Usulca,hiç ürkütmeden sokuldu yanıma. Bekledi,bekledi ve bekledi. Kendimi hazır hissetmemi,onu hissedecek kıvama gelmemi bekledi. Konuşmadı,dokunmadı,gevşetmeye çalışmadı. Sadece bekledi. Yüreğimi,ilk defa birinin eline korkmadan,çekinmeden teslim etmiştim. Ona öyle nazik dokunuyor,öyle hassas davranıyordu ki,bildiğim tüm sevgi kalıplarını yeniden inşa ediyordu. Ve şimdi,bu adama bedenimi teslim etmek üzereydim.
Annem bile geçmişimi durmadan yüzüme vururken,o ben anlatmadan sormadı bile. Eski eşim,yıkılan evliliğim,anne olamayışım. Hiç biri umurunda değildi. O sadece,benimle,yüreğimle ilgileniyordu. Bedenimi,yüreğime açılacak bir kilit olarak görüyordu ve o anahtarı benden asla istemiyordu. Ben istersem açarım,istersem açmam. Herşeyime saygı duyuyordu. Oysa,ben onun kadar ilgisiz davranamıyordum kendi geçmişime,görmezden gelemiyor,ister istemez kıyaslıyordum. Gerçek aşkta kıyasa yer var mıydı? Kim tarafından,ne zaman,ne kadar gerçek sevildiğini sorguluyorsan bence vardı. Bana ilk vajinismus teşhisi konduğunda,benim değil ama annem dahil herkesin dünyası başına yıkılmıştı. İlk eşime acıyarak bakıyordu herkes,mağdur olan oydu. Ona kadınlık yapamayan bir kadınla evlenmişti. Benim utancım,yıkılan hayallerim,korkularım kimsenin umurunda değildi. Başkasıyla birlikte olduğumu,konuyu kapatmaya çalıştığımı konuşanlar bir yanda,biraz zorla kendini,hepimiz geçtik o yollardan diye baskı uygulayanlar diğer yanda. Ve,benimle bir kere bile konuşmayan,sorunlarımı dinlemeyen,her gün daha da soğuyan kocam ayrı bir yandan. Doktora tek başıma gidiyordum. Beni psikiyatriste yönlendirdi. Sorunum psikolojikmiş. Psikiyatrist ise bunun altında,çocukken bana anlatılan,ya da saklanan cinsellik algısının yattığını söyledi. Sürekli abartılı acı hikayeleri,kanaması olmayan kadının baba evine binbir rezillikle geri gönderilişi,bekâretin hayat memat meselesi olduğu gibi hikâyeler benim bugünkü korkularımın temelini oluşturmuş. Bana gevşetici ilaçlardan verdi. Fakat ben hiçbirini kullanmadım. Hayatım boyunca hissetmediğim hiç bir şeyi yaşamayı kabul etmedim. Üç yıl sürdü böyle evliliğim. Yani,sahte evliliğim. Ve sonunda kaçınılmaz son,kocam beni boşadı. Öz ailem dahil herkes eski eşimin haklı olduğunu söylediler. Benim günden güne tükenişim kimsenin umurunda olmadı.
Bir yıl sonra tanıştım Vedat'la. Kimseden acıma dahi beklemeyen bir kadının umursamazlığıyla anlattım herşeyi. Amaç sadece içimi dökmekti. Birinin sadece gözlerime bakarak beni dinlemesi yeterliydi. Ve Vedat bundan daha fazlasını yaptı. Tedavi sürecinde yanımda oldu. Bu konuyla ilgili kitaplar getirdi. Konuşmaya ihtiyacım olduğu zamanlar sadece beni dinledi. Erkek işte,cazip gelmişsin uğraşmış diyebilirsiniz. Fakat kaçınız birlikte olduğunuz,yattığınız insanın hayallerine,yüreğine dokunuyorsunuz. Kaçınız yataktan önce senin gülüşün diyebiliyorsunuz. Ve kaçınız hiç umut yokken sevdiğiniz insan için uğraşıyorsunuz. Vedat için ben tam bir umutsuz vakaydım . Ailesinin bile verdiği değer objeliğe,bedeninin işe yarama oranına göre değişiyorken,kime,nasıl güvenebilir ki insan. Vedat,o güveni dişiyle tırnağıyla kazandı. Emek denen şeyin gerçek tanımını yaşattı bana. Ve ben şimdi,yıllarca gereksiz gördüğüm hayatıma bir değer atfediyorum artık. Tüm yaratılışımla bana değer veren adama kendimi teslim ediyorum. Olması gerektiği için değil,hissettiğim için bu adamla birlikte oluyorum. Ve Vedat,yalnızca bedenime değil yüreğime de dokunuyordu aynı zamanda. Yalnızca bedenimi değil,acılarımı,sevinçlerimi,hayallerimi,hayal kırıklıklarımı da sahipleniyor,sarıp sarmalıyordu. Bir olmanın gerçek tanımıydı,bu gecenin adı.