Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
GECE YARISI YOLCULARI | 31 - Sözümoki
29 Mayıs 2021, Cumartesi 00:02 · 452 Okunma

GECE YARISI YOLCULARI | 31

ONUR VE GÖKHAN

Hala hastanede sıkılmakta olan Gökhan, telefonununda da sıkıcı bir oyunla kendini eylemeye çalışıyordu. Oyunun heyecanlı sayılabilecek bir yerinde telefonu çaldı.
Aptal herif! Tam arayacak zamanı buldun!
Arayan Onur'du. Telefonu hiddetle açtı. Onur nefessiz kalmış gibi soluyordu.
"Ne var lan sikik? Ne arıyorsun?"
"Candan biliyor."
Sesinde korku vardı.
"Neyi?"
"Yaptıklarımızı! Neyi olacak?! Telefonumu onda unutmuşum. Sen neden benim sesimi duymadan her şeyi ötüyorsun göt?"
Gökhan yattığı yerden doğruldu.
"Tamam lan sakin ol. İşini bitiririz olur biter. Tırsma bu kadar."
"Ne diyorsun sen be?! Böyle bir şey yaparsan ben de seni öldürürüm!"
"O zaman hapislerde geber."
"Unutma. Ben yanar..."
Gökhan lafını kesti.
"Tamam tamam. Devamını biliyorum."
"Paralarım nerede?"
"İstiyor musun hepsini?"
"Lazım onlar!"
"Kaçman için mi?"
"Gökhan fazla vaktim yok."
"Ben olsaydım kafasına sıkardım."
"Sen olsaydın sıkardın. Karını dövdürttün sen. Paralar nerede?"
"Duygu'yu öldür. Üstüne bir milyon daha koyup, eline nakit veririm."
"Sen benim bağ evini nerden biliyorsun?"
"Ben bilirim. Sen orasını boş ver. Kabul mu?"
Onur birkaç saniye duraksadı.
"Sana diyorum lan! Korktun mu? Sanki yapmadığın şey."
Onur iyice köşeye sıkışmıştı. Belki de polisler onu aramaya başlamıştı bile.
"Neden illa ben?"
"Sen bu konuda iyisin. Tertemiz."
"Tamam ama bulunmamam lazım. Duygu nerede?"
"Ben ikinizi bir şekilde buluşturacağım. Sen merak etme. Olduğun yerde kal. Telefonunu da yok et ama önce adresi at."
"Dağ evindeyim. Çabuk ol!"
"Duygu'yu oraya göndereceğim."
"Burası olmaz."
"Olur. Sen işini bitir. Aslan gerisini halleder."
"Lan sen benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Yoo... Korkma sen. Sadece Duygu'yu öldür."
"Ne lanetsin!"
"Hadi kapat hadi. Telefonu kır. Ben sana temiz telefon göndereceğim. Korkma!"
"Tamam. Çabuk ol!"
Onur, kapatır kapatmaz telefonu duvara çarpıp kırdı.
Ulan bir insan karısını niye öldürtür? Yandın oğlum, bittin sen. Bitirdin beni Candan. Bittim.

Onur, bir bardak su içerek kendine gelmeye çalıştı ama başaramadı. Elleri titriyor, her an polisler kapıyı kıracakmış gibi hissediyordu.

O sırada Gökhan, Aslan'ı arayıp, planın değiştiğini ve neler yapacağını tek tek anlatmıştı.

DUYGU

Yine bu ruhsuz otelde, bir ruh gibi uyanmıştı. Evine gitmek için, içi içini yerken yaşadıkları aklına geliyor, vazgeçiyordu. Vücudundaki yaraları gittikçe iyileşiyordu ama ya aklındaki ve kalbindeki yaraları? Günahsızdı, ihanete uğraması gerekmezdi. Sırtındaki yükleri artık kaldıramıyor, kendine nasıl geleceğini bilemiyordu. İçindeki sıkıntıyı nasıl atabilirdi ki insan? Balkona çıkıp, havayı kokladı. Kış geliyordu, içi üşür gibi oldu. İçeri girdi ve biraz çikolata yedi. İyi hissetmeye ihtiyacı vardı ama bunu sağlayacak ne gücü ne de kimsesi vardı. O yüzden her zaman yaptığı şeyi yaptı, alkole sarıldı.

