Geçmişim Ve Geleceğim
Siz hiç bir nikah masasında terk edildiniz mi?
Hem de çok severek, ya da durun durun daha ileri gitmek gerekirse ona sonsuzum dediğiniz bir adam tarafından terk edildiniz mi?
Evet ben terk edildim.
Anladım ki; sevgiye tok olan bir kalbin hiç olan yarasıymışım.
Böyle olunca da gönüller sevda yokuşunda tam olarak düzlüğe ulaşamıyor.
Her ne ise işte benim hikayem de tam olarak buradan geliyor
Gönül hizasından başlayıp yürek sızında acının en üst mertebesine kadar ulaşıyor. Bu, bu bir nevi işkence gibi işte...
Küçük bir çocuktum esasen hani henüz 7-8 yaşlarında olanından.
Esmer yeşil gözlü saçlarımda şekil önümden çekildi yani o biçimdi işte.
Her sabah o mis gibi uyku kokulu yatağımdan kalkar ne kadar uyumak istesem de okula gitmek zorunda olduğumu bilirdim. Bu yüzden hemen o masmavi banyoya girer güzel bir buz gibi soğuk duşun altına sokulurdum babam tarafından aklımdayken söylemek istedim canım babam hiç üşenmez sabahın o erken saatlerinde uyandırırdı beni.
Bu arada o buz gibi soğuk su demişken anca ayılıyordum biliyor musunuz? yani normalde öyle sırf yüzümü yıkama İle olmuyordu
Kar soğu su paklardı beni anca.
Sonra hemen üzerimi ve saçlarımı kurlar okul formalarımı giyinirdim.
Unutmadan annemin de o papatya kokulu elleri İle bana hazırladığı o mis gibi otlu peynirli poağaçayı yemeden çıkmazdım evden.
Çünkü; babam her akşam işten eve geldiğinde anneme güzelim papatya demetleri getirirdi annemin elleri bu yüzden papatya kokuyor olsa gerekti.
Ah o papatyalar hiç mi seviyor sevmiyor yapılmıyor artık.
Neyse biz acıtmayalım onların canını.
Ben Aytuğ İzmir de yaşıyorum Güzel bir ana okuluna gidiyorum
Karabağ'larda ki Adam Olacak Çocuk isimli muhteşem bir o kadarda anlamlı bir yer burası
İsminden de anlaşılacağı gibi sanırım sevgili Barış Manço anısına yapılmış olsa gerekecek ki bu ismi almış.
Burası her yanı yeşilliklerle dolu bir yer huzur burada sevgi burada yumuşak ve sabır küplü kalpler tam anlamı İle buradaydı.
Babam beni tam da bu güzel okula kayıt etmişti her sabah okula babam bırakırdı hı bir de unutmadan o güzelim siyah spor arabası İle giderdik ne de çok eğlenceliydi bazen sohbet ederdik
Tipik kız muhabbetleri idi işte gerçi o yaşta küçük bir çocuğun özel bir arkadaşı olur mu demeyin bana oluyor ki ne oluyor:)
Ama benim gerçekten yoktu özel bir kız arkadaşım çünkü henüz yeni kayıt olmuştum.
Orada ki öğretmenim bana sınıfımı gösterdiğinde Aman Allahım dedim bu ne güzel sınıf böyle sınıfın kapısından içeriye girer girmez güzel bir koku sarmıştı etrafı bu sanki lavanta kokusuydu ya da yok içeride ki renkli oyun hamur kokularıydı ha bir de o çocuk tebessümlerinin güzelliği İle bütün olmuştu her yer evet tam anlamıyla ben bu okula aşık olmuştum. Çok sevmiştim işte içerisinde ne hayaller kurmuştum çocuk düşleri işte ve bilirim ki her düş içerisinde gerçeklik barındırır eğer sen hayallerinin peşinden koşarsan.
Babam okulumun ilk günü kayıt işlemlerini bitirip bana elveda demek için yanıma gelmişti.
Babam da uzun boylu esmer renkli gözlüydü hafif sakalları vardı
Ben çok severdim onlarla oynamayı
Babam onları kestirdiği zaman ise başka biri gibi görünürdü o zaman ağlardım.
Ne diyordum esasen, babam yanıma geldiğinde
" Oğlum yeni okulun hayırlı olsun burada mutlu olacaksın ve Eminim ki başarıya giden yol buradan geçecek senin için" dedi ve öylece gitmişti babamın elvedası böyleydi ardından ağlamak mı dediniz?
Hayır ben diğer yaşıtlarım gibi salya sümük ağlamayı sevmezdim hem ne öyle ağlamakta neymiş sanki bir ömür boyu hiç anneni babanı göremeyeceksin alt tarafı akşam tekrar evindesin işte.
Benim için yeni insanlarla tanışmak heyecanlıydı yeni yüzler görmek ve yeni sesler duymak yeni, yeni, yeni
Her şeyin yenisi güzeldi işte
Renk verirdi insana cıvıldayan kuşlar misali çünkü onların sesinde de ayrı bir renk kuşağı vardı işte ben de bu güzel sınıfımı güzel çocuk seslerinin renkleri İle donatmak istedim.
ÇÜNKÜ HER SESİN BİR RENGİ VARDI BİLİRİM.
VE BİLİRİM,
YENİDEN DOĞARDI HARFLERLE DONATILAN MELODİLERİN EN ŞEHVETLİSİ.
Benden sonra gelen güzel arkadaşlarım İle tanışma merasimi başlatmıştı sınıf öğretmenim olan Ayşenur Öğretmen
O ne tatlı bir kadındı öyle Nur gibi de yüzü vardı
Her neyse sınıfa sonradan gelen arkadaşlarımla tanışma merasimine az bir süre kalmıştı hepsi de güzel ve akıllı görünüyorlardı.
Sınıfımızın içinde yuvarlak kar beyazı masanın etrafına öğretmenimiz bizi tıpkı bir düzüne gibi dizmişti:)
Masanın ön tarafına minderler konulmuştu ve biz de minderlerin üzerindeydik
Topu havaya atıp isim söyleme oyunumuz başlamıştı böylelikle
Yani bir nevi tanışma merasimine merhaba diyorduk.
Bize topu atmak üzere topu elinde tutan Ayşenur öğretmenimiz birden havaya attı mavi renkli topu herkes hep bir koldan topu tutmaya çalışıyordu ben bunu hep Nikah Masasında Çiçeği atan geline benzetirim onu da herkes tutmaya çalışır ya benimkisi de böyle bir şeydi işte...
UMUTLAR YELKEN AÇAR YA BAZEN KALP DENİZİNE...
İŞTE TAM DA ORADA BİR TAN YERİNE BÜRÜNÜR YÜREĞİNDE Kİ GÖLGELER.
Gölge demişken, peki ya sen hiç bir ağacın altında duruldun mu? Yorgun ve de bezgin bir halde?
Beni sorma işte ben bazen dalgalı olurum bazen ise düz ve derin sularda yol alırım...
Ayşenur Öğretmenimiz mavi renkli topu havaya attığı vakit ilk onu tutan Buket isminde bir kızdı
O güzel eylemi yaptığı an ismini söyledi bazıları söyleyemezdi nedense ismini.
Ama o ismini bir söyleyişi vardı sanki dudakları uçup gidecekti neden söyledin der gibi
Ve ben onun ses tonuna büyülendim öyle bir ses tonuydu ki,
Buğulu bir tondan da öteydi sanki bana aşkını ilan et der gibiydi.
Hayır ben hemen kanmamalıydım bu oyuna sonuçta ben akıllı bir o kadar da olgun bir erkektim
Yaşıma rağmen yaşım küçük olabilir ama aklım öyle değildi.
Gözleri Gökyüzü mavisi idi
Saçları desen bukle bukle kıvır kıvırdı hafifçe de topluydu bu güzel kız. Gülümsemesi ise hafif bir tebessümdü gamze çukurlarına imzamı atmak isterdim.
Onun bir tebessümü Dünyalara bedel olurdu gibi klişe bir söz söylemek istemem çünkü
İçimde oturan aşk kelebeklerini harekete geçirirdi.
VE BAZI KADINLAR BAZI ERKEKLERİN İÇİNDEKİ SEVGİ KANATLARINI KENDİNE DOĞRU ÇEKER...
Herkes isimlerini söyleyip tanışma Merasimi sonunda bittikten sonra Ayşenur öğretmen hepimizi yerlerimize yerleştirmişti
Bir kaç güzel sohbetten sonra öğretmenimiz önlerimize boyama resimlerini önlerimize koymuştu.
Hepimizde farklı farklı resimler vardı kimimiz de bir tavşan resmi kimimizde ise bir kedi resmi
Benim resmim de araba şekli vardı
Buketin Önünde ise tipik çatılı bir ev mevcuttu.
Onunla yan yana oturmuştuk resmi boyarken o güzel sesiyle bir şeyler mırıldanıyordu tam olarak ne söylediğini duymuyordum ama boyama yaparken şarkı söylüyor olsa gerekti. önünde ki şekile şarkı söylerken adapte oluyordu herhalde.
Arada sırada onun resmine bakıyordum evini nasıl boyadığını inceliyordum nasıl olsa bir kız öyle değil mi merak etmiştim açıkçası
Ama birden bakarken yakalandım eyvah dedim o anda...
" Aytuğ! Resmime neden bakıyorsun?"
" hiç canım öylesine işte merak ediyorum evini nasıl boyuyorsun diye yalnızca baktım ve yalnızca iki masum göz"
Hemen Buket resmini kolları İle kapatmıştı.
" Hayır bakma istemiyorum çünkü gözlerin resmimi bozuyor?"
İşte orası benim bitiş noktamdı belki de yep yeni bir yol açmamın bir başlangıcı olacaktı kim bilir öyle değil mi?
ÇÜNKÜ BAZI TİRİPLER ERKEĞİ DAHA BİR AŞKA ÇEKER
KALBİNİN KAR YAĞMIŞ KÖŞESİNE...
