Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
GECE YARISI YOLCULARI | 43 - Sözümoki
18 Kasım 2021, Perşembe 02:11 · 482 Okunma

GECE YARISI YOLCULARI | 43

Şöminenin başında, Tanrı'nın ona sunduğu bu hayatı nasıl da günahlarla doldurduğunu kendine hatırlatıp, içiyordu. Yatak odası kan kokusundan, kül kokusuna döndüğünde beynindeki kıvılcımlar daha da çok yakmıştı onu. İçi sessiz çığlıklarla doluydu. İlkbahar sorunsuz gelecek miydi? Kalbini bağrına basacak kadın şu an ne yapıyordu?
Onsuzluk nasıl da ağırına gidiyordu.
Ruhu bu eve artık sığmıyordu. Sorular hep cevapsız, aklı mantıksız kalıyordu.
Elleri gibi yüzü de kararıyordu. Şöminenin harlı kömürlerini, uzun demir çubukla karıştırıyordu. Küle dönmüş kömürleri, kalbine benzetti. 
Ateşle arasına duvar örmek istemiyordu. Çünkü yanan sadece kalbi değildi. Tek bir kadına eğilen yüreği ne zaman soğuyacaktı?
Derin bir nefes aldı. İçkisini bitirdi ve cevapsız soruları aklından silip attı. Yoksa tedavisi mümkün olmayan bir sıyırmayla karşı karşıya kalacaktı.

Tozlu yolda araba sesi. Biri gelmişti. Bu büyük ihtimalle Gökhan'dı. Ayaklanıp, kapıya doğru ilerledi.
Doğru tahmin!

"Niye yaktın lan evi?"
"Hoş geldin."
"Niye yaktın evi?"
"Canım istedi."
Gökhan bu cevaba güldü.
"Hadi çağır bir an önce de gelsin."
"Tamam ama önce evi bir gezeyim."
"Ne yapacaksın ki evi gezip?"
Gökhan tek kaşını kaldırıp, derin mavi gözlerini Onur'a dikti.
Onur bir şey demedi. Uğraşamayacaktı artık. Uğraşmasını gerektirecek bir şey yoktu çünkü.
"Güzelim evi bok etmişsin."
"Ev, benim evim olduğundan sorun yok."
"Sen tüm kadınları burada mı geberttin?"
Onur derin bir nefes aldı ve "Evet." dedi.
"Gömüler dışarıda mı peki?"
"Evet."
"Oya ile Yağmur'un kemikleri kalmıştır."
"Ve sızlıyordur."
"İş işten geçti artık."
"İçim de içimden." Onur bu cümleyi kafası eğik, kısık sesle söylemişti.
"Hı?"
Onur kafasını kaldırıp, "Boşver." dedi.
"Pişman mısın?"
Cevap gelmedi.
Gökhan dışarı çıkıp, bir sigara yaktı.
Onur antredeki ikili koltuğa uzanıp, bacaklarını kolçaktan sarkıttı. O da bir sigara yaktı.
Bir kadının yüzüne verdiği mutluluğu, nasıl da bir ayda geri almıştı? Görmeseydi, ona gitmeseydi, keşke hep sussaydı. Bu kan ve günah dolu evde ölseydi. Geriye baktığında boş bir adamdı. Şimdi aşık bir adam, loş ışıklı pis bir odada büyük aşkını içine atıyordu. Temizlenmişken saf bir aşkla ruhu, şimdi yanık kokulu bu odada yine kirleniyordu. Akciğerleri artık derin nefes almasına yardımcı olmuyordu. Onur, öldüğünü hissediyordu.
"Şşşt! Burda mısın?"
Derin düşüncelere dalan Onur, Gökhan'ın sesiyle irkilmişti.
"Buradayım." dedi yalandan gülerek.
"Aradım Ceren'i. Geliyor."
"Buraya mı? Emin misin?"
Gökhan arkasında duran boy aynasına dönüp, saçlarını düzelterek, "Çok yakışıklı olduğumdan emin olduğum kadar." dedi ve Onur'a fiyakalı bir bakış attı.
Onur, onu pek takmadı. Çünkü bu evde yakışıklı olan biri varsa o da kendisiydi. Gökhan'ın mavi gözlerine güvenen bir ahmak olduğunu düşündü. Dara düştüğünde görecekti onu...

