Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
GECE YARISI YOLCULARI | 32 - Sözümoki
05 Haziran 2021, Cumartesi 00:22 · 441 Okunma

GECE YARISI YOLCULARI | 32

Pencereden görünen kızıllıklar gözlerini almıştı. Daha dikkatli baktı. Hemen ayağa kalktı ve eve doğru koşmaya başladı. Kapı kilitliydi. Geri geri yürüyüp, hızlıca koştu ve sağ omzunu kapıya gömerek, kırdı. Eve girer girmez havadaki duman bulutu genzine kaçtı.
Ne yapıyorsun sen gerizekalı?!

Sağına soluna bakınıp, yatak odasına yöneldi. Çünkü alevler oradan tüm evi ele geçirmek için savaşıyordu. Oraya giremeyeceğini anladı ve dışarı çıktı. Evin etrafından dolanarak, yatak odasının önüne geldi ve dirseği ile camı indirdi. Zıplayıp, pencereden içeri girdi. Odadaki çoğu eşya yanmıştı. Alevler büyük gardroba sıçramadan içerdeki deliyi almalıydı. Onur odanın tam köşesine sinmiş titriyordu. Şükür ki pencereye yakındı ve çıkmaları zor olmayacaktı.
Yanına yaklaştı ve çömeldi.
"Hadi kalk!" dedi. Onur kendinde değildi. Hızlıca sarstı omuzlarından ve bağırdı.
"Sana diyorum! Kalksana lan!"
Aslan böyle olmayacağını anladı ve tek eliyle, Onur'u sırtına aldı ve pencereden dışarı attı. Sonra kendisi de tek hamlede dışarı çıktı. Şimdi bu yangın, daha da büyümeden söndürülmeliydi. Önce Onur'u oturur pozisyona getirip, sırtını duvara dayadı. Sonra eve tekrar girdi ve banyodaki hortumu alıp, yatak odasına yakın olan mutfağın çeşmesine takmak istedi ama olmadı. Armatüre takılmıyordu.
Lanet olsun!

Hortumu yere çarpıp, evden çıkmaya karar verdi. Şimdi ne yapacaktı?Yangın odadan her an taşabilir ve bu tahta evi küle çevirebilirdi. Dışardaki kuru otlara ve ağaçlara sızarsa işte asıl o zaman yanarlardı. İtfaiyeyi arama fikrini aklının ucundan bile geçiremiyordu. Sonunda kalp atışlarına eşdeğer bir öksürük sesi duydu. Sese döndüğünde, Onur'u gördü. Bir zombi gibi ağır adımlarla ona doğru yaklaşıyordu.
Yanından transit geçip, antredeki büyük dolabı açtı ve büyük bir yangın söndürme tüpü çıkardı ama taşıyamayacak kadar güçsüz görünüyordu. Aslan, hemen elinden tüpü aldı. Nasıl kullanılacağını bilmiyordu. Filmlerden gördüğü kadarıyla sıktı odaya.
"Solumamaya dikkat et." diye seslendi Onur cılız kalmış sesiyle ama bu uyarı için geç kalmıştı. Aslan çoktan öksürmeye başlamıştı. Kaşlarını çatıp, Onur'a doğru baktı. Geri geri bir kaç adım attı. Kollarını uzatıp, içeri sıkmaya başladı. Odanın her yeri köpük içindeydi. Derin bir nefes aldı ve içeri girip, son bir kez daha her yeri beyaza boyadı. Sonra koşar adımlarla girişe doğru geldi ve nefesini verdi. Tüpü bıraktı ve dışarı çıktı. Yere çöktü. Elleriyle alnını ovdu çünkü başı ağrımaya başlamıştı.
"İyi misin?"
"Git lan başımdan!"
Onur, onu dinlemedi ve yanına çöktü. Öyle sessizce bir süre oldukları yerde, hareketsiz durdular.
"Deli misin lan sen? Niye yakıyorsun evi?"
"Soru yok."
Aslan ayağa kalktı.
"Senin sağın solun belirsiz galiba!"
Onur kahkaha attı.
"Güldürdün beni dostum."
"Niye yaktın oğlum evi?"
Onur bu sefer gözlerini devirdi. Cebinden sigarasını çıkardı.
"Lan göt lalesi! Geberiyordun demin dumandan."
Pek umrunda gibi görünmüyordu. Kafasını ona doğru kaldırıp, "Sigara?" diye sordu.
''İstemez.''
Onur çakmağı olmadığını fark etti. "Çakmak?"
"Sana çakmak lazım ama burnunun tam ortasına!"
Aslan'ın sinirli hali tüm zerrelerinden belli oluyordu. Çakmağı önüne attı. Onur ise bu duruma imalı şekilde gülerek cevap verdi. Sigarasını yaktı ve orgazm olur gibi bir nefes çekti içine ve anında öksürmeye başladı.
"Şimdi gebermenin sırası değil."
Onur, boğazını yırtarcasına saran öksürüğe aldırmadan, sigarasını içmeye devam ederken Aslan, Gökhan'ı aradı.
''Alo Gökhan.''

Onur, Gökhan ismini duyunca sigarasını atıverdi ve konuşacaklarına odaklanarak Aslan'ı dinlemeye başladı.

''Senin bu eleman triplere girdi. Kulubeyi küle çeviriyordu.''

''Anlamadım?'' dedi Gökhan.