" Resmini bozmaz güzel kız aksine daha da çok güzelleştirir çünkü o resim de sen varsın çünkü o kağıda sen değdin boyaların değdi daha da önemlisi kalbin değdi"
" ne diyorsunuz anlamıyorum açıkçası?"
"Şimdi anlamazsın zaten küçük kız ya kalbin büyüyünce anlarsın ya da yüreğinde ki tohumlar yeşerince anlarsın ve anlarsın yeniden asıl sevmenin bedende değil yürekte olduğunun"
Buket'in gözleri önüne sarkmıştı sanki şaşkınlık İle bana bakarken
Hala tanımlıyamamıştı bende ki o güzelim cümlelerin ne demek olduğunu
Aşk işte bazen anlamazsın çünkü aklın kalbine düşman olmuştur sürekli bir savaş halindesindir.
BAZI KADINLARIN KALBİ AŞKA GİDEN YOLCULUĞA KAPALIDIR AZİZİM. SEN ONU AÇMAK İSTERSİN AMA NAFİLE GELİR ÇABALARIN ÇÜNKÜ KALIN BİR ZIRH GİYİNMİŞLERDİR ARTIK.
Aklımdayken tıpkı bir inatçı keçi gibidirler bazen kadınların kalbi...
Ve saatler geçmiş hava kararmaya başlamıştı okuldaki tüm arkadaşlarımın velisi gelmişti kendilerini almaya bir tek ben kalmıştım o sınıfta bir köşe de başımı dizlerimin önüne alıp beklemeye başladım öğretmenim yanıma gelmişti.
"Aytuğ bir sorunun mu var canım?"
"....."
"Aytuğ oğlum iyi misin neden Cevap vermiyorsun bana?"
"....."
" Bak tatlım birazdan baban gelecek üzülme olur mu?"
İçimin fırtınaları kopuyordu oysa
Üzülmek de ne kelimeydi?
Ben o tatlı bir o kadar da güzel bir kızdan ayrı kalacağım için böyle ya içim
Biliyorum size göre nasıl bu yaşta böyle düşünebilir bir anaokul öğrencisi diye sorgulayabilirsiniz
Aşkın yaşı yokmuş ya benimkisi de böyle bir şey işte
Şimdilik plotonik bir aşktan ibaret diyebilirim esasen
Böyle başlar bazı aşkların esareti
ESARETİM OLMAYA VAR MISIN? KORKMA SENİ FAZLA SIKMAYACAM ÇÜNKÜ BİLİRİM HER ŞEYİN FAZLASI ZARARDIR HERKES SENİ ÇOK SEVERKEN BEN SENİ AZAR AZAR SEVİCEM ÇÜNKÜ KALBİMDE BÖYLE BÜYÜYECEKSİN...
Saat bayağı geç olmuştu ve sonunda okula gelmişti babam beni almak için tabi gözlerim kan çanağı ne kadar her yağmur indiğinde yüzüme yıkadıysam da geçmedi bir türlü hıçkıra hıçkıra ağlamıştım çünkü.
Babam kapının eşiğinden girer girmez Ayşenur öğretmen İle beni görmüştü elimden tutuyordu öğretmenim hala üzülme bak baban da geldi diyordu kulağıma fısıldayarak.
Babam, ilk önce öğretmenimle konuşmuş olan biteni öğrenmeye çalışmıştı ama hiç bir şey söylememişti daha doğrusu söyleyememişti sevgili öğretmenim çünkü henüz ben de hiç bir şey söylememiştim
Her ne çocukluk aşkıysa işte bazen boyumuzdan büyük severiz. Severiz sevmesine ama karşılıkta alamayız ya da hiç ummadığımız bir anda alırız
Öyle ya aşk hiç ummadığımız anda başımıza gelen yanmışlıkların çarpımıydı...
çarpılıyorduk, bölünüyorduk, çıkarılıyorduk ve en sonunda toplanıyorduk aşkta bir matematik miydi acaba?
Babam öğretmenimle az da olsa konuşup elimden tuttuğu gibi eve götürmek üzere arabasına bindirmişti.
Ve sohbete yeniden başlıyorduk
Bu soru cevap şeklindeydi.
" Ne oldu oğlum daha okulunun ilk günü nasıl geçti diye sormak isterdim ama o soruyu sorma hevesini kaçırdın bu halin nedir senin?"
" Baba... şimdi söylemesem biraz canım acıyorda"
" neden acıyor oğlum ne oldu söyle artık kızıyorum ama!"
" Olmaz baba olmaz söyleyemem çok içten bir şey bu zamanı gelince tabi ki söyleyeceğim biraz bekle."
" Peki evlat peki umarım mantıklı bir şeydir. Sahi gözlerin neden bu kadar kızarmış senin?"
"........"
Bir müddet sustum konuşamıyordum kalbimin sancısından gözlerimin acısından vaz geçmiştim oysa.
Ama kalbim, susma artık bağır yeter bu kadar sustuğun diye bağırıyordu içimde işte benim biraz da o bağırtı canımı yakıyordu.
KALBİN KONUŞMASI DİYORUM HER ZAMAN BU KADAR CAN YAKAR MI? VEYA BİR KALBİN BAĞIRTISI BU KADAR RAHATSIZ EDER MİYDİ HENÜZ GÜNAHA BULAŞMAMIŞ BİR YÜREĞİ?
Arabada giderken babam bir radyo kanalına eli gitmişti.
Şarkı çalıyordu ne tür bir şarkı olduğunu bilmediğim ve sözlerinin anlamlarını bilmediğim bir şarkı türüydü bu fakat her nedense müzik tınısı hoş geliyordu kulağıma
Zira sözleri henüz kalbime zerk etmemiş bir şarkı türündendi
Trafik yine çok kalabalıktı kaza yapmaya ramak vardı bir de yağmur eklendi eyvah dedim baba Trafiğe kitlendik saatte çok geç oldu annem de uyumuştur tabi bu saatte bekler mi kadın cağız?
" bir şey olmaz oğlum biz rahatsız etmeden gireriz eve uyuruz mis gibi ve sabah olunca da Babaoğul seninle kahvaltı hazırlarız olur mu?"
"Aaa neden olmasın?"
Sevinmiştim
Sonunda eve varabilmiştik o kadar yağmura rağmen.
Buraya kadar gelmişken söylemek istedim . Biz İzmir Bornova İsmet Bey evlerinde oturmaktayız.
Zaten eve gidene kadar babam akla karayı seçmişti o kadar yağmur varken.
Arabadan inmiştik alelacele neyseki yağmur az da olsa durağanlamıştı çiselemeye başlamıştı.
Apartmana girdik ve asansör yerine merdiven İle çıkmıştık çünkü asansör kullanmak tembellerin işiydi:)
Tabi bunların arasında hasta olup çıkamayan teyzelerimiz amcalarımızda yok değiller hani
Biz 7. Katta oturuyorduk ve nihayetinde babam ve ben evimizin kapısının önüne gelmiştik. Annemin uyanmamasına o kadar çok dikkat etmiştik ki hani kapıdan direkt girebilme özelliğimiz olsa bu kadar olurdu.
Anahtarı kapı deliğine o kadar sessizce sokmuştuk ki annem top atsalar uyanmazdı hırsızın girebilmesi an meselesi idi
Yani biz eninde sonunda içeriye girmiştik. Annemden çok garip sesler geliyordu.
Bu sesler öyle acayipti ki,
Sanki annemi boğazlıyorlardı
İçeride neler oluyordu ki?
Eve girer girmez babam ve ben annemin odasına hücum ettik.
Annem nefes almakta zorlanıyordu uykusunda biri onu zorluyordu sanki her hangi bir şeyi yapma konusunda
Aman Allahım ne oluyordu annem ciddi ciddi morarıyordu.
Babam telaş içinde annemi uyandırmaya çalışıyordu.
" Mehtap uyan uyan çok korkuyoruz lütfen uyan"
Bir ara annem gözlerini açar gibi oldu... sanki bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama pekte anlaşılamıyordu doğrusu.
Kekeliyordu biraz da.
" T-t-Turgut N-n-neler oluyor bana? Ç-ç-çok kötü hissediyorum kendimi Her yerim morartı içerisinde dövdüler beni."
"Kim dövdü seni ne oldu anlat bana? Merak etme iyi olacaksın ve hemen hastaneye gideceğiz" Der demez hemen babam annemi kucağına alıp evden Hep beraber dışarıya çıkmıştık Alel acele.
Babam hemen arabasının sağ taraftaki kapısını açıp annemi yanına bindirip emniyet kemerini de takmıştı daha sonra babam da direksiyon koltuğuna binmişti ben tabi arka koltuktayım
Merak Ve korku içerisinde olacakları beklemekteydim
Trafik her zamankinden daha çok kalabalıktı gitmemiz uzun sürüyordu annem sanki ölecek gibiydi. Ama ben kötü düşünmek istemiyordum hem de hiç çünkü annemdi o benim.
Uzun trafik geçişlerinden sonra sonunda İzmir Ege Üniversitesi hastanesine varmıştık ve hemen hastanenin acil bölümüne yetiştirmek zorundaydık
Neyse ki o an hastane tahmin ettiğimiz kadar kalabalık değildi.
Acilde ki güzel bir o kadarda anlayışlı bir doktora denk geldik evet buna sevinmeliydim çünkü bazı doktorlar hiç de öyle olmuyorlar.
Doktorumuzun ismi sevildi ne kadar da güzel bir isimdi öyle
Kıvırcık saçlı ve hafif de toplu bir yapısı vardı.
Doktorumuz bizi hiç bekletmeden odasına aldı ve tüm annemle olan rahatsızlıkları anlattık o kadar sakin dinliyordu ki bizi sanki kırılacaktı.
Annemse ağrılar içerisinde kıvranıyordu.
Derdimizi anlattığımızda
Doktor; bu beğindeki Fazla elektiriten olabileceğini açıklamıştı.
