Sonunda hastaneden çıkmanın verdiği mutlulukla evine doğru dönmek üzereydi. Sürücü koltuğunda bulunan Aslan, gayet konforlu kullanıyordu arabayı. Bu yumuşak sürüş için ona minnettardı ama bu onu sevmediği gerçeğini değiştirmiyordu. Ona altı el ateş edip, ondan bir şekilde kurtulabilirdi ama şu an için bu rahatlığı bozamazdı. Zevkle bir sigara yaktı ve arka koltukta daha da yayılarak içmeye başladı. Halinden memnundu. Beş günlük hastane maratonunda sigaraya ve pürüzsüz bir tene hasret kalmıştı. Evine varır varmaz Rüya'yla olmaya karar verdi. Onu özlediği söylenemezdi ama sıcak bir vücut için şu anda ondan başka birini bulamazdı. Hala ona aşık olduğunu anlamıştı çünkü pencerede kendisini gözetlerken, onu bir çok kez görmüştü. Ona istediğini verecekti. Sonrasına bakardı. Bu düşünceleri derinden hissetmiş olacak ki heyecana kapılıp, sigarasını bitirircesine bir nefes çekti ve dumanı boğazına kaçırdı. O an yüksek sesle ve kesik kesik öksürmeye başladı. Sigarayı açık camdan attı ve hırıltılı sesiyle ''Lanet olsun!'' nidaları atmaya başladı. Aslan, onun bu zavallı halini görüp, ona su uzattı. Gökhan alelacele şişedeki suyu içti ve boş şişeyi umursamadan yola fırlattı. Şişe paramparça oldu ve bu umurunda olmadı çünkü şimdi daha iyiydi. Yine sıcak bir vücudun arzusuyla dolu beynini dinlemeye başladı ve gözlerini kapatıp, kafasını geriye doğru yasladı. Bu düşünceli hali, aynadan onu izleyen Aslan'ın dikkatini çekmiş olacak ki, sordu: ''Ne düşünüyorsun canım?''
''Bir kadın.''
Aslan bu cevaba güldü.
''Ne gülüyorsun lan yarma?''
''Nedir senin bu kadınlardan çektiğin? Ya da pardon kadınların senden çektiği?''
''Hiçbiri umurumda değil. Biri hariç.''
''Şu sülün gibi olan mı?''
Gökhan, bu adinin kimden bahsettiğini anlamıştı. Kaşlarını çattı. Dikiz aynasından kendisini görmesini sağladı ama Aslan aldırmayarak devam etti.
''Ne kızdı yaaa? Tam bir afet!''
Gökhan'ı sinirlendirmeyi başarmıştı. ''Durdur lan arabayı!''
''Ne oldu canım? Senin kız Onur'a yanık ama. Naber?''
Gökhan bu sözlerle daha da sinirlendi ve yan koltukta öylece duran tabancayı alıp, Aslan'ın ensesine dayadı ve ''Durdur lan arabayı sikik!'' diye bağırdı ama durdurunca da ne yapacağını bilemedi.
Aslan sağa çekti, müsait bir yerde durdu ve olduğu yerde kafasını döndürerek,
''Sıkıyorsa at o silahı da indireyim bedenini bir kafayla yere canım.'' dedi.
''Siktir lan! Canın manın değilim ben senin! İn lan arabadan!''
Gökhan, elindeki silahın ucunu Aslan'ın ensesine daha da bastırarak, istediği şeyi yaptırdı. Şimdi ikisi de arabadan inmişti ama Gökhan hala ne yapacağını bilmiyordu, onu niye arabadan indirdiğini de...
"Neyse..."
Gökhan bu sefer elindeki silahı gitmek istedikleri yere doğru sallayarak, Aslan'ı ağaçların arasındaki toprak yola doğru yönlendirdi. Aslan pek korkmuşa benzemiyordu ama elinde silah olan birine nasıl karşı konulabileceğini de bilemiyordu. Bir şekilde silahtan kurtulması lazımdı.
''Gökhan canım bir sakin olmayı dener misin?''
''Aslan canım bir susmayı dener misin?''
İki sinirli adam, birbirlerinin peşine düşmüş toprak yolda yürüyorlardı. Akşamın karanlığında, ayaklarıyla çıkardıkları seslerle okları üstlerine çekecekleri pek söylenemezdi fakat Gökhan'ın elindeki silah patlarsa çıkan sesten etrafta bulunan birkaç ev istemeyecekleri kurumlara haber verebilirdi. Bu hiç iyi olmazdı ama silahsız da bu iriyarı adamla mücadele etmek çok zor olurdu.
''Şu an daha mı az sinirlisin?''
''Bu salak soruları sormak zorunda mısın?''