''Anlamayacak bir şey yok. Adam aşık. Huyu suyu değişiyor. Sence yurt dışına çıkması uygun olur mu?''

Onur, sinirlenerek, Aslan'ın elinden telefonu almaya çalıştı ama Aslan onu güçlü bir şekilde ittirince yere düştü.

''Orospu çocuğu!''

''Ağzını topla lan sokuk!'' dedi Aslan ve telefonla konuşmaya devam etti. 

''Küçükköy'deki eve gönder onu. Orada kalsın bir süre. Kimlik ile pasaportunu verme. Paraları ve telefonu ver. İster kalır, ister kaçar. Kendi bileceği iş. Haaa unutmadan benim karının arabasını al, sendeki arabayı ver ona.'' 

Aslan, ''Tamam.'' deyip, telefonu kapattı ve Onur'a dönerek, "Hadi gidelim buradan." dedi. 

Onur kafasını "Peki." anlamında sallayarak ayaklandı. Evine baktı ve "Seni iyileştirmek için geri geleceğim." dedi. Hiçbir işe yaramayacak olsa da kapısını kilitledi ve arabasına doğru ilerledi. Aslan'ın dediği gibi arabasının tekerlekleri değiştirilmişti. İki araba arka arkaya duruyordu.
"Ben daireme gidemem."
"Bunu al." dedi Aslan. Anahtarlığından bir anahtar çıkarıp, vermişti. Sonra arabadan Onur'a vereceği çantayı çıkardı. Pasaportu ve kimliği alıp, çantayı ona uzattı. 

''Neden onları aldın?''

''Boş ver şimdi onları. Önce biraz kafanı topla. Sana adres atacağım. Biraz o evde kal. Yiyecek ve giyecek var. Ev sapa bir yerde, müstakil. Şimdilik orada güvende olursun. Hemen sana verdiğim telefonu aç. İçinde hat var.'' 

Onur yine de biraz tedirgindi. Neden kimliğini ve pasaportunu alamıyordu? Bunu anlayan Aslan, omzuna vurarak devam etti. ''Rahatına bak dostum. Ayrıca sen Duygu'nun arabası ile değil, bu arabayla gideceksin." dedi kan kırmızısı arabayı işaret ederek. Onur'a uyardı, bu araba yıkılıyordu. 

"Görüşürüz aslan parçası." dedi Onur alaycı bir tavırla.
"Görüşürüz şanslı çocuk."
İkisi de arabalarına bindi. Onur hemen gaza basmadı. Önce bir sigara yaktı, telefonu açtı, ayarlarını yaptı. Arabayı inceledi, navigasyonu ayarladı. Bu sırada Aslan'da Duygu'nun arabasında onun sürmesini bekliyordu. Onur en sonunda arabayı çalıştırdı. Aslan da unutmadan gideceği adresi attı. Bir süre aynı yolda sürdükten sonra, Aslan kornaya basıp, sağa döndü. Onur'da aynı şekilde cevap verip yolunda gitmeye devam etti.
Aslan'ın söylediği gibi belirsiz biri miydi?
Aslında öyle biri olmadığını o da biliyordu. Belki de öyleydi, orasını da bilemiyordu. Boğazı berbat haldeydi. Sigarasını bitirdi ve yenisini yakmadı.
Sonunda eve varmak üzereydi. Şose yoldan girdi, dümdüz sürdü arabayı. Yaklaşık elli metre sonra gideceği yerdeydi. Eve girdiğinde şafak vaktiydi. Hava her an aydınlanabilirdi. Gözünden uyku, vücudundan yorgunluk akıyordu. Yine aklının bir köşesinde Candan bacak bacak üstüne atmış oturuyordu.
Ofladı. Evi gezmek istedi. Büyük antrenin etrafında dört tane kapı vardı. Sağdaki kapılar mutfak ve banyoya, soldaki kapılar ise yatak odası ve büyük bir salona aitti. Salonun büyük camlarından bahçe manzaralı bir balkona çıkılıyordu. Bu küçük balkonda iki ayrı saksıda kalanşolar vardı. Sonbahara inat çiçekleri harika görünüyordu. Bahçeye bakmak istedi ama ışık bahçe için yetersizdi. Yine de ay ışığında, bakımlı ve yeşil olduğunu sezebiliyordu. Bu evde berbat görünen tek şey kendisiydi. En iyisi duşa girmekti. Yatak odasına gidip, birkaç parça kıyafet buldu ve doğruca banyoya girdi. Soyunup, baştan aşağı ılık suyla avuttu kendini. Kapkara sular aktı vücudundan. Sonra hiçbir şey olmamış gibi akıp gittiler giderden. Candan'da böyle gitmişti işte. Su gibi akıp gitmişti. Kolundaki bilekliğe baktı. Kan lekesi vardı. Büyük ihtimalle Duygu'nun kanıydı. Parmak ucuyla ovaladı. Kan lekesi çıkmayınca, sinirlendi. Bilekliği bileğinden, kendisini de duştan çıkardı.

Canı sigara içmek istiyordu ama boğazı kanıyormuş gibi hissettiği için sadece büyük bir bardak su içti. Doymayıp, bir bardak daha içtikten sonra dayanamayıp yatağa girdi. Vücudunu hissetmiyor gibiydi, o yüzden uyuması kolay olacaktı. Öyle de oldu, sadece birkaç dakika sonra uyuyakaldı.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Eşini aldatan insanlar neden bu kadar yaygınlaştı?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.