Bir yandan da telefonundan müzik dinliyordu. O sırada bir mesaj geldi. Mesajın geldiği numarayı tanımıyordu.
"Duygu, ben Candan. Bu yeni numaram. Biraz konuşalım mı? Neredeysen alayım seni. Ya da istediğin bir yerde buluşalım."
Niye mesaj atmıştı ki şimdi? Belasını mı arıyordu?
"Belki daha sonra." diye cevap attı ama numarayı kaydetti. Özlemişti onu ve nasıl affedeceğini bilmiyordu. WhatsApp'a girdi ve fotoğrafına baktı. Çünkü onu her yerden engellemişti. Fotoğrafını görünce özlediğini fark etti.
"Bir kahve içerdik..."
Duygu dayanamadı.
"Tamam, nerdesin?"
"Otelin karşısındaki parkta."
Duygu gülümseyerek, "İniyorum, bekle." yazdı ve odadan çıktı. Ne yazık ki hayatının en büyük hatasını yaptığının farkında değildi.
Parkta onu bekleyen neredeyse iki metrelik bir adam vardı.
"Duygu Hanım?"
Duygu adamın yaralı yüzünü görünce biraz ürktü.
"Buyrun."
Adam gülümseyerek, "Benimle gelin. Candan Hanım'ın size bir sürprizi var." dedi en güvenli haliyle.
"Neredeki o?"
Adam parkın girişindeki arabayı göstererek, "Orada." dedi. Duygu rahatlamıştı çünkü gösterilen araba Candan'ın arabasıydı. Lacivert bir sedan araba ona doğru parlıyordu. Ne yazık ki Duygu, o arabanın Candan'ın arabası olmadığını, sadece aynı model ve aynı renkte bir araba olduğunu arabaya binince anlayacaktı.
Adam, ona yolcu kapısını açtıktan sonra, hemen sürücü koltuğuna geçip, kapıları kilitlemişti ve bingo! Tabi ki de Duygu'nun kapısının kilidi bozuktu. Arabada bu iki metrelik adamla yalnızdı ve içini bir korku kaplamıştı.
"İzninizle inmek istiyorum."
"Üzgünüm Duygu Hanım. Boşuna üstelemeyin ve susun."
"İnmek istiyorum!"
Aslan, kadının ağzına elinin tersiyle hızlıca vurdu ve arabayı çalıştırdı.
Duygu, o koca elin tokadını yiyince bir süre kendine gelemedi ve öylece yola bakakaldı.
Bak bak bitmeyen yollar, gözünü almaya başlamıştı. Alkolün ve tokadın etkisi geçiyor kendine geliyordu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Gidince görürsün."
Bu cevap, Duygu'yu tatmin etmemişti ve sorusunu tekrarladı.
"Nereye gidiyoruz dedim!"
Sesi yüksek çıkmıştı.
"Kaderinin değişeceği yere."
"Ne demek oluyor bu?"
"Gidince anlarsın."
"Daha açıklayıcı olur musun?"
"Olamam."
Bu sırığın verdiği cevaplar iyice canını sıkmaya başlamıştı çünkü yeterince açıklayıcı değillerdi ve arabada geçen dakikalar da iyice canını sıkmaya başlamıştı çünkü yeterince hızlı değillerdi.
Arabaya bineli yarım saat olmuştu ve sapa yollara girmişlerdi. Bu adamın onu nereye götürdüğünü bilmiyor ve en iyi bildiği şeyi yapıyordu, korkudan tırnaklarını yiyordu.
Bir an direksiyonu ele geçirmek istedi ama adamın uzun kollarından direksiyona ulaşması imkansız gibiydi. Ayrıca bu adam, direksiyonu bırakıp onun boğazını ele geçirebilirdi. Oturdu oturduğu yerde, vazgeçti.
Sapa yollardan şimdi de bir toprak yola girmişlerdi. Yamuk yumuk bu yolda ne arıyorlardı ki?
Belalarını mı?