Bunun üzerine doğal tedavi yöntemleri uygulamamız İçin bize bir kaç bilgi vermişti
Biberiye yağının çok iyi gelebileceğini söylemişti bize, ayrıca biberiye yağının da kesiklere, ağrılara Ve morluklara da iyi geleceğini beyan etmişti.
İki saat sürdükten sonra sanki hiç daha önceden morarmamış gibi oluyordu o kadar iyi gelecekti bu ilaç deneyecektik biz de pek tabi.
Doktorun yanından kalktıktan sonra hemen oradaki yakın bir eczaneye gittik burası park Eczanesi idi biberiye yağını buraya sorduğumuzda yalnızca bir tane kaldığını söylemişlerdi bize ve biz de hemen aldık
Acildi tabi işimiz çok daha önemli hastalıklara davetiye çıkmaması İçin...
Hava kararmıştı evin yolunu tutmuştuk trafik desen biraz azalmıştı o da güzel şansımızdan olsa gerekti.
Anneme hemen arabada babamdan aldığım o biberiye yağını annemin moraran koluna uyguladım aslında nedense bir çok yeri uykuda morarmıştı ben ilk tedaviyi arabamızda uyguladım benim elim uğurlu gelirdi hani çünkü ben bir melektim esasen ( hani henüz küçük çocuklar melek olurlarmış ya o hesap diyelim)
Annemin koluna biberiye yağını uyguladıktan sonra yanmaya başladı annem bu sefer daha çok acı çekiyordu eve gitmeye biraz daha yol vardı annem sancılar içinde resmen acı çekiyordu.
Gözlerim tıpkı bir yağmur birikintisi gibi dolmuştu fakat işin garibi ağlayamıyordum.
ÇÜNKÜ BİR ANNENİN ÇEKTİĞİ ACI BAZEN SENİN DE ACIN OLUR VE SEN BUNU GÖSTEREMEZSİN
SIRF O DAHA ÇOK ÜZÜLMESİN DİYE.
Arabanın arka koltuğunda sessiz hıçkırıklarıma boğulmuştum oysa habersizce...
Nihayet evimize varmıştık
Bu sefer asansör ile çıkmıştık
7. Kata annemin ayakları da morarmıştı çok da basamıyordu esasen. Merdivensiz çıkmak çok daha iyi olacaktı annem için
Evin o bembeyaz kapısının eşiğinden içeriye girmiştik annem babam Ve ben evet babam Ve ben anneme tıpkı bir yardım meleği gibi davranıyorduk ne isterse onu yapıyorduk anneydi sonuçta.
Yalnızca hasta olduğunda bakılmamalıydı.
Babam annemin üzerini değiştirmesine yardım etmek üzere o güzel ve sevgi dolu odalarına gitmişti ben de hemen annemin yerini hazırlamak üzere oturma odamızdaki kanepe de hazırlıyordum yerini.
Oturma odamızda o kadar güzel ki; görülmeye değerdi
Her yeri canlıydı bizim oda ve perdelerimiz ise bembeyazdı sanki bir kuğunun beyazlığındaydı
Görenlerin içini ferahlatıyordu
Kanepemize de bir oturan bir daha kalkamıyordu o kadar rahattı puf koltuklarımız vardı bizim.
İşte ben de bu güzelim puf koltuklarına annem gelip bir güzel uzansın diye çarşaflarımızı serdim ve yastığı da hazırdı sevgili anneciğimin
Babamla beraber oturma odasına gelmişlerdi artık ve mis gibi bir yeri hazırdı can annemin
Annem uzanır uzanmaz onun morluk oluşan her yerine biberiye yağından sürmüştüm.
Ben sürdükçe annem acıyan çığlıklarını atıyordu içimden Dualar okuyordum
"Allahım annem iyi olsun lütfen lütfen lütfen acı çekmesin artık Allahım"
Diye Hem anneme ilacını sürüyordum bir yandan bir yandan ise Dualarımı Sema'ya gönderiyordum
VE BİLİRİM Kİ BİR KARINCANIN DAHİ AYAK SESİNİ DUYAN ALLAH BİZLERİNDE YAKARIŞLARINI DUYARDI ELBET SABRETMEK GEREK SABRETMEK.
Annem iyileşecekti biliyordum ama acılarından sonra çünkü hiç bir sağlık acı çekmeden kazanılamazdı ve yine çünkü
İnsan sağlığının kıymetini hasta olmadan bilemezdi.
İnsan kendine iyi bakmalıydı aslında bir gün Geçmişim Ve Geleceğim
Siz hiç bir nikah masasında terk edildiniz mi?
Hem de çok severek, ya da durun durun daha ileri gitmek gerekirse ona sonsuzum dediğiniz bir adam tarafından terk edildiniz mi?
Evet ben terk edildim.
Anladım ki; sevgiye tok olan bir kalbin hiç olan yarasıymışım.
Böyle olunca da gönüller sevda yokuşunda tam olarak düzlüğe ulaşamıyor.
Her ne ise işte benim hikayem de tam olarak buradan geliyor
Gönül hizasından başlayıp yürek sızında acının en üst mertebesine kadar ulaşıyor. Bu, bu bir nevi işkence gibi işte...
Küçük bir çocuktum esasen hani henüz 7-8 yaşlarında olanından.
Esmer yeşil gözlü saçlarımda şekil önümden çekildi yani o biçimdi işte.
Her sabah o mis gibi uyku kokulu yatağımdan kalkar ne kadar uyumak istesem de okula gitmek zorunda olduğumu bilirdim. Bu yüzden hemen o masmavi banyoya girer güzel bir buz gibi soğuk duşun altına sokulurdum babam tarafından aklımdayken söylemek istedim canım babam hiç üşenmez sabahın o erken saatlerinde uyandırırdı beni.
Bu arada o buz gibi soğuk su demişken anca ayılıyordum biliyor musunuz? yani normalde öyle sırf yüzümü yıkama İle olmuyordu
Kar soğu su paklardı beni anca.
Sonra hemen üzerimi ve saçlarımı kurlar okul formalarımı giyinirdim.
Unutmadan annemin de o papatya kokulu elleri İle bana hazırladığı o mis gibi otlu peynirli poağaçayı yemeden çıkmazdım evden.
Çünkü; babam her akşam işten eve geldiğinde anneme güzelim papatya demetleri getirirdi annemin elleri bu yüzden papatya kokuyor olsa gerekti.
Ah o papatyalar hiç mi seviyor sevmiyor yapılmıyor artık.
Neyse biz acıtmayalım onların canını.
Ben Aytuğ İzmir de yaşıyorum Güzel bir ana okuluna gidiyorum
Karabağ'larda ki Adam Olacak Çocuk isimli muhteşem bir o kadarda anlamlı bir yer burası
İsminden de anlaşılacağı gibi sanırım sevgili Barış Manço anısına yapılmış olsa gerekecek ki bu ismi almış.
Burası her yanı yeşilliklerle dolu bir yer huzur burada sevgi burada yumuşak ve sabır küplü kalpler tam anlamı İle buradaydı.
Babam beni tam da bu güzel okula kayıt etmişti her sabah okula babam bırakırdı hı bir de unutmadan o güzelim siyah spor arabası İle giderdik ne de çok eğlenceliydi bazen sohbet ederdik
Tipik kız muhabbetleri idi işte gerçi o yaşta küçük bir çocuğun özel bir arkadaşı olur mu demeyin bana oluyor ki ne oluyor:)
Ama benim gerçekten yoktu özel bir kız arkadaşım çünkü henüz yeni kayıt olmuştum.
Orada ki öğretmenim bana sınıfımı gösterdiğinde Aman Allahım dedim bu ne güzel sınıf böyle sınıfın kapısından içeriye girer girmez güzel bir koku sarmıştı etrafı bu sanki lavanta kokusuydu ya da yok içeride ki renkli oyun hamur kokularıydı ha bir de o çocuk tebessümlerinin güzelliği İle bütün olmuştu her yer evet tam anlamıyla ben bu okula aşık olmuştum. Çok sevmiştim işte içerisinde ne hayaller kurmuştum çocuk düşleri işte ve bilirim ki her düş içerisinde gerçeklik barındırır eğer sen hayallerinin peşinden koşarsan.
Babam okulumun ilk günü kayıt işlemlerini bitirip bana elveda demek için yanıma gelmişti.
Babam da uzun boylu esmer renkli gözlüydü hafif sakalları vardı
Ben çok severdim onlarla oynamayı
Babam onları kestirdiği zaman ise başka biri gibi görünürdü o zaman ağlardım.
Ne diyordum esasen, babam yanıma geldiğinde
" Oğlum yeni okulun hayırlı olsun burada mutlu olacaksın ve Eminim ki başarıya giden yol buradan geçecek senin için" dedi ve öylece gitmişti babamın elvedası böyleydi ardından ağlamak mı dediniz?
Hayır ben diğer yaşıtlarım gibi salya sümük ağlamayı sevmezdim hem ne öyle ağlamakta neymiş sanki bir ömür boyu hiç anneni babanı göremeyeceksin alt tarafı akşam tekrar evindesin işte.
Benim için yeni insanlarla tanışmak heyecanlıydı yeni yüzler görmek ve yeni sesler duymak yeni, yeni, yeni
Her şeyin yenisi güzeldi işte
Renk verirdi insana cıvıldayan kuşlar misali çünkü onların sesinde de ayrı bir renk kuşağı vardı işte ben de bu güzel sınıfımı güzel çocuk seslerinin renkleri İle donatmak istedim.
ÇÜNKÜ HER SESİN BİR RENGİ VARDI BİLİRİM.
VE BİLİRİM,
YENİDEN DOĞARDI HARFLERLE DONATILAN MELODİLERİN EN ŞEHVETLİSİ.
