı. Böyle bir çıkış beklemiyordu. Duygu ayağa kalktı ve elindeki bardağı duvara fırlattı. Olduğu yerde tepinerek,
"Anlatsana dedim sana! Anlatsanaaaa!" diye bağırmaya devam etti.
Belli kurtuluş yoktu. Duygu'nun hali berbattı. Ellerini tutup, karşısına oturttu ve kaza anından itibaren her şeyi anlattı. Duygu'nun gözlerindeki ateş artık Candan'ı da yakıyordu.
"İçimde bir tarafım seni hiç sevemiyordu Candan." diye konuşmaya başladı Duygu. "Şu an nedenini anladım. Sen, içten pazarlıklı bir orospudan farklı değilmişsin."
"Ağzını topla!"
"Niye? Son bir haftadır orospularla karşılaşmaktan bıktım. Biri kocamla evde sikişmiş, biri de beni soyan, döven, taciz eden bir piç ile sikişmiş. Ne fark ediyor? Etrafım orospularla çevriliymiş. Orospu! Orospu! Orospu!" Her orospu dediğinde ağzından tükürükler çıkıyor, akan gözyaşları, gözlerindeki cehennem ateşini söndürmeye yetmiyordu.
Candan dayanamadı ve odayı terk etmek için ayağa kalktı. Duygu o sırada yatağa kendini bırakmış, hala orospu diye mırıldanıyordu. Kapıya ilerledikçe küfürün desibeli azaldı. Candan, içinde biriken bu ağır yükten kurtulmuştu sonunda. Arkasını dönüp, yatakta neredeyse sızmak üzere olan arkadaşına baktı. Kuvvetle muhtemel bu son bakışıydı. Dayanamadı, kenardaki örtüyü üstüne örttü. Balkonun kapısını kapattı. Yerdeki cam kırıklarını topladı. Tam kapıdan çıkacakken tekrar baktı arkadaşına. Bir ruhtan farksız görünüyordu.

"Çok üzgünüm Duygu. Belki sen beni hiçbir zaman tam olarak sevemedin ama ben seni hep çok yakın arkadaşım olarak gördüm. Seni çok sevdim. Her şeyimi biliyordun. Ama ben senin çoğu şeyini bilmiyordum. Mesela, aldatıldığını az önce öğrendim. Zaten o kocan olacak adamdan hiç haz etmedim. Sana sabırlar ve huzur diliyorum."

Sessizce açtı kapıyı. Gözlerinde biriken yaşları, kapıyı dışarıdan kapattıktan sonra bırakıverdi. Artık hiç arkadaşı yoktu.

1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir hatipte mutlaka olması gereken özellik sence nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.