Gel artık ömrüm.
Ölümün yakın olduğu bu toprakta neredesin?
Neredesin nûrum?
Gelmeyen bahârım mısın?
Gelemeyen nefesim,
Esmeyen yelim misin?
Bir umûdun rüzgarına sarılmaktayım,
Gâfil gelen bu yabancılara karşı.
Ne yapabilirim ki sensiz bu kır güneşinde.
Seninle olmamalıydım.
Üstüme örtülen bu kara toprakta,
Çiçek açmalıydım.
Senin bahârın olmalıydım,
Bu güz yağmuru altında.
Tenime değmeden bu ölüm kokusu,
Gel!
Gel!
Bir umûdun rüzgarına sarılmaktayım.
Yaprak döken gönüllere inat,
Kış gelmesin diye,
Bahârımı vermeliyim, gel!
Mütemâdiyen can yakan bu soğukta,
Dâima seni aramaktayım, bu uçurumda.
Gel!
Üşürmüş kar tâneleri,
Başkaları üşümesin,
Kalpleri soğumasın,
Bu bedenleri ölmesin, vâr olsun diye.
Umutlarını değmesin soğuk benizler,
Işıklar sönmesin gözlerinden.
Göz pınarların kurumasın ayazda,
Gel!
Kalbi titrermiş sevenlerin,
Eskisi gibi olamayan,
Bu kara günlerin nöbetini tutarlarmış.
Sükûta boyun eğmiş,
Bir kuru çınarım.
Bir damla suda hayat bulan,
Yaprağın üzerinde bir damlayım.
Gel!!!