Sonunda kısa da olsa düz bir yol gidebilmişlerdi. Bu unutulmuş dağ başında ne işleri vardı? Araba durdu ve indiler. Adam, elinden tutmuş bir çocuk gibi Duygu'yu sürüklüyordu.
Az ileride bir kulube vardı. Çatıdan yere kadar tahtadandı. Bu ev Duygu'yu biraz korkutmuştu.
Hızlıca kapıyı çaldı Aslan.
Onur kapıyı duydu. Terli ellerini tişörtüne sürerek, kapıyı açtı.
"Siz kapı çalmayı bilir miydiniz?"
"Sus lan!" dedi Aslan ve genç kadını içeri doğru fırlattı. Duygu hemen ayağa kalktı ve Onur'a doğru döndü.
"Sen benden hala ne istiyorsun?!" diye bağırdı.
"Onu kocana soracaktın."
Onur kadının ensesinden tuttu ve Aslan'a dönüp, "Sen kapıda bekle." dedi.
Kadını ite kaka yatak odasına götürdü. Kadın konuşmaya çalıştıkça ensesini sıkmayı da ihmal etmedi.
Onu yatağa yatırdı ve hazırladığı plastik kelepçelerle ellerini ve ayaklarını bağladı. Duygu ağlamaklı bir şekilde, "Seni şikayet etmedim. Ne istediğini söyle bana. Benden ne istiyorsun? Gökhan ile ne ilgisi var? Candan nerede?"
"Konumuz Candan ile ilgili değil."
"Seninle sevgili olduğunu söyledi."
"Vay be! Cesarete bak! Çok etkileyici!"
Onur'un gözleri parladı.
Benim için en yakın arkadaşından olmuş. Nasıl sevmeyeyim ben bu kadını?
"Gökhan ile ne ilgisi var peki?"
"Ohooo... Sen çok körsün."
"Ne alaka?"
"Kocan değişik cinsten bir sapık. O istiyor, ben yapıyorum."
Duygu yattığı yerde debelendi. Öyle bir şey olamazdı.
"Bu ne saçmalık?"
Onur çenesini sıvazlayarak, gülümsedi.
Bu kadın hala çok salaktı.

