Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Göğüs Kafesinin Tutanağı - Sözümoki
15 Ocak 2022, Cumartesi 22:58 · 286 Okunma

Göğüs Kafesinin Tutanağı



Kalbi soluksuz gecelerden merhem beklerken, ruhu hiçliğin boşluğunda sallanır gibiydi. Ay gökyüzüne sarmışken kollarını, bir kere olsun açmamıştı koynunu acıların içinde boy veren kadına.
Gökyüzü bu denli sevmiyorken onu, nasıl inadına hayatı yaşamaya devam edebilirdi ki? Nefes almak için tutunduğu her ip koparken o, saç tellerini boynuna halka yapıyordu hayata inat.
Fakat sevgiyi hiç tatmamış bir kadın, sevginin bütün tohumlarını tek bir bedene salıyordu. Ruhunun derinliklerinde sakladığı acının üzerini topuk ucuyla kapatan kadın; tebbesümünün ardında sakladığı acının bedelini avuç içlerine sardığı, sarıp sarmaladığı bedenle ödeyecekti. Onun acısı evladının kuruyan dudaklarındaydı. O bir anneydi...



Güneş tüm heybetiyle yeryüzünde tek bir kişiye takılı kalmış gibi bütün aydınlığını o çehreye sunuyordu. Sabahın henüz kör saatlerinde uyanmış güneşe karşı umutla bakıyordu. Yataktan doğrulup, terliklerini ayağına geçirecekken kolundan tutan adam kalbinin hızla atmasına sebep oldu. Korku kalbini ve vücudunu aynı dozda uyuştururken, nefesini tutarak arkasına döndü. Kalbi kir, pas içinde kalan adam tebessümün en iğrenç tonunu yüzüne yansımıştı. Zira tebessüm zerre yakışmıyordu böyle bir adama...

"Günaydın karıcığım yine erkencisin."dedi.

Korkuyla titreyen bedenine biraz olsun sahip çıkarken kendini dengede tutarak kafasını salladı. Adam tuttuğu kolu biraz daha sıkarak dişlerini gösterdi. Yüzünde beliren sinsi gülüş kadının bir gününü daha maffedeceğinin habercisiydi. Yılların nankör kuyusunda takılı kalmış bir kadın, aynı zamanda ruhu kirlenmiş bir adamın gömleğinin uçlarında hapis yaşıyordu.

"Leyla uyanmıştır." dedi titrek bir sesle.

Bu adam karşısında bedenini kontrol altına almak çok zordu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın her zaman korkusunu belli ediyordu. Adam bundan zevk alır gibi kadına biraz daha yaklaşarak nefesini üzerine üfledi.

"Benden korkmuyorsun değil mi karıcığım."

Kadın korkuyla kafasını salladı. Titreyen ellerini yatağın örtüsünü sıkarak bastırdı. Adam tebessüm ederek kadının kollarını serbest bırakıp yatağa geri yattı. Soluk soluğa terliklerini giyerek bir kaç oda ileride bulunan küçük kızının odasına doğru yürüdü. Elini hızla atan kalbinin üzerine koydu. Önce banyoya girip soğuk suyla yüzünü yıkadı. Aynadaki yansıması yaşının üstünde bir kadını tanımlıyordu. Göz altlarındaki kırışıklık 28 yaşında olan bir kadını kırklı yaşlarda gösteriyordu. Çöken omuzları, göz altlarındaki torbalar, bütün acılarının göstergesiydi fakat bir kaç parça makyaj malzemesi ile örtülünce acısı geçmiş gibi görünebiliyordu bazen.

Gözyaşlarını usulca silip, banyodan çıktı. Her sabah erkenden kalkıp kızı uyanana kadar baş ucunda dururdu. Boynuna dolanan küçük kollar yükünü bir tarafa bırakır gibiydi. Hissettiklerinin tarifi mümkün değildi onun için. Anne sevgisini hiç tatmamış bir kadın çok küçük yaşta anne olmuştu. Annesinden göremediği sevgiyi, şefkati, merhameti hep daha fazlasını kızına verirdi. Çocuk olmayı beş yaşında bırakmıştı genç kadın, omuzlarına binen yükler silsilesi onun çocukluğunu elinden almış, hiç acımadan bir köşeye fırlatmıştı. Hiç yaşayamadığı çocukluğunu kızıyla birlikte yaşıyordu, o hem bir çocuk hemde bir anneydi.