Biri daha ölümüne geliyordu. Onur'un da artık ağırına gidiyordu. Artık emindi, eski yaşantısından pişmanlık duyuyordu. Artık onu ne avutabilirdi? Canını artık daha ne kadar çok yakabilirdi? İstemiyordu, bir can daha almak.
İstemiyordu.

Onur'un bu dalgın hali iyice canını sıkmaya başlamıştı Gökhan'ın.
"Hayırdır Onur? Kendine gel artık!"
"Kendimdeyim zaten."
"Buradan bakınca pek öyle görünmüyor."
Onur, eliyle gel işareti yaparak,
"Bir de buradan bak istersen." dedi ve bir hışımla yattığı koltuktan kalktı.
Gökhan onun bu ani hareketinden irkilmişti ama çaktırmadı.
"İş bitiminde cebine koyacağın yeşiller seni kendine getirecek, eminim."
Onur'un gözleri ister istemez parladı.
"Gerçekten hayatımı zorlaştırıyorsun."
"Bunu güzel gözlerinden anlayabiliyorum."
Onur sarhoştu ve kendini tek bir noktada bulması imkansız gibi görünüyordu. Candan'ın elinden bir acı kahve içmeyi ne de çok isterdi şu an. Hem aklına, hem de vücuduna ne iyi gelirdi.
"Ben bu gelen kadını nasıl öldüreceğim?"
Gökhan sakallarını sıvazlayarak,
"Cinayet varsa silahı da var." dedi.
"Ne tür bir silah?"
"Sen nasıl bir silah istersin?"
Onur seçenekleri kafasında sıraladı. Bu nasıl bir kumardı?
"Eeee hadi cevap ver."
Onur, uzun parmaklarını kütletti. Sonra ellerini açarak uzunca baktı ve "Tamam, gerek yok." dedi. Artık kan görmek istemiyordu.
Gökhan, Onur'un omzunu sıktı ve ona sigara ikram etti.
Artık gündüzler de karaydı. Onur, cebini dolduran işlere neden 'Hayır.' diyemediğini bilmiyordu.
Aradan geçen bir saatte içilen sigaralar küllüğü doldurmaya yetmişti. En sonunda toprak yolda bir araba sesi daha duydu Onur ve Gökhan'a "Ben mutfaktayım." deyip, ortalıktan kayboldu.
"İşaretimi bekle."

Gökhan heyecanlanmıştı. İlk defa infazını verdiği kadınlardan birinin ölümüne tanık olacaktı. Göreceklerine cesareti var mıydı?
Kapıyı açtı. Ceren'in yüzü asıktı. Çünkü terk edilmişti.
"Hoş geldin."
"Neden beni ısrarla buraya çağırdın?"
Gökhan, yüzünde hüzünlü bir tavırla, "Özledim." dedi.
Ceren, tek kaşını kaldırarak devam etti.
"Hatırlatırım, hastanede beni terk etmiştin. Senin yüzünden serum yedim."
Gökhan sinirlendi ve içinden, "Gerizekalı! Havalara bak. Serum yemişmiş. Gören de kalp krizi geçirdi sanar. Ölmeyi gerçekten hak ediyorsun." diye geçirirken,
"Özür dilerim." deyiverdi.
Gökhan'ın içinden geçenler ile diline yansıyanlar bambaşkaydı.
Ceren, sevdiği adamın yüzünün düştüğünü görünce dayanamadı ve ona sımsıkı sarıldı.
"Tekrar benimle misin?"
"Evet!"
Gerizekalı!

Gökhan, aslında Ceren'i gördüğüne pek sevinmemişti. Zaten bir kaç dakika sonra hayatından tamamen çıkacağı için pek umursamadı.
İşaret ve baş parmağını şıklatarak, Onur'u çağırdı.
Onur, tüm karizmasıyla çıktı mutfaktan. Ceren, başka birinin olduğunu görünce şaşırdı. Bu yakışıklı da kimdi böyle?
"Bu kim?"
"Fahişe savar." dedi Gökhan gülerek.
Onur da ona eşlik etti.
"Ne? Ne demek oluyor bu?"
Ceren afallamıştı. Kapıya doğru geri geri adım atarak giderken, dudaklarını kemirmeye başladı. Karşısında duran bu iki adam onu ürkütmüştü. İlk defa Gökhan'dan bu kadar çok korkuyordu. Kötü bir şey olacaktı, hissediyordu. Buraya hiç gelmemeliydi.

