Az önce seviştiği kadının içkisine birkaç ilaç atıp bayılttıktan sonra asla kaçamadığı kadının evine gizli gizli girmiş, gizli gizli onu izliyordu. Onu getir götürünü yaptırdığı bir mahalle piçine nasıl kaptırdığını anlayamıyor, bu güzelliğin o pisliğe nasıl kendini kaptırdığını ise hiç anlayamıyordu.
Mini şortuyla sergilediği uzun bacaklarını gördükçe kendine hakim olamıyor, aklındaki eylemi gerçekleştirmek isteği doğuyordu benliğinde.
Candan hareketlendiğinde, yavaş yavaş dibindeki boş olan odaya girdi. Kalbi küt küt atıyordu.
Hiçbir şeyin farkında olmayan genç kadın ise yatağına uzanıp, sipariş var mı diye maillerini kontrol etmeye başladı. Bir tane bile yoktu. Zaten arayan da hiç olmamıştı. Böyle giderse başka bir iş bakmak zorunda kalacaktı. Oysa ki geçen hafta ne çok sipariş almıştı. Dükkanının kapanması çok kötü olmuştu. Ev annesinin olduğu için bir sorun olmazdı ama faturaları nasıl ödeyecekti? Karnını nasıl doyuracaktı?
Bazı şeyler olmazsa, başka şeyler olurdu.
Elindeki para bitince mecbur çalışacaktı. Şimdi uyuyacak, sabah kalkınca da iş bakacaktı. Mental yorgunluk, fiziksel yorgunluktan daha zordu. Yıllardır böyle hissetse de hala alışamamıştı. Gözlerini kapattı, artık uyumalıydı.
O sırada boş odadan çıkan Gökhan, siyah bir silüet gibi Candan'ı izliyordu. Sabaha kadar onu izleyebilirdi. Nefes alış verişleri düzenli hale geldiğinde uyuduğunu anladı. Yanı başına oturdu ve sabaha kadar onu izlemeye devam etti.
Sabahın ilk ışıklarıyla evden sessizce çıktı. Kendi evine girdiğinde Rüya'yı aynen bıraktığı gibi buldu. Çırılçıplak ve baygın...
Birkaç fotoğrafını çekti. Ceren ve diğer kadınların da çıplak fotoğraflarının bulunduğu albüme taşıdı. Daha sonra fotoğrafları yedekledi. Kısa süre sonra Su Hanım'ın da fotoğrafları eklenecekti bu albüme.
Aklına öldürtdüğü kadınlar gelmişti.
Tek kurşun, tek can. Bütün vücutları kan!
Duygu'yu öldürttüğü tüm kadınlarla aldatmıştı. Hepsi evli olduğunu bilen pis fahişelerdi. Ölmeyi en çok onlar hak ediyordu.
"Orospular!"
Sıra Ceren'e gelmişti. Gerçi Duygu ortalıktan silinmişti ama olsundu. Gelenekleri bozmamak lazımdı. Onu da Onur'a hallettirecekti. Kaç yıldır onunlaydı, ezberlemişti artık onu. Ölmesi hayatındaki hiçbir şeyi değiştirmezdi.
Duşa girdi. Çıktıktan sonra aynada çıplak vücuduna baktı. Dişlerini fırçaladı ve saçlarını düzeltti. Daha sonra lacivert takım elbisesini giyindi. Tavana kadar uzanan büyük gardrobun boy aynasında kendisine göz kırpıp, "Naber?" diyerek narsistliğin zirvesini zorladı. Bu oydu, bu Gökhan'dı, içi de dışı da her istediğini yapmaktan çekinmeyen bir adamın ta kendisiydi! Açık mavi gözleriyle tavlayamadığı kadın olmamıştı.
Candan hariç...
Candan sınırlarını zorluyordu. Ona zorla sahip olmak isteyeceği en son şeydi. Herkesi silip atar, ona dokunamazdı. Ona kıyamazdı. Bekleyecekti. Altı yıldır bekliyordu, bir altı yıl daha beklerdi. Onur belasını da başından savmıştı zaten. Dileği başka sevgili bulmamasıydı. eğer uzun süreli bir sevgili yaparsa, ilk defa bir erkeği öldürtmüş olurdu. Artık Candan'ı başka biriyle paylaşmaya gücü yoktu. Ona başka bir sevgiliyi imkansız kılmalıydı.
