Polonya'da canlı özlem saldırısı
bütün aşklar cefasını çekiyor
tabiata karışan gözlerindi oysa
karanlık altında, bir ülke düşürdüm
bu gece,
bu gece,
polonya'nın başkent'i sensin
gözbebeklerinin için'e doğru büyümekte
bahçedeki papatya yuvaları..
şimdi polonya'nın her şehiri bir cevap şıkkı
seninle göz göz'e gelmek bu ülkeyi ödüllendirmektir
bir özlem yuvası, dar bir sokağın balkonunda
aşkla sallanan kiremitler..
avucun,avucuma yerleşmiş sağduyulu bir tabiat
ah! bu gece de çantam da ezbere şiirlerim var
sizi seviyorum genç bayan,
boynumda oluşan kent'e papatya demeyi öğretiyorum
terk edilmiş bir ülke biliyorum
hatıram da uzundur, özlemim de
sımsıcak bir "bal"ın soluğu
büyük harflerle yazılmış sevgi çukuruna düşüyorum şimdi
düşerken üşüyorum, kaç hücrem sana bağlıdır?
biliyorum susacaksın bir polonya gecesi ellerin narin
biliyorum, bir anlam yükleyip susacaksın
hiçbir özlem, bu ülkeyi kurtarmaz!
ben senni yanına gelecek bir uçak bekliyorum, kör bir limanda
kaybettiğim ne ki?
bir beden, bir tarifsiz fırsat
elinde tuttuğun aşk, polonya'nın rüzgarı
kirpiklerine değen rüzgar,
evet o aşk
evet o aşk!
sana titrerdi,
polonya'ya ödünç verilmiş bir buhran kalbi
bana bir parça özlem ver, gözkapaklarında adım dolaşsın.
ben sana doğru iniyorum,
bir aşk tamir ederken
gözlerin, gökkuşağı
aynı renkte buluşmalı körkütük bir bulut
gözbebeğinin altından, haber alınamadı cennet kapanmış.
kurak bir mevsim, beklentilerle süslenmiş yaz
senin bana tesadüf gelişlerine kefilim
sessiz kararların ortasında, polonya cafe'nin çatısında avlanan ömür
yokluğunda, kaybolan sakarya'nın limanı
çocuksu bir iç kanaması
içime sindi adın
avuçlarıma kadar indi
ellerini el olarak tutmak istiyorum
kirpiklerine acı düşürmüş bir genç kız
korkak geleceğin;
sıkıntılı bir halatın ucunda yalnızlık var.
hayatın boşluğunda kaybolan, ince fularım
sesine doğru adımlar atarken
gecenin vahşi karanlığında,
kornealarım incildi..
gecenin arkasına saklanan,
karanlık bonkörler
sakarya ve polonya kumbarbaz
büyük tutkularla geziniyor, paramparça sevdamız
seni geceyle besliyorum, ayaklarına ay dolanır.
su gibi berraktın aklımın odalarında
aklım buharlaştı, kırık bir çerçevenin dökülmez camlarında
aşkın her tarafı, izmarit
kumarbaz bir soytarıyım teninde
bu ten'e geldiğimde siyah papatyalarım vardı
korkunç, ters bir hançer gibi saplıydılar
teninin bahçesine..
ben çok önceden almıştım dönüş biletini..
gri bahçeler de toplanır adın,
siyah papatyalar takılır saçlarına
bir fidan sokulur köprücüğüne
sevdalılarla paralel, kurak bir ritimle kıvranır durur
yetim hatıralar, hasret dudaklarda
ifadesiz bir piyanist, notalarıyla baş başa
bir dağ yamacı taşkın, okyanus dillenmiş
aşklı suçları savaş'a döküyor..
gülüşümün, son yedek parçası
özlem bulaşırdı, dudaklarından
dudağımın ortasında ağır gecelerden gelen
kanlı bir öpücük.
ölü bir kadın doğacak!
mavi bir gül kirpiklerimizde,
özlem'e miyop..
kutsal bir hüzün, köşebaşında atılıyor dudaklar..
nöbette kalkan aşıklar,
gecenin karanlığında..
mavi gül, artık ölü kadın
kirpiklerim bir mezar
girip çıkıyor tabuttan,
aydınlık ayrılıklar..
unutulmuş sözler,
unutulmuş yüzler
süzülürdü özlem, bir iç kanaması
garip bir bezin cansız rengi..
kırıldı işte,çerçevenin ucu kanadı.
şimdi bir kumsal inşa edilmiş,
zoraki edilmiş sevdalar..
esmer, derisi kanadı
gülümseyerek girdi damarlarıma
kalıntılar arasında, acıdan bir kolye
yalnızca kan akıtan bir pardesü
artık ayrılıklar başlayacak.. kim bilir?
davacıyız, gecelerden
ihtiyacım var bir gemiye
görüyorsun işte!
yaramaz bir ayrılık çekip gidiyor!
yalnızlık, acı bir sempozyum
yalnızlık sıkışıversin şu uçağ'a
endişeli bir genç..
yüzü kırık bir tablo siması
ah! kan altında hapsolmuş karanlık dudaklar
hangi rüzgar seni getirir yanıma?
ağlayarak "merhaba, iyi misin?
melih özyıldırım