CANDAN, DÜŞÜNCELERİ VE ONUR
Candan çok üzgündü. Kırgın, kızgın ve her neyse işte! Gözyaşlarını tutamayıp, yere çökmüştü ve birkaç dakika ağlamıştı. Koridoru süpürmek için kata çıkan erkek bir görevli onun sesini duyunca yanına geldi.
"Hanımefendi iyi misiniz?"
Candan, dizlerinden yüzünü kaldırdığında, yanına çökmüş olan adamı gördü. Gözlerini silerek, "İyiyim." dedi ve ayağa kalktı.
Adamda peşi sıra kalktı ve 'Emin misiniz?' diye soracak oldu. Çünkü karşısındaki bu kadın, hiç de iyi görünmüyordu.
Candan, adamı anlamış olacak ki, "Gerçekten iyiyim. İlginiz için teşekkür ederim." dedi.
"Taksi çağırmamı ister misiniz?"
"Yooo, hayır. Arabam var."
Adam, "Pekala." dedi ve "Rahatsız etmedim inşallah." diye de ekledi.
"Estağfurullah. Halimi sordunuz. Şimdi daha iyiyim. Çok teşekkür ediyorum tekrardan. Kolay gelsin."
"Sağ olun hanımefendi."
Candan hızlı adımlarla asansöre doğru ilerlerken, adam arkasından bakakaldı. Böyle güzel ve kibar bir kadın üzülür müydü?
Sonunda otelden çıkıp, arabasına binmişti. Kafası çorba gibiydi ve ağrıyordu. Bir yerlere gidip, içmek istedi. Aynayı indirdi ve makyajını düzeltti. Dudağındaki açık tonlu ruju ise tamamen sildi ve torpido gözündeki kan kırmızısı rujunu çıkardı.
Kan kırmızısı yoktu aşkın.
Güzelce sürdü dudaklarına ve gaza bastı.
Şehrin en bilindik barlar sokağına doğru sürdü arabayı ve en güzel şarkının çaldığı mekana girdi. Öyle bir yürüyüşü vardı ki yine tüm gözler üstündeydi. Bunun farkındaydı ama şu an hiç havasında değildi. Bir bistroya yanaştı ve ilk içkisini sipariş etti. Karşısındaki locada takılan iki çift vardı ve birinin erkeği sürekli ona doğru bakıyordu. Rahatsız olmuştu. Tek başına kafasını dağıtamayacak mıydı?!
Dışarıdaki masalara baktı. İki masa boştu. Biri dört kişilikti. İki kişilik olana oturdu. Müziğe oturduğu yerden eşlik ediyor, hafifçe vücudunu sallıyordu. Biraz daha içmeliydi. Sarhoş olursa, bu gece rahat uyuyabilirdi.
İnsanlar vardı, mekanlara taşmışlardı. Gülüyorlardı, birbirlerine sarılıyorlardı, öpüşüyorlardı, dans ediyorlardı. İnsanlar vardı, yanından geçiyorlardı, ömründen geçiyorlardı, üstünden geçiyorlardı, kafasından geçiyorlardı.
İnsanlar vardı, silip atıyorlardı, sikip atıyorlardı, sümkürüp atıyorlardı, mahvedip bırakıyorlardı.
İnsanlar vardı, hayatına giriyorlardı, içeri giriyorlardı, içine giriyorlardı. Sonra da hayatından çıkıyorlardı.
O ise uzun zamandır canevinde yalnızdı. Şimdi ise biri vardı. Bir yanı çok iyi, bir yanı muamma. Ah insanlar bazen hiç umduğun gibi çıkmıyorlardı. Bazen elinden bir şey gelmiyordu.
Ama korkusu, Onur'a duyduğu ilgiyi azaltmamıştı. Karaktersiz bir adamı sevdiği için kendinden utandı.
"Umarım kendimi oyalamıyorumdur."
Bu düşüncelerle saati gece yarısı etmişti. Kafası da gitgide güzelleşerek, ona istediğini vermişti. Artık evine dönmesi lazımdı. Bugün bedeni yorulmasada, kafası bayağı bir yorulmuştu. Garsona, bir taksi çağırmasını rica etti. Taksiye bindiğinde aklında bugün yaşadıkları vardı. Arkadaşını tamamen kaybetmişti. Artık bir araya gelmeleri imkansızdı.
Taksiden yine aynı düşüncelerle inerken, apartmanın merdivenlerinde onu bu düşüncelerden alıkoyacak birini gördü.
"Onur?"
Onur ayağa kalktı.
"Efendim?"
"Sen ne yapıyorsun burada?"
Sesinde ve gözlerinde şaşkınlık vardı Candan'ın. Biraz korku ve aslında kendine itiraf edemesede biraz da sevinç. Birkaç saat sonra tekrardan heyecan duymasına sebep olmuştu işte bu adam! Ne yapacağını bilemedi.
"Seni merak ettim."
Buna inanamamıştı. Uzun süre sonra birisi onu merak etmişti.
Candan hiçbir şey diyemedi. Ama Onur mutlu olduğunu anladı. Birini mutlu etmek bu kadar kolaydı işte!
Onur, iyice Candan'ın yanına sokuldu.
"Çok mu içtin?"
"Biraz kaçırdım sayılabilir. Kötü bir geceydi. Rahat uyuyabilmek için her şey."
"Beni çağırsan gelirdim." Dili böyle söyleyen Onur'un içi kendine saydırıyordu.
"Tabi ya! Giderdin! Gerzek Gökhan'ın peşinden gidip, ödü bokuna karışan bir hergele mi kurdu bu cümleyi?"