Tam elini kapıya uzattığında yine aynı derin bakışları vücudunda gezdirerek sordu Gökhan, "Şşşt güzelim nereye gidiyorsun öyle tıpış tıpış?"
"Evime dönmek istiyorum Gökhan."
Yüzündeki korku, tüm vücudunu sarmıştı. Ak vücudu kırmızıya dönüşürken,
"Burada kalabilirsin." dedi gülerek Onur. Bu gülüş, kötü bir insanın bu güzel eylemi ağzında nasıl paraladığını gösteriyordu.
Kafasını sağa sola salladı Ceren. Burada kalmak istemiyordu. Bir zamanlar sevdiği bu yakışıklı adam şimdi ona ne yapacaktı?
Resmen deva değil, bela bulmaya gelmişti bulmaya.
Yutkundu. Eli, kapı kolunda öylece kalakaldı.
Onur, iki adımda kolundan tuttuğu gibi az önce yattığı koltuğa fırlattı Ceren'i. Genç kadın korkudan donakalmıştı. Gözlerini onları izleyen Gökhan'a dikip, bağırarak sordu.
"Benden ne istiyorsun? Buraya, sana güvenip geldim ben. Bunu, bana niye yapıyorsun?"
"Bak, yüzümdeki izi görüyor musun? Aldatılmayı kaldıramayan eski ezik karım yaptı bunu. Senin yüzünden!"
"Tek suçlu ben miyim? Sen de suçlusun. Karını aldattın. Kiminle olursa olsun. Bu sadece benim suçum değil. İkimizin suçu!"
"Ama sadece sen öleceksin kuzum."
"Hiç mi sevmedin beni? Sevmeyi geçtim, bir gram değerim yok mu da bu herifi diktin başıma. Sen gel dedin bana. Bu dağ başına çağırdın beni. Tereddüt etmeden geldim. Keşke tereddüt etseymişim."
"Keşke..."
"Sana güvendiğim için etmedim."
"Bu artık benim sorunum değil."
"Artık şu duygusal konuşmayı geçip, işimize baksak." diye söze girdi Onur.
"Tamam, kıstık sesi."
"Kafa ütülüyorsunuz."
"Hadi ama dostum, işine bak artık."
Onur, koltuğun dibine oturdu. Ceren'e doğru döndü. Korkudan kaskatı kesilmiş kadını dürttü. Yeşil gözlerini kocaman açmış resmen yalvaran bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Onur, yanağını okşayıp, "Kıyamam." dedi. Bu hareketi gören Gökhan, "İşine baksana lan!" diye çıkıştı.
"Hayırdır lan. Kıskandın mı?"
"İşini yapsan iyi edersin."
Onur, ayağa kalktı ve iyice gerindi.
"Yapmazsam ne olur?"
"Kaşınma!"
"Rahatlasana biraz."
"Zorlama Onurrr..."
Bu iki pis heriften nasıl kurtulacaktı Ceren? Bir yanları gülüyor, bir yanları  resmen kan kokuyordu. Ceren'in kurtuluş şifresi hangisindeydi? Hangisi can dolduruyordu?
"Zorlamıyorum."
"Ama zorlanıyorsun."
Onur ikilemdeydi.
"Kendini bıraksana, rahatlasana."
Ceren bir şeyler yapmak istiyordu ama önce tüm benliğini ele geçiren korkuyu üstünden atmak zorundaydı. Kolçakta kalan kafası iyice ağrımaya başladı. Boynunu zaten hissetmiyordu. Azıcık aşağıya kayıp, koltukta duran yastığa başını koydu. Koyar koymaz da sert bir cisim hissetti. Bu neydi?