Kulpu yavaşça indirip sık adımlarla kızının yatağına ilerledi. Odanın havasız olduğunu görünce önce pencereyi açmanın daha mantıklı olduğunu düşündü. Perdeleri çekip odaya güneş ışığının girmesini sağladı. Tam arkasını dönüp gidecekken gözüne ilişen lekeye dönerek bir kere daha baktı. Pencere pervazında kan lekesi vardı. Gözleri kocam olurken, nefesini tutarak arkasına döndü iki adım sonra kızının yatağının önündeydi. Hızla örtüyü çekerken, yüreği ağzında atıyordu.

"Leyla yoktu."

Feryatları ardı ardına yayılıyor tavan ve duvarlara çarparak koca evde yine kendisine çarpıyordu. Gözyaşlarını siliyor odayı didik arıyordu. Fakat küçük kızına dair tek bir ipucu bile yoktu. Adı gibi bildiği evin her köşesine baktı, bazı yerlere ikiden fazla girmişti. Fakat Leyla yoktur m. Terlikleri ayaklarından çıkmış, bir terlikle bir sağa bir sola gidip geliyordu. Evladı için bir parça ekmek bulabilmek için çölün ortasında didinen Hacer gibi...

Saatlerdir kadının feryatlarını duyuyor fakat yerinden kalkıp tek bir harekette dahi bulunmamıştı adam. Dudaklarına yayılan sinsi gülüşüne sert bir mizaç ekleyerek ve birazda tedirgin bir üslup takınarak yataktan doğrulup terliklerini ayağına geçirip koşar adım kızının odasına koştu.

Genç kadın halının ortasında cenin pozisyonu almış, kollarını kızının en çok sevdiği oyuncağa sarmıştı. Dudakları titreye titreye tek bir şeyi tekrarlıyordu.

"Nefesimi ver bana."

Adam kadının kollarından tutup ayağa kaldırdı. Köşede bulunan koltuğa oturttu. Gözyaşlarını silerek elinden tutuyordu. Kadının perişan hali bir nebze içini üşütürken, yüzüne maskesini taktı.

"Bulacağım kızımızı lütfen kendine gel."dedi.

Oyuncaktaki gözlerini kaldırıp kan çanağına dönmüş irislerini adamın bedeninde gezdirdi. Sonra gözlerine bakarak, sol göğsüne yumruğunu vururmaya başladı, adam şaşkınca kadına bakıyordu. Bugüne kadar korktuğu adama ardı sıra kelimeler sıralarken belki de hiç bu kadar cesur olmamıştı. Ucunda onu hayata bağlayan bir can, bir beden vardı. Her şeye rağmen acılarını onun tebbesümüyle gizlemiş, onun sesiyle durup soluklanmıştı.

"Kızımı ver."dedi.

Göğsüne vuran yumruklarından tutup koltuğa daha çok hapsetti Kadını.  Sakinleştirmeye çalışsada, bir türlü işe yaramıyordu. Evladını kaybetmiş annenin gözyaşlarını silmek kolay mıydı? Onu orda bırakıp gitti.

____________

Genç kadın terasta sandalyede oturarak güneşin doğmasını bekliyordu. Güneş tüm heybetiyle yeryüzünü ölümden uyandırır gibi yavaş ve sık olarak ışığını sarıyordu. Gözlerine vuran ışık hüzmesiyle kuru bir tebessüm etti. Her güneş doğduğunda ümidi yeniden doğuyordu. Kalbi yeniden atıyordu. Kızına kavuşacağı gün ona güneşin herbir ışığında umut salgılıyordu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Hüznün boynuna sardığı ipe dolana dolana içeri geçti. Ayakları kızının odasına yol alırken, kalbi hiçliğin boşluğunda sallanır gibiydi.

Bir ay geçmişti. Leyla'ya dair tek bir iz bile yoktu yeryüzünde. Bir bedenin yokluğu diğer bedeni kör kuyuya hapsediyordu. Küçük kızının yatağının baş ucuna gelip kızının saçlarını okşar gibi yastığını okşadı. Kollarına alıp dudaklarını kıpırdattı. Dudakları titremeye başlamıştı bile gözyaşları usul usul yastığı ıslatırken, bir hıçkırık sardı odayı gözyaşları ondan habersizce akarken hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Duyduğu sesler fazlasıyla canını sıkıyordu buna artık bir dur demeli ve bu kadını susturmalıydı. Öfkeyle yataktan çıkıp iki adımda kadının yanına geldi. Yatağın köşesine kendini bırakmış kadına nefretle baktı. Titreyen elleriyle kadının saçından tutup ayağa kaldırdı. Kadının dudaklarından firar eden küçük iniltiler onun sinir katsayısını artırırken, saçını daha çok çekip yüzüne bakmasını sağladı. Kan çanağına dönmüş irisleri iki parmağıyla çekip çıkarma isteğini bastırarak, dişlerini sıkıp konuşmaya başladı.

