Evin içinde tek başına ve yalınayak gezinirken tek düşüncesi vardı. Kendi katili olmayı nasıl becerebilirdi. Teorik olarak binlerce yol vardı önünde, pratikte tek yol; düşünmek. Beyninde Duman şarkıları yankılanırken, birayı yere düşürüp cızırdayan asitleri izledi. Çok sevmişti parke ve biranın uyumunu. Sigara küllerine basmadan geçti mutfağa. " Ne kadar harika bir gün çayımı demlesem, kendimi mi assam" diye düşünürken suyu koydu, Tavandaki ipe gülümsedi. Aynaya döndüğünde karşısında ki suretten korktu. Tanıyamadı. Çözemedi şu nabzı şerbeti bir türlü. Aynadaki yansımanın kendisi olduğunu anladığında korkunun yerini hüzün almıştı çoktan. Bu kadar çökebilir miydi 4 yılda bir insan? Boyundaki tel kolye bile paslanmıştı. Dışarıdan gelen karga kahkahaları bile ürkütüyordu onu.
Tekrar baktı tavana, ip ona gülümsüyordu bu kez. Tabureye sırıtırken buldu kendini. Tabureye tekmeyi bastı. Ruhu artık bedenin hapsinden kurtulmuştu. Yüzündeki gülümsemeyle ruhunu uçurtma misali çıkartmıştı bedeninden. Bu kadar kolaydı işte. Karga kahkahaları azalıyor, görüntü bulanıklaşıyordu. Kargalara eşlik etmek için son kahkasını bile atamadan bitmişti, hiçlikler evinin hikayesi...