"Rahatım ben zaten." Sağ eliyle alnını sertçe ovarak, "Sadece başım ağrıyor." dedi.
"Sigara ister misin?"
Onur, arkasını dönüp Ceren'e baktı. Ceren'de korku fışkıran gözleriyle ona baktı.
"Hadi o birkaç dakika daha yaşasın."
"Tamam, ver hadi."
Onur, sigarasını yaktı ve koltuğun yanındaki sandalyeye oturdu. Gökhan ise hala olduğu yerde, ayakta dikiliyordu. Koca antrenin tam ortasında. Gözleri Ceren'in üstündeydi. Giydiği mini etek daha da yukarı çıkmış, bacaklarını sergiliyordu. Yan yattığı için memeleri üst üste gelmişti. İçinde kıpırtılar hisseden Gökhan, Ceren'e 'kımıldama' anlamında ciddi bir bakış atıp, kendinden geçmemek için pencereye doğru ilerledi. Şimdi ikisinin de gözü üzerinden çekilmişti. Elini yavaşça yastığın altına soktu. Soğuk ve sert bir şeydi bu. Ceren heyecanlanmıştı. Bu bir tabancaydı. Acaba dolu muydu?
Tabancayı sıkı sıkı tutup, yavaşça çıkardı. Boynunun altına soktu. Buz gibiydi. Nasıl oldu da hala bu kadar soğuk diye düşündü. Bu önemli değildi, önemli olan dolu olması ve tabancayı kullanabilmesiydi. Bunu becerebilir miydi? Hiç silah tutmamıştı ki o, hep kalem tutmuştu. Gözyaşlarının akmasına engel olamadı. Zayıf kolları titriyordu. Kafasını hafif kaldırıp, tabancaya baktı. Pek büyük değildi.
"Lütfen dolu olsun." diye yalvarıyordu içinden.

Derin derin nefes alıp, sakinleşmeye çalıştı. Her ne kadar başarısız olsa da, daha fazla zaman kaybetmek istemedi ve silahı eline alıp, koltuktan kalktı ve kapıya doğru koştu. Bunu sadece bir saniyede yapmıştı. Kendiyle gurur duyuyordu.
Neye uğradıklarını şaşıran Onur ve Gökhan ise elinde silah olan bu genç kadına bakakalmışlardı.
Ceren şimdi iki eliyle silahı kavramış, bir Onur'a, bir Gökhan'a tutuyordu.
"Silah dolu mu?"
"Maalesef."
"Siz bir olup, bana oyun mu oynuyorsunuz lan?!" Gökhan çok sinirlenmiş, topallayarak Onur'un yanına doğru geliyordu.
Onur, oturduğu sandalyeden kalktı ve Gökhan'ı iki eliyle geriye doğru itti. Dengesini kaybedip yere düşen Gökhan kalkmak için biraz fazla zaman harcasa da başardı. Tepesinde dikilen Onur'a, "Cevap versene lan!" diye çıkıştı ve Onur onu bu sefer daha şiddetli itti ve sonra Ceren'e dönüp,
"Eğer buradan bu silah sayesinde kaçmayı başarırsan seni bulurum ve öldürürüm."
Ceren silahı Onur'a tuttu ve "Seni kurşunlarsam ne yapabilirsin ki?" dedi.
Gökhan düştüğü yerden Onur'a, "Elinde bir bıçak olan kadından korkma ama elinde bir tabanca olan kadından kork." dedi. Onur, Gökhan'a dönerek, "Sen sus lan! Bu sürtük beni vurursa senin yüzünden. Sikerim bıçağını da, tabancanı da!" deyip, Ceren'in elindeki silaha doğru bir hamle yaptı. Korkudan ne yapacağını bilemeyen Ceren, tetiği çekip, art arda ateş etti.
Bir kurşun omzuna, bir kurşun kalçasına giren Onur, birkaç saniye ayakta kaldıktan sonra yere yığılıverdi. Gökhan, gözlerini tir tir titreyen kadına dikmişti. Ayaklanıp, tabancayı almayı düşündü ama Ceren, namluyu ona çevirmişti bile. İşi bitmiş miydi?
İki eski sevgili... biri eli kanlı, biri deli kanlı.
Eli kanlı yerde kalmaya devam etti. Çünkü silahtan kalan tek kurşun, sağlam bacağına girmişti bile.

1 kişi beğendi ·
Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Özene bezene yaptığın faaliyet?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.