Benden sonra gelen güzel arkadaşlarım İle tanışma merasimi başlatmıştı sınıf öğretmenim olan Ayşenur Öğretmen
O ne tatlı bir kadındı öyle Nur gibi de yüzü vardı
Her neyse sınıfa sonradan gelen arkadaşlarımla tanışma merasimine az bir süre kalmıştı hepsi de güzel ve akıllı görünüyorlardı.
Sınıfımızın içinde yuvarlak kar beyazı masanın etrafına öğretmenimiz bizi tıpkı bir düzüne gibi dizmişti:)
Masanın ön tarafına minderler konulmuştu ve biz de minderlerin üzerindeydik
Topu havaya atıp isim söyleme oyunumuz başlamıştı böylelikle
Yani bir nevi tanışma merasimine merhaba diyorduk.
Bize topu atmak üzere topu elinde tutan Ayşenur öğretmenimiz birden havaya attı mavi renkli topu herkes hep bir koldan topu tutmaya çalışıyordu ben bunu hep Nikah Masasında Çiçeği atan geline benzetirim onu da herkes tutmaya çalışır ya benimkisi de böyle bir şeydi işte...
UMUTLAR YELKEN AÇAR YA BAZEN KALP DENİZİNE...
İŞTE TAM DA ORADA BİR TAN YERİNE BÜRÜNÜR YÜREĞİNDE Kİ GÖLGELER.
Gölge demişken, peki ya sen hiç bir ağacın altında duruldun mu? Yorgun ve de bezgin bir halde?
Beni sorma işte ben bazen dalgalı olurum bazen ise düz ve derin sularda yol alırım...
Ayşenur Öğretmenimiz mavi renkli topu havaya attığı vakit ilk onu tutan Buket isminde bir kızdı
O güzel eylemi yaptığı an ismini söyledi bazıları söyleyemezdi nedense ismini.
Ama o ismini bir söyleyişi vardı sanki dudakları uçup gidecekti neden söyledin der gibi
Ve ben onun ses tonuna büyülendim öyle bir ses tonuydu ki,
Buğulu bir tondan da öteydi sanki bana aşkını ilan et der gibiydi.
Hayır ben hemen kanmamalıydım bu oyuna sonuçta ben akıllı bir o kadar da olgun bir erkektim
Yaşıma rağmen yaşım küçük olabilir ama aklım öyle değildi.
Gözleri Gökyüzü mavisi idi
Saçları desen bukle bukle kıvır kıvırdı hafifçe de topluydu bu güzel kız. Gülümsemesi ise hafif bir tebessümdü gamze çukurlarına imzamı atmak isterdim.
Onun bir tebessümü Dünyalara bedel olurdu gibi klişe bir söz söylemek istemem çünkü
İçimde oturan aşk kelebeklerini harekete geçirirdi.
VE BAZI KADINLAR BAZI ERKEKLERİN İÇİNDEKİ SEVGİ KANATLARINI KENDİNE DOĞRU ÇEKER...
Herkes isimlerini söyleyip tanışma Merasimi sonunda bittikten sonra Ayşenur öğretmen hepimizi yerlerimize yerleştirmişti
Bir kaç güzel sohbetten sonra öğretmenimiz önlerimize boyama resimlerini önlerimize koymuştu.
Hepimizde farklı farklı resimler vardı kimimiz de bir tavşan resmi kimimizde ise bir kedi resmi
Benim resmim de araba şekli vardı
Buketin Önünde ise tipik çatılı bir ev mevcuttu.
Onunla yan yana oturmuştuk resmi boyarken o güzel sesiyle bir şeyler mırıldanıyordu tam olarak ne söylediğini duymuyordum ama boyama yaparken şarkı söylüyor olsa gerekti. önünde ki şekile şarkı söylerken adapte oluyordu herhalde.
Arada sırada onun resmine bakıyordum evini nasıl boyadığını inceliyordum nasıl olsa bir kız öyle değil mi merak etmiştim açıkçası
Ama birden bakarken yakalandım eyvah dedim o anda...
" Aytuğ! Resmime neden bakıyorsun?"
" hiç canım öylesine işte merak ediyorum evini nasıl boyuyorsun diye yalnızca baktım ve yalnızca iki masum göz"
Hemen Buket resmini kolları İle kapatmıştı.
" Hayır bakma istemiyorum çünkü gözlerin resmimi bozuyor?"
İşte orası benim bitiş noktamdı belki de yep yeni bir yol açmamın bir başlangıcı olacaktı kim bilir öyle değil mi?
ÇÜNKÜ BAZI TİRİPLER ERKEĞİ DAHA BİR AŞKA ÇEKER
KALBİNİN KAR YAĞMIŞ KÖŞESİNE...
" Resmini bozmaz güzel kız aksine daha da çok güzelleştirir çünkü o resim de sen varsın çünkü o kağıda sen değdin boyaların değdi daha da önemlisi kalbin değdi"
" ne diyorsunuz anlamıyorum açıkçası?"
"Şimdi anlamazsın zaten küçük kız ya kalbin büyüyünce anlarsın ya da yüreğinde ki tohumlar yeşerince anlarsın ve anlarsın yeniden asıl sevmenin bedende değil yürekte olduğunun"
Buket'in gözleri önüne sarkmıştı sanki şaşkınlık İle bana bakarken
Hala tanımlıyamamıştı bende ki o güzelim cümlelerin ne demek olduğunu
Aşk işte bazen anlamazsın çünkü aklın kalbine düşman olmuştur sürekli bir savaş halindesindir.
BAZI KADINLARIN KALBİ AŞKA GİDEN YOLCULUĞA KAPALIDIR AZİZİM. SEN ONU AÇMAK İSTERSİN AMA NAFİLE GELİR ÇABALARIN ÇÜNKÜ KALIN BİR ZIRH GİYİNMİŞLERDİR ARTIK.
Aklımdayken tıpkı bir inatçı keçi gibidirler bazen kadınların kalbi...
Ve saatler geçmiş hava kararmaya başlamıştı okuldaki tüm arkadaşlarımın velisi gelmişti kendilerini almaya bir tek ben kalmıştım o sınıfta bir köşe de başımı dizlerimin önüne alıp beklemeye başladım öğretmenim yanıma gelmişti.
"Aytuğ bir sorunun mu var canım?"
"....."
"Aytuğ oğlum iyi misin neden Cevap vermiyorsun bana?"
"....."
" Bak tatlım birazdan baban gelecek üzülme olur mu?"
İçimin fırtınaları kopuyordu oysa
Üzülmek de ne kelimeydi?
Ben o tatlı bir o kadar da güzel bir kızdan ayrı kalacağım için böyle ya içim
Biliyorum size göre nasıl bu yaşta böyle düşünebilir bir anaokul öğrencisi diye sorgulayabilirsiniz
Aşkın yaşı yokmuş ya benimkisi de böyle bir şey işte
Şimdilik plotonik bir aşktan ibaret diyebilirim esasen
Böyle başlar bazı aşkların esareti
ESARETİM OLMAYA VAR MISIN? KORKMA SENİ FAZLA SIKMAYACAM ÇÜNKÜ BİLİRİM HER ŞEYİN FAZLASI ZARARDIR HERKES SENİ ÇOK SEVERKEN BEN SENİ AZAR AZAR SEVİCEM ÇÜNKÜ KALBİMDE BÖYLE BÜYÜYECEKSİN...
Saat bayağı geç olmuştu ve sonunda okula gelmişti babam beni almak için tabi gözlerim kan çanağı ne kadar her yağmur indiğinde yüzüme yıkadıysam da geçmedi bir türlü hıçkıra hıçkıra ağlamıştım çünkü.
Babam kapının eşiğinden girer girmez Ayşenur öğretmen İle beni görmüştü elimden tutuyordu öğretmenim hala üzülme bak baban da geldi diyordu kulağıma fısıldayarak.
Babam, ilk önce öğretmenimle konuşmuş olan biteni öğrenmeye çalışmıştı ama hiç bir şey söylememişti daha doğrusu söyleyememişti sevgili öğretmenim çünkü henüz ben de hiç bir şey söylememiştim
Her ne çocukluk aşkıysa işte bazen boyumuzdan büyük severiz. Severiz sevmesine ama karşılıkta alamayız ya da hiç ummadığımız bir anda alırız
Öyle ya aşk hiç ummadığımız anda başımıza gelen yanmışlıkların çarpımıydı...
çarpılıyorduk, bölünüyorduk, çıkarılıyorduk ve en sonunda toplanıyorduk aşkta bir matematik miydi acaba?
Babam öğretmenimle az da olsa konuşup elimden tuttuğu gibi eve götürmek üzere arabasına bindirmişti.
Ve sohbete yeniden başlıyorduk
Bu soru cevap şeklindeydi.
" Ne oldu oğlum daha okulunun ilk günü nasıl geçti diye sormak isterdim ama o soruyu sorma hevesini kaçırdın bu halin nedir senin?"
" Baba... şimdi söylemesem biraz canım acıyorda"
" neden acıyor oğlum ne oldu söyle artık kızıyorum ama!"
" Olmaz baba olmaz söyleyemem çok içten bir şey bu zamanı gelince tabi ki söyleyeceğim biraz bekle."
" Peki evlat peki umarım mantıklı bir şeydir. Sahi gözlerin neden bu kadar kızarmış senin?"
"........"
Bir müddet sustum konuşamıyordum kalbimin sancısından gözlerimin acısından vaz geçmiştim oysa.
Ama kalbim, susma artık bağır yeter bu kadar sustuğun diye bağırıyordu içimde işte benim biraz da o bağırtı canımı yakıyordu.
KALBİN KONUŞMASI DİYORUM HER ZAMAN BU KADAR CAN YAKAR MI? VEYA BİR KALBİN BAĞIRTISI BU KADAR RAHATSIZ EDER MİYDİ HENÜZ GÜNAHA BULAŞMAMIŞ BİR YÜREĞİ?
Arabada giderken babam bir radyo kanalına eli gitmişti.