Aslan her zaman yaptığı şeyi yaptı. Gülerek karşılık verdi.
''Peki öyleyse, susuyorum.'' Aslan iki elini de havaya kaldırdı. ''Hadi, vur beni. Sabah gazetelerde boy boy fotoğrafların yayınlanır.''
Bu sefer gülen Gökhan'dı. ''Salak herif... Bir atasözü var bilir misin?''
Aslan dudaklarını büzdü. Bilmiyordu, bilmek de istemiyordu ama Gökhan öğretmeye kararlı bir şekilde her kelimenin üstüne basa basa söyledi, ''Son gülen iyi güler.''
Aslan kafasını salladı, kaşlarını kaldırdı ve her durumda ciddi olabilen suratına gayet şaşkın bir ifade takınıp, ''Yaaa...'' dedi.
Aslan bu bulunduğu aptal durumdan iyice sıkılmıştı. Çevik bir hareket yapıp, silahı alması lazımdı ama uygun bir an yakalayamamıştı. O yüzden karşısındaki bu sapık adamın huyuna gitmeye karar verdi. Bir an önce onu evine bırakıp, kendi evine gitmek istiyordu. Saat gece yarısı olmak üzereydi.
''Bak canım tamam bir daha sevdiğin kadından bahsederken daha dikkatli olacağım. Çok güzel bir kadın, o yüzden öyle söyledim. Kusura bakma canım. Hadi evine götüreyim seni.''
Gökhan da fazla uzatmadı. Bu iyi niyeti kalbine, elindeki silahı da beline koydu. Aslan bu hareketini gördü ama silahı almak için davranmadı. İkisinin sonunun nasıl olacağını bilmiyordu, o yüzden şu an ki durumu bozmayacaktı. Gökhan tam yola çıkmaya birkaç adım kalmışken aklına bir şey takıldığı için olduğu yerde durdu ve elini, belindeki silahın kabzasına koyarak;
''Candan'a bir şey yaptın mı?'' diye sordu. Aslan'ın tam karşısındaydı ve yüzüne yüzüne bakıyordu, özellikle de gözlerine. Bu mavi gözler, koyu kahverengi gözleri boğacak gibiydi.
Aslan, karşısındaki adamın elini koyduğu yere baktı ve sadece bir an için tedirgin olup, ''Hayır.'' diye karşılık verdi. Çenesine yumruk attığını ve yüzünde bıçak gezdirdiğini söylemedi. Gökhan, ısrarla yüzüne bakmaya devam etti. İnanmamış gibi bir hali vardı.
''Sana hayır dedim. Ona zarar vermedim.''
Gökhan bir nefes alıp, ''Peki.'' dedi ve yürümeye devam etti. Tam arabaya bineceklerken,
''Eğer onun canını yaktıysan, seni doğduğuna pişman ederim yarma!'' dedi ve arka koltuğa oturmaktan vazgeçip, ön koltuğa geçti. Aslan, eğer zarar vermezsem yeterince korkmazdı demeye kalkmadığı için rahatladı. Sadece bağırıp çağırmayla onun gibi bir kadının korkmayacağını biliyordu ama şimdi bir sürtük için bu salakla uğraşamazdı. Gece gece başını belaya sokmak istemiyordu ve biliyordu bu adi insanın ölümü ellerinden olacaktı. Bunu içinde bir yerlerde hissediyordu. Ne yani kötü adamlar da hissedemez miydi?
Tekrar arabayı sürmeye başladı. Camı sonuna kadar açtı ve bu sefer o bir sigara yaktı.
''Şu camın yarısını kapat lan, dondum.''
''Bana ne? Arkaya otursaydın. Yarım saat öncesine kadar özel şoför muamelesi yapıyordun.''
Gökhan ses etmedi. Kollarını birleştirdi ve gayet asık bir suratla evine kadar yıldızları izledi. Sonunda evine varmışlardı. Gökhan arabadan indi ve gözü direkt Rüyaların evine kaydı. Odasının ışığı açıktı. Bu iyiydi.
Aslan, Gökhan'ın baktığı yere doğru bakarak yüksek sesle, ''Araba bende. Senin yüzünden arabam hastanenin orada kaldı.''
''Tamam tamam kes sesini. Hadi kaybol.''
Aslan yine o sevimsiz kahkasını attı ve ''İyi geceler canım.'' dedi.
Onun bu halinden irite olan Gökhan ise, açık cama dirseklerini koydu ve ellerini de çenesine yerleştirerek gayet sevimli bir suratla aynı şekilde karşılık verdi. ''İyi geceler canım.'' İyi dileğini söyledikten sonra da göz kırptı ve ''Kaybol.'' dedi.