"Bazı acılar yalnız yaşanır."
Haklıydı. Bazen kimse seni anlamayabilirdi. Bir kere seviştiniz diye, her derdine seni mi koşturacaktı?
"Bir daha olmasın."
"Olabilir. Söz veremem."
Onur, karşısında güçlü gibi görünmeye çalışan bu kadının, aslında nasıl da yorgun olduğunu görebiliyordu. Uyumak için içkiye ihtiyaç duymuştu. Ne kadar güçlü olabilirdi ki?
Candan korkuluklara tutunmuş, merdivenleri çıkmaya uğraşıyordu. Hala ne yapacağını bilemez haldeydi ama artık bilmek istiyordu. Arkasına dönüp,
"Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye bağırdı Onur'a. Onur hala merdiven başında ona bakıyordu. Hiçbir şey demeden iki adımda ulaştı Candan'a.
"Gelmemi ister misin?"
Candan alkolün verdiği yetkiye dayanarak korkusunu atıp, heyecanla karışık arzularını ortaya çıkarmak için fazla uğraşmadan,
"Evet. Bu saatte geri mi döneceksin?" deyiverdi.
"Dönmem öyleyse."
İkisinin de yüzünde güller açıyordu.
Eve girdikten sonra, Candan kendini koltuğa bıraktı.
"Başım dönüyor."
"Bir şey istiyor musun benden?"
"Sade kahve."
Onur, Candan'ın bu halini seviyordu. Ellerini birleştirip, "Lütfen." diye eklemişti.
"Tamam, tamam yaparım."
Onur mutfağa gidip, ikisine de kahve yaptı. Mutfağı saran kahve kokuları salona uzanıp, Candan'ı mest etmişti.
"Birgün tüm gerçekleri öğreneceksin ve ben o zamana kadar sana kahve yapmak istiyorum."
Onur, kahveleri sehpaya bıraktığında ona bakıp "Ellerine sağlık." dedi Candan.
"Afiyet olsun güzellik."
İkisi de gecenin bir yarısı, kahve yudumluyordu birbirlerine bakarak. İkisi de birbirini istiyordu. Gözleri kavuştukça, ateş saçıyordu. Sonunda dayanamadılar ve soluğu yatak odasında aldılar. Nefesleri hızlanmıştı. İkisi de terden sırılsıklamdı. Bu kadar uyumlu bir çift, nasıl oldu da bunca yıl karşılaşmamıştı?
Birbirlerine doyduklarında Candan hemen yataktan kalkıp, camı açtı ve bir sigara yaktı.
"İçer misin?" diyerek, Onur'a paketi uzattı.
Onur, hayır anlamında kafasını salladı.
"Sen, benim gibi bağımlı değilsin."
"Stresliyken içmek istiyorum sadece. Şu an çok mutluyum."
Candan, sigarasını söndürdü, yatağa girdi. Onur'a vücudunu temas ettirdi. İkisi de cayır cayır yanmaya devam ediyordu. Duyduğu cümle çok hoşuna gitmişti.
"Ben de çok mutluyum." dedi ve Onur'un dudaklarını öpmeye başladı. Genç adam dayanamadı. O da öptü doya doya. Doymamışlardı, belliydi. Bu gece uzun olacaktı.
Sabah 10.43
Candan, birden başında güçlü bir ağrı ve vücudunda bir donukluk hissederek kalktı yataktan. Ayılmaya çalıştı. Çırılçıplaktı, örtü de yatağın ucundaydı. Gece yanan bedeni şu an üşüyordu. Onur yanında yoktu. Ev çok sessizdi. Neredeydi ki? Hemen üstünü giyindi ve evde aramaya başladı.
Evde bulamayınca, telefonuna sarıldı. Ama cevap veren olmadı. Biraz daha iyi hissetmek için, sıcak bir duş aldı. Biraz kendine gelmişti. Gece, unuttuğu korkusu azda olsa gün yüzüne çıkmıştı. Çarşafları değiştirdi. Çay demledi. Aklının bir köşesinde Onur vardı. Tekrar aradı. Yine ulaşamadı. Mesaj atmaya karar verdi.
'Onur neredesin? Neden haber vermeden gittin? Bir şey mi oldu? Lütfen çağrılarımı görünce dön.'
Sabahın ilk ışıklarına kadar sevişmişlerdi. Onur ne ara gitmişti? Çayını aldı ve balkona çıktı. Hava biraz serindi ama gökyüzü masmaviydi. Üstündeki cekete iyice sarıldı. Onur yanında olsaydı, ona sarılırdı. Ama yoktu. Ne işler çeviriyordu yine?
"Umarım kötü bir şeyler yapmıyorsundur. Sana güvenmek istiyorum ve bana zarar vermeyeceğini biliyorum. Galiba bunu bana hissettiriyorsun. Bir bakışın bile kötü biri olmadığını gösteriyor ama arkadaşım dediğim kadına yaptıklarını da unutturmuyor. Seni çözmek istiyorum. Hep benim olmanı istiyorum. Seninle kendimi hep mutlu hissettim. Bu bir büyü gibi. Bozulmasını istemiyorum."
Güneş tam tepedeyken Candan, iyice acıktığını hissetti. Kendine hemen bir tost yapıp, gelen siparişleri incelemeye başladı. İki günde çok fazla sipariş gelmişti. Bu onu mutlu etmeye yetti. Yemeğini bitirip, hemen siparişleri hazırlamaya koyuldu. Evinin yakınındaki postane kapanmadan yetişmeliydi.
Emeklerini hazırladıktan sonra kendini de hazırladı. Hızlıca evden çıktı ve postanenin yolunu tuttu.