Şarkı çalıyordu ne tür bir şarkı olduğunu bilmediğim ve sözlerinin anlamlarını bilmediğim bir şarkı türüydü bu fakat her nedense müzik tınısı hoş geliyordu kulağıma
Zira sözleri henüz kalbime zerk etmemiş bir şarkı türündendi
Trafik yine çok kalabalıktı kaza yapmaya ramak vardı bir de yağmur eklendi eyvah dedim baba Trafiğe kitlendik saatte çok geç oldu annem de uyumuştur tabi bu saatte bekler mi kadın cağız?
" bir şey olmaz oğlum biz rahatsız etmeden gireriz eve uyuruz mis gibi ve sabah olunca da Babaoğul seninle kahvaltı hazırlarız olur mu?"
"Aaa neden olmasın?"
Sevinmiştim
Sonunda eve varabilmiştik o kadar yağmura rağmen.
Buraya kadar gelmişken söylemek istedim . Biz İzmir Bornova İsmet Bey evlerinde oturmaktayız.
Zaten eve gidene kadar babam akla karayı seçmişti o kadar yağmur varken.
Arabadan inmiştik alelacele neyseki yağmur az da olsa durağanlamıştı çiselemeye başlamıştı.
Apartmana girdik ve asansör yerine merdiven İle çıkmıştık çünkü asansör kullanmak tembellerin işiydi:)
Tabi bunların arasında hasta olup çıkamayan teyzelerimiz amcalarımızda yok değiller hani
Biz 7. Katta oturuyorduk ve nihayetinde babam ve ben evimizin kapısının önüne gelmiştik. Annemin uyanmamasına o kadar çok dikkat etmiştik ki hani kapıdan direkt girebilme özelliğimiz olsa bu kadar olurdu.
Anahtarı kapı deliğine o kadar sessizce sokmuştuk ki annem top atsalar uyanmazdı hırsızın girebilmesi an meselesi idi
Yani biz eninde sonunda içeriye girmiştik. Annemden çok garip sesler geliyordu.
Bu sesler öyle acayipti ki,
Sanki annemi boğazlıyorlardı
İçeride neler oluyordu ki?
Eve girer girmez babam ve ben annemin odasına hücum ettik.
Annem nefes almakta zorlanıyordu uykusunda biri onu zorluyordu sanki her hangi bir şeyi yapma konusunda
Aman Allahım ne oluyordu annem ciddi ciddi morarıyordu.
Babam telaş içinde annemi uyandırmaya çalışıyordu.
" Mehtap uyan uyan çok korkuyoruz lütfen uyan"
Bir ara annem gözlerini açar gibi oldu... sanki bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama pekte anlaşılamıyordu doğrusu.
Kekeliyordu biraz da.
" T-t-Turgut N-n-neler oluyor bana? Ç-ç-çok kötü hissediyorum kendimi Her yerim morartı içerisinde dövdüler beni."
"Kim dövdü seni ne oldu anlat bana? Merak etme iyi olacaksın ve hemen hastaneye gideceğiz" Der demez hemen babam annemi kucağına alıp evden Hep beraber dışarıya çıkmıştık Alel acele.
Babam hemen arabasının sağ taraftaki kapısını açıp annemi yanına bindirip emniyet kemerini de takmıştı daha sonra babam da direksiyon koltuğuna binmişti ben tabi arka koltuktayım
Merak Ve korku içerisinde olacakları beklemekteydim
Trafik her zamankinden daha çok kalabalıktı gitmemiz uzun sürüyordu annem sanki ölecek gibiydi. Ama ben kötü düşünmek istemiyordum hem de hiç çünkü annemdi o benim.
Uzun trafik geçişlerinden sonra sonunda İzmir Ege Üniversitesi hastanesine varmıştık ve hemen hastanenin acil bölümüne yetiştirmek zorundaydık
Neyse ki o an hastane tahmin ettiğimiz kadar kalabalık değildi.
Acilde ki güzel bir o kadarda anlayışlı bir doktora denk geldik evet buna sevinmeliydim çünkü bazı doktorlar hiç de öyle olmuyorlar.
Doktorumuzun ismi sevildi ne kadar da güzel bir isimdi öyle
Kıvırcık saçlı ve hafif de toplu bir yapısı vardı.
Doktorumuz bizi hiç bekletmeden odasına aldı ve tüm annemle olan rahatsızlıkları anlattık o kadar sakin dinliyordu ki bizi sanki kırılacaktı.
Annemse ağrılar içerisinde kıvranıyordu.
Derdimizi anlattığımızda
Doktor; bu beğindeki Fazla elektiriten olabileceğini açıklamıştı.
Bunun üzerine doğal tedavi yöntemleri uygulamamız İçin bize bir kaç bilgi vermişti
Biberiye yağının çok iyi gelebileceğini söylemişti bize, ayrıca biberiye yağının da kesiklere, ağrılara Ve morluklara da iyi geleceğini beyan etmişti.
İki saat sürdükten sonra sanki hiç daha önceden morarmamış gibi oluyordu o kadar iyi gelecekti bu ilaç deneyecektik biz de pek tabi.
Doktorun yanından kalktıktan sonra hemen oradaki yakın bir eczaneye gittik burası park Eczanesi idi biberiye yağını buraya sorduğumuzda yalnızca bir tane kaldığını söylemişlerdi bize ve biz de hemen aldık
Acildi tabi işimiz çok daha önemli hastalıklara davetiye çıkmaması İçin...
Hava kararmıştı evin yolunu tutmuştuk trafik desen biraz azalmıştı o da güzel şansımızdan olsa gerekti.
Anneme hemen arabada babamdan aldığım o biberiye yağını annemin moraran koluna uyguladım aslında nedense bir çok yeri uykuda morarmıştı ben ilk tedaviyi arabamızda uyguladım benim elim uğurlu gelirdi hani çünkü ben bir melektim esasen ( hani henüz küçük çocuklar melek olurlarmış ya o hesap diyelim)
Annemin koluna biberiye yağını uyguladıktan sonra yanmaya başladı annem bu sefer daha çok acı çekiyordu eve gitmeye biraz daha yol vardı annem sancılar içinde resmen acı çekiyordu.
Gözlerim tıpkı bir yağmur birikintisi gibi dolmuştu fakat işin garibi ağlayamıyordum.
ÇÜNKÜ BİR ANNENİN ÇEKTİĞİ ACI BAZEN SENİN DE ACIN OLUR VE SEN BUNU GÖSTEREMEZSİN
SIRF O DAHA ÇOK ÜZÜLMESİN DİYE.
Arabanın arka koltuğunda sessiz hıçkırıklarıma boğulmuştum oysa habersizce...
Nihayet evimize varmıştık
Bu sefer asansör ile çıkmıştık
7. Kata annemin ayakları da morarmıştı çok da basamıyordu esasen. Merdivensiz çıkmak çok daha iyi olacaktı annem için
Evin o bembeyaz kapısının eşiğinden içeriye girmiştik annem babam Ve ben evet babam Ve ben anneme tıpkı bir yardım meleği gibi davranıyorduk ne isterse onu yapıyorduk anneydi sonuçta.
Yalnızca hasta olduğunda bakılmamalıydı.
Babam annemin üzerini değiştirmesine yardım etmek üzere o güzel ve sevgi dolu odalarına gitmişti ben de hemen annemin yerini hazırlamak üzere oturma odamızdaki kanepe de hazırlıyordum yerini.
Oturma odamızda o kadar güzel ki; görülmeye değerdi
Her yeri canlıydı bizim oda ve perdelerimiz ise bembeyazdı sanki bir kuğunun beyazlığındaydı
Görenlerin içini ferahlatıyordu
Kanepemize de bir oturan bir daha kalkamıyordu o kadar rahattı puf koltuklarımız vardı bizim.
İşte ben de bu güzelim puf koltuklarına annem gelip bir güzel uzansın diye çarşaflarımızı serdim ve yastığı da hazırdı sevgili anneciğimin
Babamla beraber oturma odasına gelmişlerdi artık ve mis gibi bir yeri hazırdı can annemin
Annem uzanır uzanmaz onun morluk oluşan her yerine biberiye yağından sürmüştüm.
Ben sürdükçe annem acıyan çığlıklarını atıyordu içimden Dualar okuyordum
"Allahım annem iyi olsun lütfen lütfen lütfen acı çekmesin artık Allahım"
Diye Hem anneme ilacını sürüyordum bir yandan bir yandan ise Dualarımı Sema'ya gönderiyordum
VE BİLİRİM Kİ BİR KARINCANIN DAHİ AYAK SESİNİ DUYAN ALLAH BİZLERİNDE YAKARIŞLARINI DUYARDI ELBET SABRETMEK GEREK SABRETMEK.
Annem iyileşecekti biliyordum ama acılarından sonra çünkü hiç bir sağlık acı çekmeden kazanılamazdı ve yine çünkü
İnsan sağlığının kıymetini hasta olmadan bilemezdi.
İnsan kendine iyi bakmalıydı aslında bir gün
Hastalanacağını bile bile hem de.
Ve bizler bazen öyle bir yaşam tarzı sürüyoruz ki hiç hasta olmayacakmışız gibi.
Kendimizi olduğumuzdan çok iyi hissettiğimiz anda hastalık gelir kapımızı çalar aslında.
Bu bir nevi Allah'ın bize bahşettiği ölüm gibi evet ölüm de onun bir emriydi aslında ama İnsanlar hiç farkında olmuyordu.
Ölümün ö harfini duydukları anda bulundukları ortamdan hemen tabanvay yapmaya hazırlanırlardı
Öyle bir şey olmuştu ki o kelime bize artık bir korkuluk haline gelmişti.
Her hale hazır ve temkinli olmak gerekiyordu.
Her ne ise işte bu arada cümlelerimin içinde ve bu satırlar üzerinde sizleri kırdıysam özür dilerim.
Babam da bu arada anneme su getiriyordu onun da içinde ki kötülükler bir an önce eriyip son bulsun diye. Öyle de güzel bir inanışa sahip babam.