"Neyse. Şimdi işimize bakalım."
Onur, yataktan kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Aslan oradaydı ve sigara içiyordu.
"Bir tane de bana versene."
Aslan cebindeki paketi ona uzatarak, "Sende kalsın." dedi ve Onur'un sigarasını yaktı.
"O çantada tahmin ettiklerim mi var?"
"Evet. Para, telefon, pasaport ve kimlik."
"Tamamdır." diyen Onur, bir şey bekliyormuş gibi Aslan'ın yüzüne baktı. Durumu tam zamanında ayıkan adam, belindeki tabancayı Onur'a uzattı.
"Bununla vuracağını söyledi Gökhan."
"İş bittikten sonra bende kalmak şartıyla."
Aslan başıyla onayladı. Bitmiş sigarasını iki parmağıyla söndüren Onur, izmariti yere fırlatarak içeri girdi. Saat akşam dokuz olmuştu bile. Bu iki salağı burada beklerken saatler geçmişti.
"Hazır mıyız Duygu Hanım?"
Duygu korkulu ve yalvaran gözlerle, katili olacak adama bakıyordu ama biliyordu ki onun gözlerinde asla vicdan yoktu.
Onur, istemeyerek de olsa ona verilen emri tamamladı. Tek kurşun, tek can. Bu kadar kolaydı işte. Son bir kez Duygu'ya baktı. Kanları yüzünü ve bağlı ellerini kırmızıya boyamıştı.
Kırmızının bir tonu ellerindeydi. Bir tonu da gözlerinde. Bir tonu kanla karışık gözyaşlarında. Çok fazla acı çekmemiş, İzmir'in yanmasına gerek kalmamıştı. Bir daha o bankta oturamayacaktı. Geçmişini ve gülüşlerini bulamayacaktı. Ölürken bile yalvarmıştı. Korkmuştu. O gün anlamış mıydı bu adamın onun sonu olacağını? Artık ne önemi vardı ki? Giden gitmişti yana yana, içi yana yana, gözleri kan ağlaya ağlaya... Tamamlaması gereken belki bir sürü şey vardı. Biraz zaman geçseydi de öyle mi ölseydi? Bir damla daha içmek ister miydi ölmeden önce? Artık ne önemi vardı? Son kez ölmüştü. Kuzeye, Güneş hep eksik doğardı, bunu ölürken katilinin soğuk gözlerinde görmüştü.
Bu gece yarısı, en uzun yolculuğunu yapacaktı. Bir daha dönmemek üzere...
"Sen en büyük hatayı o herifle evlenerek yapmışsın Duygu." dedi ona bakarak. Silahı beline koyarken, Aslan'da onu izliyordu.
"Gerisi sende ha?"
"Bende kötü çocuk." dedi Aslan ve ekledi, "Bu arada Duygu'nun arabası halloldu. Onunla gideceksin."
"Neden indirdin peki lastikleri madem tamirini yapacaktın?"
"Onu Gökhan'a sor.
"Bazen onu hiç anlamıyorum."
Sırıtmakla yetinen Aslan, 'Bazen ben de anlamıyorum. Sabah neler istedi senin için, şimdi neler istiyor? İflah olmaz ve durdurulamaz bir sersem!' düşündü.

"Sersem mi? Tam bir erkek orospusu!" dedi Onur bir kahkaha patlatarak.
"Sesli mi düşündüm ben?"
"Biraz öyle oldu adamım." diyerek çıktı Onur evden. Temiz ve puslu havayı kokladı. Artık gitmesi gerekiyordu. Aslan'a selam çakıp, arabaya doğru ilerledi. Tam binecekken, omzunu bir el sıktı. Onur arkasını döndü.
"Aslan?"
"Şu kız Candan? Sen çok mu seviyorsun onu?"
"Liseden beri aklımda olan tek kız o."
"Sadece aklında mı?"
Onur biraz düşündü.
"Hayır... Bir de kalbime düştü."
Aslan ellerini saçlarında gezdirdi. Fazlaca gergindi.
"Bir şey söyleyeceksin sen. Söyle çabuk!"
"Gökhan onu korkutmamı istedi. Seni şikayet ederse kendisinin de yanacağı için."
"Ne istedi peki senden?"
Aslan kafasını yere eğdi.
"Darp ve taciz."
"Karısı için de bunları istemişti."
Bir insan neden karısı için bunları isterdi? Sevmemek yeterli bir neden miydi?
"Üzgünüm dostum. Şimdiden affet." dedi Aslan ve tam bir adım atacaktı ki Onur, Aslan'ın kolundan tutup, "Sen nereye gittiğini sanıyorsun? Buna asla izin vermem! Seni öldürürüm!" diye çıkıştı.
Aslan ona gülümsedi ve dedi ki,
"Unutma bana hiçbir şey olmaz."
Onur bu cümle karşısında deliye döndü.
"Oğlum bak cidden ölümün elimden olur. O kadına zarar verirsen, işkencelerden işkence beğendiririm sana."
Aslan, Onur'un bu laflarına sadece güldü ve arabasına doğru yürümeye başladı.
"Gülmesene lan ibne!" diye bağırdı arkasından Onur. Gitmesine izin veremezdi.
"Siktir lan!"
Onur, zıvanadan çıkmıştı ve silahına davranıp, iki el ateş etti. Kurşunların nereye girdiğini göremedi ama Aslan yere yığılmıştı. Onur yanına gidip, onu tekmeleyerek "Gördün mü lan ebeni?" diye bağırdı. Candan'a dokunacak elleri kırardı.
İçeri tekrardan girdi. Şimdi yok etmesi gereken iki tane leş vardı. Duygu'yu taşımak kolay olurdu ama bu ızbandutu ne yapacaktı? Toprak yolda sürükleyebildiği kadar sürükledi. Bu iyi bir yol değildi çünkü iyice yorulmuştu. Aralarında beş-altı santim vardı ama Aslan, Onur'a göre daha iri yapılıydı. Başka bir şeyler düşünmesi lazımdı. Kolay yolu seçti. Hemen eve geri döndü ve odunluktan bir kazma aldı. Kazdı, kazdı, kazdı. Belki bir saat uğraştı ama derin bir çukur kazmıştı. Son bir kez adama baktı ve salak olduğuna kanaat getirdikten sonra, kazdığı çukura attı. Onun işi tamamdı, sıra Duygudaydı. Hemen eve doğru koştu ve buz gibi olmuş kadını kucakladı. Kazdığı yere doğru ilerledi. Hava karanlıktı, zor görüyordu ve çok yorulmuştu. Yavaş adımlarla çukura doğru ilerlerken, ileride bir karaltı gördü. Ne tesadüf, tam da kazdığı çukurun başındaydı.
"Lanet olsun!"