Aslan ise ''Elimde sihirli bir asam yok adamım ama istersen uçabilirim.'' diyerek gaza bastı ve saniyeler içinde gözden kayboldu. Gökhan onun arkasından el salladı ve gözü tekrar ışığı açık olan cama takıldı. Kendisini nasıl fark ettirecekti? Bir an önce içinde biriken güzel enerjiyi dışarı atması lazımdı. Bahçe kapısını açtı ve içeri girdi. Tam evinin kapısını açacakken şeytan dürttü ve arkasını dönüp, cama baktı. Tam o sırada Rüya ile göz göze geldiler. Gökhan gülümseyerek, "İşte bu..." diye mırıldandı.
Gökhan, Rüya'ya karşı konulamaz gülümsemesini yolladıktan sonra ondan gelecek karşılığı bekledi. Rüya'da ona gülümseyerek karşılık verdi ama bu Gökhan için sıradan bir gülüştü. Etkilenmedi bile! Tek istediği bir an önce seks yapmaktı. Onunla daha önce çok sevişmişti ve bunlar hafızasında güzel anılar olarak kalmıştı. Şimdi tekrar tazeleneceklerdi. Birbirlerine gülümsemeye devam ederlerken, Gökhan eliyle 'gel' işareti yaptı. Rüya'nın kalbi birden hızlı atmaya başladı, heyecanlandı ve 'tamam' anlamında başını sallayarak hemen camı kapattı. Aynada yüzüne baktı, burnunu pudraladı ve rujunu tazeledi. Hafif bir çiçek kokusu da sıkarak, sessizce evden çıktı. Gökhan onu kapıda bekliyordu. Ona doğru hızlı adımlarla yürüdü. Gökhan kilidi açtı ve eliyle 'buyur' işareti yaparak, önceliği ona verdi. Rüya gülümseyerek eve girdi. Kaç yıl sonra yine bu evdeydi. Gökhan ışıkları açınca evi incelemeye başladı. Eşyalar hiç değişmemişti ve evin kokusu hala aynıydı. Bu anılarının canlanmasına neden olmuştu.
''Hiç değişmemiş değil mi?''
Rüya yüzündeki mahçup gülümseme ile karşılık verdi, ''Hayır ve bu hali çok güzel.''
''Peki ben? Ben nasılım?''
Rüya, Gökhan'a iyice yaklaştı. Yüzüne baktı. ''Yara izin hariç aynısın. Hala çok yakışıklısın.''
Bu, Gökhan'ın hoşuna gitmişti.
''Peki yüzüne ne oldu?''
''Hiç. Önemsiz bir olay. Kafaya takılacak bir şey değil.''
''Dikkatli bakınca belli oluyor ama. Seni rahatsız ediyor mu peki?''
Gökhan, yüzündeki iz konusunu biraz daha uzatırsa içindeki enerjiyi elleriyle patlatır, bu kadını da evden kovardı fakat Rüya onun huzursuz olduğunu anladı ve konuyu kapatıp, ''Bir şeyler içelim mi?'' dedi şöminenin üstündeki rafa gayet özenli bir şekilde dizilen içki şişelerini göstererek.
''Tamam, olur. Ben de şömineyi yakayım.''
Gökhan şöminenin dibindeki küçük dolaptan birkaç parça odun aldı ve şömineyi birkaç dakika içinde yaktı. Rüya, elindeki bardağı Gökhan'a uzattı ve ikisi de şöminenin karşısında, aralarında küçük bir sehpa bulunan tekli koltuklara oturdular.
''Bir şey daha soracağım. Bir kaza mı geçirdin?''
Gökhan cevap vermedi, viskisini içti ve Rüya'dan duşa girmek için izin istedi. Rüya sadece gülümsedi. Gökhan ayaklandı ve yukarı çıkmadan önce Rüya'nın dudağını öptü. Bu uzun bir öpücüktü ve ikisi de devamının gelmesini istiyordu.
Gökhan üst kata zorlanarak adımlarını atarken, o da berjerde duran şala sarınmış, içkisini almış ve sahili izlemek için verandaya çıkmıştı. Ay ışığı tam denizin ortasına çakılmış, muhteşem parıltılar oluşturuyordu. Verandada iki sandalye ve bir masadan başka hiçbir şey yoktu. O olsaydı her yerini renkli çiçeklerle donatır ve beyaza boyatırdı. Hatta bu boyası yer yer çıkmış masa ve sandalyeleri de elden geçirirdi. Sandalyeye oturdu ve ay ışığında denizi seyretti. Onların evinin karşısında bir villa olduğu için sahili göremiyorlardı. Görmeleri için terasa çıkmaları gerekiyordu ama burada direkt verandaya çıkınca deniz kokusunu getiren muhteşem bir manzara vardı. Bunu seviyordu.