Babam annemin her istediğini yapmaya hazır ve nazırdı annem her ne isterse yapıyordu gecenin bir saati olsa da. Annem'in canı o gün her ne hikmetse domates çorbası istemişti babam da evi gecenin bilmem kaçında kol açan edip hemen malzemeleri bulmuş Ve yapmaya başlamıştı.
Annem bulunduğu o oturma odasının kanepesinden
Seslenmişti.
" Turgut ne zaman hazır olur çorbam?" Belli ki ya çok acıkmıştı ya da ona içirilecek elin çok iyi geleceğine inanıyordu çünkü o Babamdı.
Annem az da olsa konuşmaya başlamıştı ağrıları da çorba kokusundan birazcık dinmiş miydi ne?
" çok az kaldı hayatım sen yeter ki iyi ol ve sen yeter ki eski sağlığına kavuşabil ve sımsıkı ona sarıl hem oğlumuzun da sana ihtiyacı var benim de hı bak şimdi oldu hemen getiriyorum sana ellerimle içireceğim"
Annem bu cümleleri kulakları İle duyunca daha bir iyi olmaya başladı aşk tohumları filizleniyor muydu ne yoksa?:)
AŞK İŞTE BAZEN YA ÖLMEK ÜZERE OLAN BİR KADINI AYAĞA KALDIRIR YA DA PASLANMIŞ VE ARTIK ÇÜRÜMEYE YÜZ TUTMUŞ BİR İLİŞKİYİ YENİDEN DOĞURUR ADINA DA AŞK DOĞUMU DENİR.
Tane tane tohumlar saçarsın kalbe orada ki yerin büyüsün büyüsün daha da büyüsün diye o kadar büyüsün ki yerini kimseler alamasın diye.
Babam annemi bu denli çok seviyordu işte.
Çünkü hastalıkta da sağlıkta da beraber olmaya içten ve gerçek bir yürekten yemin etmiş insanlardı onlara öyle güzel bakardım ki hayalini kuramayacağım şeyler olmazdı.
Babam anneme her çorbayı içirdiğinde sesi değişikliğe uğruyordu yani eskisinden çok daha iyi oluyordu.
Babam bunun Sevinci İle yaşardı.
Ben dahi çok sevindim ve şaşırdım.
Babam o gece durdu durdu söylemek istediğini söyledi sonun da.
Beni bir köşeye çekti ben de "hayırdır baba ne oldu acaba?" Dedim
Ve cevap herkesin bildiği gibi işte isterseniz okumayın bile serbestsiniz çünkü çok klasik olacak:)
"Yarın okulun var oğlum hadi daha fazla oturma annen hasta diye okuldan kaytarmana izin veremem!"
"YAaa Babam bunu bana yapmazsın değil mi? Ne olur annemin yanında durayım belki ona çok iyi Geleceğim bilemeyiz ki?"
" olmaz oğlum yarın okulun var hem erkende uyanıyorsun daha fazla laf üretme de odana gidip uyu"
" Baba yaaa iyi tamam o zaman iyi geceler"
Evet benim babam da aynı sizinkiler gibiydi odama gittiğim an hemen uyumam lazımdı
Yoksa babam gelip kontrol edecekti.
Ben tabi hemen odama gidip üzerime o tatlı tıpkı bir uyku tulumunu andıran pijamamı giyinip ılık yatağıma girdim ve uyudum resmen gözlerim kapalıydı ama gerçekte uyumuyordum işte o an babam içeriye girdi ve o klasik an yaşandı.
" Aytuğ hala uyumadın mı?"
"...."
Gözlerim kırpılıyordu.
" Hadi hemen uyu yarın yine seni ben kaldırıp o soğuk suyun altına sokacağım"
Bu cümleyi duyar duymaz hemen gözlerim rüyalar alemine dalmıştı.
Duymuştum o soğuk suyun sesini
Babam annem İle biraz daha ilgilenmişti geç saatlere kadar ne olur ne olmaz diye yanında durmuştu.
Birbirlerine sevgi ile bakıyorlardı
Sanki annem gidecek gibiydi bunu hislerimin derin yankısı bana anlatıyordu sessiz sedasız izliyordum olacakları.
Nihayet annem ve babam da odalarına çıkıp uykuya dalmaya gitmişlerdi.
Sabah olup uyandığımız da ilk olarak babam annemi kontrol etmişti o güzel pamuk elini annemin nur yüzüne koyup dinliyordu teninin nefesini ve sesini çünkü o gün sevgili karıcığı ne kadar iyiyse ne kadar hayat hala varsa sevgisinde yüreğinde ve kalbinde kocası da ona o kadar ilaç oluyordu tıpkı o sabahın güneş doğumu gibi tıpkı sabahların bir anlamı olduğu gibi ve tıpkı uçan Kırlangıçların da sesleri huzur verdiği gibi...
BAZI SABAHLAR AYDINLIK OLMAZDI ÖNEMLİ OLAN İÇİNDEKİ AYDINLIĞI ORTAYA ÇIKARMANDI HER NE DURUMDA OLURSAN OL ZORLUKLARLA SAVAŞARAK DİKENLERİN İÇİNDE GÜLÜ ORTAYA ÇIKARMANDA İDİ EN GÜZEL GÜÇ
Evet annem yaşıyordu babam rahat bir oh çekti tabi ki şükür demeliydi şükür çünkü annem öyle bir hasta olmuştu ki her an bir şey olacakmış gibi her an ölecekmiş gibi.
Ne zordur öyle değil mi?
Her an öleceğimizi bilip ona göre yaşamamak bu bir nevi kanser hastalığı gibiydi...
Babam daha sonra yanıma geldi o mis gibi uyku kokulu odamın kapısını açtı açar açmaz ben tabi hala uyku prensi herhalde arkamda pireler uçuşuyordur:)
Adımını kapımı açar açmaz odamın içine attı ve başladık tekrar uyandırılmaya
" Günaydınlar yakışıklı prens odana güneşin sevgi Işıkları giriyor bu gün belki de güneş senin için doğuyor uyan artık uyan"
" ımm Yaa sabah oldu değil mi peki ben uyuyayım daha"
"Bak benimle nasıl da dalga geçiyor peki anlaşıldı"
Anlamıştım anlayacağımı ve hemen yatağımdan zıpladım tıpkı çizgi filimlerdeki gibi ama babama yetmemişti benim uyanmam hemen buz gibi suyun altına sokuldum biraz Aman Allahım bu soğuk neydi tir tir titriyordum bu soğuk nasıl oluyordu böyle
Hoş öyle bir soğuktu ki o banyoda donup kalsan yeriydi yani.
En nihayetinde babam amacına ulaşmış ve yapacağını yapmıştı ben de donarak üzerimi giyinmiş Az da olsa babamın hazırladığı o güzel sucuklu yumurtalı kahvaltımı yapmıştım yanına da portakal suyu oh mis gibiydi.
Saat 8:30 eyvah hafiften geç mi kalmıştım ne serviste aşağıda dat babam dat " Tamam yaaa iniyorum aşağıya işte biraz daha bekleyin ne oluyor yani?"
Diye kendi kendime söylenmiştim.
İki dakikada mavi kot pantolonumu ve üzerine de kırmızı bluzümü giyinip ardından saçlarıma şekilini vermeye çalışıyordum fakat bir türlü istediğim şekli almıyordu nasıl olurdu ama ben hep güzel yapardım oysa. Uzun uğraşlar sonucu sonunda da saçlarıma şekil verebilmiştim bu sefer her zamankinden çok daha güzeldi.
Ah Ah kızların makyajı bir bizim saçları şekle girmesi iki
Zaten daha tövbe kızlar neden bu kadar geç hazırlanır ki diye bir cümle kurmam:) onlar çok ayrı çünkü bir yere gidecekleri zaman hangi kıyafeti nasıl giyinmeliyim diye gün boyu düşünüp dururlar bir saç bir de makyaj o hoooo düşün de düşün çoook uzun iş.
Her neyse sonunda ben ayakkabılarımı giyinmiş kapının önünde bu sefer babamı bekliyordum kendisi beni servise bindirecekti sağolsun babam servisime bindirmeden rahat edemezdi babam da uzun yapılı ve de güzel ve de alımlı giyimi İle yanıma geldi beraber indik servimize doğru oradan yolcu etti beni artık alışmıştım gerçi önceleri de ağlamamıştım ki beni okula ilk kaydımı yaptırdığında
Nihayet okul servisime binmiştim
Serviste olan tüm arkadaşlarım nedense enerji doluydular sanki bıraksan okula gidene kadar kah kaha İle güleceklerdi çok merak ettim neydi bu güzel enerjinin sebebi. Hemen pencere kenarında oturan Sevgili bir o kadar da tatlı olan Buket arkadaşımın yanına oturdum ve onun gözlerinin içine baktım o güzel ve de anlamlı Gök Yüzü Mavisi olan gözlerini benden kaçırıyordu yüzünde bir utanma belirtisi vardı ben her baktığımda yanakları al al olup kızarıyordu işte ben bu tatlı utanmayı çok seviyordum çünkü, asıl o zaman bir kızın yanaklarında küllerin yerine güller açar...
Gözlerini benden kaçırırken yüzünü o minik ve heyecandan terli elleri ile kapatıyordu aşık mı oluyordum ne? Gerçekten miydi bu? Ne yani şimdi miydi? Sırası mıydı? Aman Allahımdı hı bir de kalbimin atması kalmıştı öyle böyle değildi bu ağzımdan değil kuşağımdan kalbim fırlayıp bir daha hiç gelmeyecek gibi atıyordu.
Sormalıydım bu güzel enerjinin ve heyecanın neden olduğunu.
"Şeeey Günaydın Merhaba nasılsın Buket?"
" Günaydın teşekkür ederim iyiyim sen nasılsın Aytuğ?"