Rüya'ya küçük bir not bıraktıktan sonra evden çıktı. Arabasına binip, şirkete doğru sürmeye başladı. Gece bacağını zorladığı için biraz ağrıyordu ama idare ederdi. Tek sorunu topallayarak yürüyor olmasıydı. Onur belası hem bacağını, hem de Candan'ı çalmıştı. Onun için çok farklı planları vardı. Nasıl ki yüzündeki iz ve dayanamadığı ahmaklıkları için Duygu'nun kalemini kırmıştı, Onur'u da böyle kötü bir son bekliyor olacaktı. Yolun boş olduğunu görünce gaza bastı ve kısa sürede iş yerine vardı. Mavi gözlü bebeğini görmeyi umuyordu.
Uyandığında yanında Gökhan'ı göremeyen Rüya tam yine umursanmadığını düşünecekti ki komidinin üstündeki notu gördü.
"Dün gece çok güzeldi. Beni yalnız bırakmadığın için teşekkürler! Ben işe gitmek zorundayım. Sakın yanlış anlama!"
Notu okuyunca mutlu olan Rüya, üstünü giyindi. Nevresimleri değiştirdi. Telefonunu aldı ve kendi evine geçti.
Hemen çayını koyup, banyoya koştu. Gökhan'ın terini ve kokusunu üstünden atacağı için üzgündü. Duştan çıktıktan sonra çayını demledi. Şimdi ise tepesinde havluyla ağırlık yapan saçlarını taramalıydı. İşi bittiğinde, ev topuzu yaptığı saçlarına koku sürüp salona geçti. Hareketli bir müzik açtı. Ritme göre kalçalarını oynata oynata mutfağına geri döndü. Kendine bir peynirli tost hazırladı. Çayını da alıp, bahçesinde kahvaltısını yaptı. Aklında dün gece vardı. Bir masal gibiydi. Uzun zaman sonra onun kollarındaydı. Hiç bitmesin istiyordu, hep onunla olmak istiyordu ama biliyordu hiçbir zaman Gökhan'ın kalbinde yer edinemeyecekti.
İş yerine varan Gökhan sırıta sırıta içeri girdi. İlk durağı Ender Bey'in ofisi oldu. Aklı bir karış havada olan su gibi kızı şirkette mi değil mi öğrenecekti.
''Günaydın Ender!''
''Oooo Gökhan! İyi gördüm seni.'' dedi ve gülümseyerek ayağa kalktı Ender Bey.
Gökhan topallayarak yanına gitti ve tokalaştılar.
"İyiyim..." dedi ve birkaç saniye sustu. İyi değildi aslında, hiç iyi değildi. Topallayan sol ayağı ve yüzündeki ince façayla her zaman kötü hissedecekti.
Devam etti sözlerine.
"Daha da iyi hissetmek için buraya geldim. Biraz işlerle ilgileneyim."
"Çok iyi yapmışsın. Hadi bir çay içelim."
Gökhan her ne kadar istemese de birlikte şirketin terasına çıktılar. Hafif esen rüzgar ikisinin de içine dolmuştu. Rüzgar esinti ile birlikte denizin kokusunu da getirmişti. Bu hoşlarına gitmişti. Hemen o temiz havayı yaktıkları sigaralar ile kirlettiler. En uç noktadaki masaya karşılıklı oturdular. Birkaç saniye sonra da çayları geldi. Çayını höpürtederek içen Ender Bey, Gökhan'ı rahatsız etmişti. Çayının ilk yudumunu hep böyle içerdi aslında. Gökhan bu davranışına ilk defa bu kadar gıcık olmuştu.
Bu koca göbekliyle çay içeceğime, Su ile kan kırmızısı şarap içmek isterdim diye düşündü.
Gökhan sıcak çayı hızlı hızlı içti. Ofisine geçmek istiyordu. Su ile olmak istiyordu. Artık onun tadına varmak ve aklındaki bu merakı silip atmak istiyordu. Adamın sıkıcı muhabbetine daha fazla dayanamadı ve izin isteyip, ayrıldı.
"Müsaadenle ortak. Ben ofise geçiyorum. Biraz kafamı dağıtmam lazım. Gideyim de işlere gömüleyim."
"Peki madem. Görüşürüz." dedi sigaradan çatallaşmış sesiyle Ender Bey. Boğazındaki hırıltının geçmesi için öksürmesi gerektiğini düşündü Gökhan.
Hemen ofisine geçti. İçinden geçenleri susturamıyordu. Deli olmak üzereydi. Kafasını bir şeye taktığında elde edene kadar içi içini yiyordu.
Candan'ı düşündüğünde ise durum farklılaşıyordu. Ona, en güzel haliyle sahip olmak için sakince bekleyecek, acele etmeyecekti. Bu ikisine de iyi gelecekti.