İçkisi bitmişti, tazelemek için içeri girdiğinde viskinin çikolatasız ağır geldiğini hissetti ve mutfağa yürüdü. Bir zamanlar abur cubur çekmecesi olan çekmeceyi açtığında yüzünde bir gülümseme beliriverdi. Çekmecenin içi çikolata ve cips ile doluydu. Bu evde her şey hala aynıydı. Bir tane kare çikolata aldı, salondan viskisini de alarak verandaya çıktı. İçkisini yudumlayıp, havayı koklarken aklından geçirdiği tek şey, bu gecenin çok özel olmasıydı. İçi ateş almıştı ve Gökhan onu söndürecekti. Aslında aklının gizli köşelerinde hep içini yiyen bir şey daha vardı. O da çocuk sahibi olmaktı ama Gökhan'dan. Otuz altı yaşındaydı, çok geç kalmış sayılmazdı. Bu gecenin, o gece olmasını diledi.
Duştan çıkan Gökhan, en dar iç çamaşırını giyerek belirmiş erkekliğini gözler önüne sermekten çekinmedi. Üst vücudunu da açıkta bırakarak aşağı kata indi. Salonda kimseyi göremeyince, aralık bırakılan cam kapıdan verandaya çıktı.
"Buradasın."
"Seni bekliyordum." Rüya'nın gözleri kamaşmıştı. Yunan heykeli gibi karşısında dikilen bu adam tam kırk bir yaşındaydı ve bu görüntüsü ile gerçekten de yirmilik gençlere taş çıkartırdı.
"Çikolatayı bulmak için fazla arama yapmadın umarım." dedi Gökhan gülerek.
"Elimle koymuş gibi buldum."
Gökhan kendine bir parça çikolata kırarak, "Ben biraz üşüyor gibiyim." dedi ve çikolatayı ağzına attı.
Rüya ona bakarak gülümsedi ve kol kola içeri girdiler. Şimdi yine karşılıklı berjerlerde oturmuş, içkilerini yudumluyorlardı. Rüya üstündeki şalı atınca Gökhan'ın gözü dekoltesine kaydı. Tepesinde dikilip, ellerini o memelerde gezdirmek istedi. Düşündüğünü de hemen yaptı. Ayağa kalktı ve tepesine dikildi. Omzuna birkaç dakika masaj yaptıktan sonra, ellerini kadının göğsüne soktu. Memelerini avuçladı ve okşamaya başladı. Bu yumuşak dokunuşlar, Rüya'nın çok hoşuna gidiyordu. Gökhan, koltuğun yanından dolandı ve Rüya'yı iterek, koltuğa oturdu. Sıkışmışlardı ama bu ikisinin de umurunda değildi. Kadının üstündekileri çıkaran Gökhan şu an da o memeleri içine çekmekle meşguldü. Sonunda dayanamayıp, kadının elinden tuttuğu gibi üst kattaki yatak odasına götürdü. Rüya, merdivenleri çıkarken ona yardımcı olmuştu. Çok geçmeden yatak odasındaydılar. Gökhan, Rüya ile aynı anda yatağa oturdu. Onu yatağa yatırdı ve kadınlığını avuçladı, külodu ıslaktı. Bu hoşuna gitti ve üstündekilerin hepsini çıkardı. Yatakta çırılçıplak bir beden, cayır cayır yanıyordu. Kendi baksırını da çıkardıktan sonra bacağını daha fazla incitmeden üstüne abandı ve sürtmeye başladı.
"Ohhhh... Yumuşacık, sıcacık ve ıslak. En sevdiğim..."
Boynunu yalamaya başladı. Temiz bir vücudun, yeni yeni terlemeye başladığında oluşan o muhteşem kokusunu duydu... Burnundaydı. Doya doya kokladı. Daha bir şehvetle öptü. Rüya ise o öptükçe, altında kıvrılıyor ve daha çok inliyordu. Çok özlemişti onu, kokusunu, tadını... İçi resmen eriyordu şu an, ona eriyordu, onunla eriyordu. Yükseklere, daha yükseklere... İçindeki garip kuşa ulaşmıştı sonunda. Ona konmuştu ve tekrar uçmaya da hiç niyeti yoktu.
Sonunda birleştirmişti Gökhan yavaşça bedenlerini. O içindeyken, ömür boyu yanmaya razıydı. Gökhan onu terk ettiğinde, bir daha bu özel anların geleceğini hiç sanmıyordu ama şimdi, kaç yıl sonra bedenleri tekrar birleşmiş ve tatlarını tekrar hatırlıyorlardı. Gökhan'ın terleri üstüne damlarken, o dünyanın en mutlu kadınıydı...