Nasılsın mı? Altuğ mu bir de böyle işveli cilveli ne oluyordu bana böyle bilerek mi yapıyordu bunu?
Özel bir şey mi vardı? Hemen konuşmama devam etmeliydim.
" Çok teşekkür ediyorum ben de çok iyiyim bir şey sormak istiyorum servise biner binmez ikilem de kaldım da herkeste bir heyecan sende de var nedir bu neyin anlamı?"
" Aaa rica ederim Aytuğ söyleyemem açıkçası"
" Neden ama ne oluyor ki? Neden söyleyemezsin?"
" okulda görürsün işte"
Nasıldı ki? Anlayamamıştım ne olacaktı? En iyisi öylece Sevgili Ve can arkadaşım Buket'in yanında oturmaktı ve sabır İle beklemekti aynen de böyle yapıyordum
Saat Yeni 9:30 olmuştu okula çok az kalmıştı herkesin elinde beslenme çantaları mis gibi poaça kokuları yayılıyordu zeytinli mi dersin Peynirli mi dersin artık ne ararsan vardı bir de şu yuvarlak küncülü kuru pastalardan aman Allah'ım ben onları çok severdim ki.
Nihayet Adam olacak çocuk tabelası görünmüştü ve hemen servisten inmiştik ben o servisten inerken bir parfüm kokusuna aşina olmuştu ki burnum bu nedir Allah'ım dedim okyanusu mu döktü üzerine bu kız nasıl böyle güzel kokar dedim bir küçük kız bu kadar parfümü doldurur mu o ufacık bedene? Bu nasıl bir şeydi böyle pek anlam verememiştim doğrusu
Herkes sınıfa doğru mutluluklar İle güle oynaya koşuyorlardı yine çok merak ediyordum doğrusu merakın sebebi halini.
Herkes o güzel sınıfa her yeri boya kokan sınıfa girmişti herkes yerini almıştı pek tabi öğretmeniz sınıfa girdiğinde ap ayrı bir hava almıştı o güzelim sınıfın içini siyah uzun elbise ve üzerine mor renginde bir açık mor renginde kolye Ayşenur öğretmenimiz bu gün çok şıktı doğrusu git gide daha çok merak ediyordum herkesin bildiğini ben mi bilmiyordum ama nedendi bu? Anlamış değildim açıkçası
İsmi gibi kendisi de Nur ve güzel yüzlü Ayşenur Öğretmenimi hazır biz de sınıftayken önce oradaki fısıltıları susturmak istiyordu o inçe tükenmez kalemini masasına vurdu ve sınıfta büyük sessizlik
"Günaydınlar güzel ve sevgili öğrencilerim hepiniz de bir enerji bir mutluk seziyorum yüzlerinizde her daim olsun bu güzel mutluluk"
Öğrenciler,
" Günaydınlar sevgili güzel öğretmenimiz"
( okuldaki minik öğrencilerden bir tanesi)
Murat, " Bu gün herkesin de bildiği gibi çok güzel ve de özel bir gün olacak"
Aytuğ aval aval ortalığa bakıyordu ne demek oluyordu bu şimdi? Neyin nesiydi?
Buket'in yüzün de güller açıyordu adeta
O da gayet şıktı beyaz bir pembe ve kısa bir bulüz altına da bembeyaz bir pantolon çok hafif bir makyajı İle okuldaydı karşısında duruyordu işte
"Buket neler oluyor burada bana da anlatır mısın?"
" hiç bir şeyin olduğu yok yalnızca basit bir Doğum günü işte"
Buket bunu küçümser gibi söylemişti
Neden bu şekilde söylediğine anlam verememiştim açıkçası
" nasıl yani senin şimdi bu gün doğduğun gün mü?"
" evet aynen öyle"
" neden haberim olmaz ki?"
" hiiç bilemicem artık"
Bir dakika ben şimdi aşık mı oluyorum nasıl yani bir Doğum gününü duyamayacak kadar mı?
Bu söylenmiş miydi?
Hayır canım söylenmiş olamazdı mutlaka duyardım söylense.
O sırada herkes kendi sırasına oturmuş Ayşenur öğretmeni dinler bir şekilde herkes ona odaklanmıştı çünkü söyleyecekleri vardı.
" sevgili arkadaşlar bu gün bildiğiniz üzere sizlere de önceden bahsettiğim gibi bu gün Buket arkadaşımızın Doğum günü şimdi tüm getirdiğiniz yiyecek ve içecekleri çıkartabilirsiniz çantalarınızdan"
Pastalar getirilmiş mumlar söndürülmüştü.
Her ağızdan bir sevinme sesleri herkes Buket'e sarılıyor ve öpüyorlardı onu.
Sınıftaki herkes sırası İle hediye veriyordu.
İlk Murat hediye vermişti Ona
İlk hediyesi pastel boyaları idi
Buket buna çok sevinmişti yeni çizdiği resimleri artık bu boyalar İle boyayacaktı Buket'in resim çıizme yeteneğinde yok değildi hani o yaşta bu yetenek nereden gelirdi ki?
İkinci hediyesi Seraptandı serap da Buket'in çok iyi arkadaşı idi.
Ona içi gül kokulu bir çanta hediye etmişti. Buket bunu görünce çok sevinmişti hele de çantanın İçinden gelen gül kokuları onu daha çok mest etmişti nedense.
Serap, isminden de anlaşılacağı üzere rüya gibi bir kızdı.
Esmer ama gözleri bir harika maviydi gökyüzü gibiydi bir bakan o gökyüzüne teslim olmak isterdi.
Yaşlar küçüktü ama aşık olmalarda laf söz dinlemezdi.
Aytuğ tüm her şeye göğüs gerercesine rahat olmaya çalışıyordu her ne kadar değilse de. Çünkü artık aşık olmuştu Buket'e ona bunu henüz söylemeyecekti.
Hiç Zamanı da değildi halbu ki
Biraz beklemeliydi kalbinin kelebeklenmesine biraz ara vermeliydi bu hali çok hoşuna gidiyordu ama bir yerde dur demeliydi.
AŞK BELİRTİSİ İŞTE BAZEN ÇİÇEK AÇAR RUHUNUN EN ORTA YERİNDE BAZEN İSE KALBİN KELEBEKLEŞİR NEYE UĞRADIĞINI ŞAŞIRIRSIN.
VE BEN GÖM DİYORUM HİSLERİNİ GÖM ÇÜNKÜ ÇIKTIĞI ZAMAN ZİYANA UĞRAR TÜM SATIRLARA ASILMIŞ CÜMLELER.
( bir anaokulunda neler yapılır neler öğrenilir araştır ve devam et)
Hastalanacağını bile bile hem de.
Ve bizler bazen öyle bir yaşam tarzı sürüyoruz ki hiç hasta olmayacakmışız gibi.
Kendimizi olduğumuzdan çok iyi hissettiğimiz anda hastalık gelir kapımızı çalar aslında.
Bu bir nevi Allah'ın bize bahşettiği ölüm gibi evet ölüm de onun bir emriydi aslında ama İnsanlar hiç farkında olmuyordu.
Ölümün ö harfini duydukları anda bulundukları ortamdan hemen tabanvay yapmaya hazırlanırlardı
Öyle bir şey olmuştu ki o kelime bize artık bir korkuluk haline gelmişti.
Her hale hazır ve temkinli olmak gerekiyordu.
Her ne ise işte bu arada cümlelerimin içinde ve bu satırlar üzerinde sizleri kırdıysam özür dilerim.
Babam da bu arada anneme su getiriyordu onun da içinde ki kötülükler bir an önce eriyip son bulsun diye. Öyle de güzel bir inanışa sahip babam.
Babam annemin her istediğini yapmaya hazır ve nazırdı annem her ne isterse yapıyordu gecenin bir saati olsa da. Annem'in canı o gün her ne hikmetse domates çorbası istemişti babam da evi gecenin bilmem kaçında kol açan edip hemen malzemeleri bulmuş Ve yapmaya başlamıştı.
Annem bulunduğu o oturma odasının kanepesinden
Seslenmişti.
" Turgut ne zaman hazır olur çorbam?" Belli ki ya çok acıkmıştı ya da ona içirilecek elin çok iyi geleceğine inanıyordu çünkü o Babamdı.
Annem az da olsa konuşmaya başlamıştı ağrıları da çorba kokusundan birazcık dinmiş miydi ne?
" çok az kaldı hayatım sen yeter ki iyi ol ve sen yeter ki eski sağlığına kavuşabil ve sımsıkı ona sarıl hem oğlumuzun da sana ihtiyacı var benim de hı bak şimdi oldu hemen getiriyorum sana ellerimle içireceğim"
Annem bu cümleleri kulakları İle duyunca daha bir iyi olmaya başladı aşk tohumları filizleniyor muydu ne yoksa?:)
AŞK İŞTE BAZEN YA ÖLMEK ÜZERE OLAN BİR KADINI AYAĞA KALDIRIR YA DA PASLANMIŞ VE ARTIK ÇÜRÜMEYE YÜZ TUTMUŞ BİR İLİŞKİYİ YENİDEN DOĞURUR ADINA DA AŞK DOĞUMU DENİR.
Tane tane tohumlar saçarsın kalbe orada ki yerin büyüsün büyüsün daha da büyüsün diye o kadar büyüsün ki yerini kimseler alamasın diye.
Babam annemi bu denli çok seviyordu işte.
Çünkü hastalıkta da sağlıkta da beraber olmaya içten ve gerçek bir yürekten yemin etmiş insanlardı onlara öyle güzel bakardım ki hayalini kuramayacağım şeyler olmazdı.
Babam anneme her çorbayı içirdiğinde sesi değişikliğe uğruyordu yani eskisinden çok daha iyi oluyordu.
Babam bunun Sevinci İle yaşardı.
Ben dahi çok sevindim ve şaşırdım.
Babam o gece durdu durdu söylemek istediğini söyledi sonun da.