Elleri tutmamaya başladı. Duygu yere düşmüştü. Kendi de dizlerinin üstüne çökmüştü. Gördüğünü anlatabilir miydi? Karaltı ona doğru geliyordu. Yaklaştıkça daha da emin oldu kim olduğuna.
"Unutma bana hiçbir şey olmaz." dedi yaklaşan ses. O da yanına çöktü. Onur, ona dikkatlice baktı. Bir açıklama bekliyor gibiydi.
"Bir kurşun boşa gitti, diğeri de sıyırdı be koçum. Hareketli bir hedefi, üstelik karanlıkta tutturmak zordur." dedi ukalaca ve Duygu'yu kucaklayıp çukura götürdü, içine attı ve çukuru kapattı. Onur, tüm bunlar olurken hala çöktüğü yerdeydi. Keşke elleri kopsaydı da bu işlere bulaşmasaydı. Keşke o gün ölseydi de, Candan'ı hiç görmeseydi. Geriye baktığında kendini göremiyordu. Belki bir hiçti şu an. Ne şu anı, her an! O olmuştu onunlayken. Onun gibi tertemiz olmuştu. O yoktu şu an ya elleri yine kan olmuştu. Üşümeye başladı, ayağa kalktı. Yürürken gözleri dolu dolu düşecek gibi oluyordu. Eve girdi. Bu evi, kendisi ile birlikte ateşe vermeliydi. İşte o zaman kurtulurdu. Banyoya girdi, dolabını açtı. Benzin bidonunu çıkardı ve onunla birlikte yatak odasına girdi. Kan dolu yatak, kan kokan bir oda. Aklında sevdiği kadın, bütün bidonu döktü odaya. Benzin kokusu, kan kokusunu bastırmıştı. Onur'un midesi bulanmaya başlamıştı. Cebinden çıkardığı çakmağı attı yere. Her yer alev aldı. Gözleri, alevleri sardı. Kaçacak delik kalmamıştı. Bu son sabahı olacaktı.
Yani, öyle umuyordu.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
İhtişamlı gösterişli bir ev mi sade gösterişsiz bir ev mi? Neden?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.