Beni bir köşeye çekti ben de "hayırdır baba ne oldu acaba?" Dedim
Ve cevap herkesin bildiği gibi işte isterseniz okumayın bile serbestsiniz çünkü çok klasik olacak:)
"Yarın okulun var oğlum hadi daha fazla oturma annen hasta diye okuldan kaytarmana izin veremem!"
"YAaa Babam bunu bana yapmazsın değil mi? Ne olur annemin yanında durayım belki ona çok iyi Geleceğim bilemeyiz ki?"
" olmaz oğlum yarın okulun var hem erkende uyanıyorsun daha fazla laf üretme de odana gidip uyu"
" Baba yaaa iyi tamam o zaman iyi geceler"
Evet benim babam da aynı sizinkiler gibiydi odama gittiğim an hemen uyumam lazımdı
Yoksa babam gelip kontrol edecekti.
Ben tabi hemen odama gidip üzerime o tatlı tıpkı bir uyku tulumunu andıran pijamamı giyinip ılık yatağıma girdim ve uyudum resmen gözlerim kapalıydı ama gerçekte uyumuyordum işte o an babam içeriye girdi ve o klasik an yaşandı.
" Aytuğ hala uyumadın mı?"
"...."
Gözlerim kırpılıyordu.
" Hadi hemen uyu yarın yine seni ben kaldırıp o soğuk suyun altına sokacağım"
Bu cümleyi duyar duymaz hemen gözlerim rüyalar alemine dalmıştı.
Duymuştum o soğuk suyun sesini
Babam annem İle biraz daha ilgilenmişti geç saatlere kadar ne olur ne olmaz diye yanında durmuştu.
Birbirlerine sevgi ile bakıyorlardı
Sanki annem gidecek gibiydi bunu hislerimin derin yankısı bana anlatıyordu sessiz sedasız izliyordum olacakları.
Nihayet annem ve babam da odalarına çıkıp uykuya dalmaya gitmişlerdi.
Sabah olup uyandığımız da ilk olarak babam annemi kontrol etmişti o güzel pamuk elini annemin nur yüzüne koyup dinliyordu teninin nefesini ve sesini çünkü o gün sevgili karıcığı ne kadar iyiyse ne kadar hayat hala varsa sevgisinde yüreğinde ve kalbinde kocası da ona o kadar ilaç oluyordu tıpkı o sabahın güneş doğumu gibi tıpkı sabahların bir anlamı olduğu gibi ve tıpkı uçan Kırlangıçların da sesleri huzur verdiği gibi...
BAZI SABAHLAR AYDINLIK OLMAZDI ÖNEMLİ OLAN İÇİNDEKİ AYDINLIĞI ORTAYA ÇIKARMANDI HER NE DURUMDA OLURSAN OL ZORLUKLARLA SAVAŞARAK DİKENLERİN İÇİNDE GÜLÜ ORTAYA ÇIKARMANDA İDİ EN GÜZEL GÜÇ
Evet annem yaşıyordu babam rahat bir oh çekti tabi ki şükür demeliydi şükür çünkü annem öyle bir hasta olmuştu ki her an bir şey olacakmış gibi her an ölecekmiş gibi.
Ne zordur öyle değil mi?
Her an öleceğimizi bilip ona göre yaşamamak bu bir nevi kanser hastalığı gibiydi...
Babam daha sonra yanıma geldi o mis gibi uyku kokulu odamın kapısını açtı açar açmaz ben tabi hala uyku prensi herhalde arkamda pireler uçuşuyordur:)
Adımını kapımı açar açmaz odamın içine attı ve başladık tekrar uyandırılmaya
" Günaydınlar yakışıklı prens odana güneşin sevgi Işıkları giriyor bu gün belki de güneş senin için doğuyor uyan artık uyan"
" ımm Yaa sabah oldu değil mi peki ben uyuyayım daha"
"Bak benimle nasıl da dalga geçiyor peki anlaşıldı"
Anlamıştım anlayacağımı ve hemen yatağımdan zıpladım tıpkı çizgi filimlerdeki gibi ama babama yetmemişti benim uyanmam hemen buz gibi suyun altına sokuldum biraz Aman Allahım bu soğuk neydi tir tir titriyordum bu soğuk nasıl oluyordu böyle
Hoş öyle bir soğuktu ki o banyoda donup kalsan yeriydi yani.
En nihayetinde babam amacına ulaşmış ve yapacağını yapmıştı ben de donarak üzerimi giyinmiş Az da olsa babamın hazırladığı o güzel sucuklu yumurtalı kahvaltımı yapmıştım yanına da portakal suyu oh mis gibiydi.
Saat 8:30 eyvah hafiften geç mi kalmıştım ne serviste aşağıda dat babam dat " Tamam yaaa iniyorum aşağıya işte biraz daha bekleyin ne oluyor yani?"
Diye kendi kendime söylenmiştim.
İki dakikada mavi kot pantolonumu ve üzerine de kırmızı bluzümü giyinip ardından saçlarıma şekilini vermeye çalışıyordum fakat bir türlü istediğim şekli almıyordu nasıl olurdu ama ben hep güzel yapardım oysa. Uzun uğraşlar sonucu sonunda da saçlarıma şekil verebilmiştim bu sefer her zamankinden çok daha güzeldi.
Ah Ah kızların makyajı bir bizim saçları şekle girmesi iki
Zaten daha tövbe kızlar neden bu kadar geç hazırlanır ki diye bir cümle kurmam:) onlar çok ayrı çünkü bir yere gidecekleri zaman hangi kıyafeti nasıl giyinmeliyim diye gün boyu düşünüp dururlar bir saç bir de makyaj o hoooo düşün de düşün çoook uzun iş.
Her neyse sonunda ben ayakkabılarımı giyinmiş kapının önünde bu sefer babamı bekliyordum kendisi beni servise bindirecekti sağolsun babam servisime bindirmeden rahat edemezdi babam da uzun yapılı ve de güzel ve de alımlı giyimi İle yanıma geldi beraber indik servimize doğru oradan yolcu etti beni artık alışmıştım gerçi önceleri de ağlamamıştım ki beni okula ilk kaydımı yaptırdığında
Nihayet okul servisime binmiştim
Serviste olan tüm arkadaşlarım nedense enerji doluydular sanki bıraksan okula gidene kadar kah kaha İle güleceklerdi çok merak ettim neydi bu güzel enerjinin sebebi. Hemen pencere kenarında oturan Sevgili bir o kadar da tatlı olan Buket arkadaşımın yanına oturdum ve onun gözlerinin içine baktım o güzel ve de anlamlı Gök Yüzü Mavisi olan gözlerini benden kaçırıyordu yüzünde bir utanma belirtisi vardı ben her baktığımda yanakları al al olup kızarıyordu işte ben bu tatlı utanmayı çok seviyordum çünkü, asıl o zaman bir kızın yanaklarında küllerin yerine güller açar...
Gözlerini benden kaçırırken yüzünü o minik ve heyecandan terli elleri ile kapatıyordu aşık mı oluyordum ne? Gerçekten miydi bu? Ne yani şimdi miydi? Sırası mıydı? Aman Allahımdı hı bir de kalbimin atması kalmıştı öyle böyle değildi bu ağzımdan değil kuşağımdan kalbim fırlayıp bir daha hiç gelmeyecek gibi atıyordu.
Sormalıydım bu güzel enerjinin ve heyecanın neden olduğunu.
"Şeeey Günaydın Merhaba nasılsın Buket?"
" Günaydın teşekkür ederim iyiyim sen nasılsın Aytuğ?"
Nasılsın mı? Altuğ mu bir de böyle işveli cilveli ne oluyordu bana böyle bilerek mi yapıyordu bunu?
Özel bir şey mi vardı? Hemen konuşmama devam etmeliydim.
" Çok teşekkür ediyorum ben de çok iyiyim bir şey sormak istiyorum servise biner binmez ikilem de kaldım da herkeste bir heyecan sende de var nedir bu neyin anlamı?"
" Aaa rica ederim Aytuğ söyleyemem açıkçası"
" Neden ama ne oluyor ki? Neden söyleyemezsin?"
" okulda görürsün işte"
Nasıldı ki? Anlayamamıştım ne olacaktı? En iyisi öylece Sevgili Ve can arkadaşım Buket'in yanında oturmaktı ve sabır İle beklemekti aynen de böyle yapıyordum
Saat Yeni 9:30 olmuştu okula çok az kalmıştı herkesin elinde beslenme çantaları mis gibi poaça kokuları yayılıyordu zeytinli mi dersin Peynirli mi dersin artık ne ararsan vardı bir de şu yuvarlak küncülü kuru pastalardan aman Allah'ım ben onları çok severdim ki.
Nihayet Adam olacak çocuk tabelası görünmüştü ve hemen servisten inmiştik ben o servisten inerken bir parfüm kokusuna aşina olmuştu ki burnum bu nedir Allah'ım dedim okyanusu mu döktü üzerine bu kız nasıl böyle güzel kokar dedim bir küçük kız bu kadar parfümü doldurur mu o ufacık bedene? Bu nasıl bir şeydi böyle pek anlam verememiştim doğrusu
Herkes sınıfa doğru mutluluklar İle güle oynaya koşuyorlardı yine çok merak ediyordum doğrusu merakın sebebi halini.
Herkes o güzel sınıfa her yeri boya kokan sınıfa girmişti herkes yerini almıştı pek tabi öğretmeniz sınıfa girdiğinde ap ayrı bir hava almıştı o güzelim sınıfın içini siyah uzun elbise ve üzerine mor renginde bir açık mor renginde kolye Ayşenur öğretmenimiz bu gün çok şıktı doğrusu git gide daha çok merak ediyordum herkesin bildiğini ben mi bilmiyordum ama nedendi bu? Anlamış değildim açıkçası
İsmi gibi kendisi de Nur ve güzel yüzlü Ayşenur Öğretmenimi hazır biz de sınıftayken önce oradaki fısıltıları susturmak istiyor