"Beni fazlasıyla zorluyorsun, sabrım taşıyor."

Kadın bu söylediklerine iğneleyici bir yüz ifadesi takınarak onu dinlemedi. Bu davranıştan sonra biraz daha saçını sıkarak, kolunu tuttu. Kadın hiç oralı olmadan kızının yatağını izledi. Kolunu tuttuğu elini kadının suratına bir darbe gibi yığdı. Tökezleyen kadın belini kızının yatağına sert bir şekilde vururken bir kere daha odayı acı bir inleme sarmıştı. Bundan tatmin olmayan adam tekmeleriyle önce kadının kalçasına sonra da vücudunun her bir köşesinde mor halkalar bırakmak adına vurmaya başladı. Kadın acının en koyu tonunu vücudunun her bir köşesinde çekiyor fakat zerre acı hissetmiyordu. Alışmıştı...hayat ona alışmayı öğretmişti. Yaralarına inen sızıyı uyuşturuyordu hayat...

Kadının bu hallerini gördükçe daha çok sinirleniyordu. Yüzü gözü kan içinde kalan kadının kollarından tutup ayağa kaldırdı. O önde kadını arkasında sürükleyerek banyoya götürdü. Bir eli hâlâ kadının bileğini tutarken, diğer eliyle küvetin suyunu açıyordu. Küvet ağzına kadar dolarken, kadının bedenini öne çekerek kafasını soğuk suya koydu. Buna hazırlıklı olmayan kadın suyun altında var gücüyle savaşırken adam daha çok bastırıyordu. Nefesinin tükenen kadını son dakika da su yüzüne çıkartarak, nefes almasını sağladı. Henüz beş saniye dolmadı ki tekrar suya koydu.

"Sen busun işte. Kızına nefesim diyorsun ama canın için cebeleşiyorsun. Nerden biliyorsun ki ölmediğini."

Bu sözler darbe gibi yığıldı genç kadının kulaklarına. Kulaklarından akan sızı kalbini kanatırken suyun içinde gözlerini açtı. Daha fazla dayanamıyordu. Burnuna ve kulaklarına dolan su şimdide ağzına giriyordu. Bir kere daha kadını çıkarttı suyun içinde. Öksürmeye başlayan kadına kahkaha atarak.

"Feride Feride... Neden canın bu kadar kıymetli?"

"Bırak beni."

Buna kahkaha atarak tek hamlede bedenini banyodaki aynaya yaklaştırdı. Kafasını aynaya bastırarak yavaş yavaş vurmaya başladı.

"Sen busun Feride ben olmadan bir hiç."

Aynadaki baskı artarken, adam hızını daha da arttırdı. Beşinci vuruşta ayna kırılıp genç kadının alnını deldi. Yine küçük bir inilti firar etmişti kadının dudaklarından. Kanı gözyaşlarıyla karışırken adam bundan haz alır gibi daha çok vurmaya başladı. Gücü tükenen kadının gözleri kapanırken adam bunu farkederek onu aynadan çekip soğuk suya tekrar koydu. Elleriyle küvetin ucunu tutarak çıkmaya çalışsada gücü tükenmişti ve böyle bir adama karşı gelecek güç, hiçbir zaman onu bulamamıştı. Berrak su kan kırmızısına dönüşürken kadın gözlerini yumdu. Gözlerinin önünde beliren silüet ona ellerini uzatıyordu.

"Anne."

Mantığı onunla dalga geçiyordu fakat o keşke her gün bu görüntüyü görse bu sesi duysa... Bunu yaşamak için her şeyini verirdi. Kızının silüeti gözlerinin önünden yavaş yavaş silinirken kadın dudaklarını kıpırdatarak.

"Gitme" diyebildi sadece.

Kesik kesik öksürüyordu. Adam genç kadını sudan çıkartarak bir köşeye attı. Yüzüne tiksinircesine bakıyordu. Dolabın kolu sırtını çizerken kazağının altındaki ılık sıvıyı hissedebiliyordu.

"Ben var oldukça asla ölmeyeceksin Feride." dedi ve banyodan çıktı.

Genç kadının öksürükleri artıkça, nefesi kesiliyordu. Saçlarını yüzünden çekerek dolaba tutunup ayağa kalktı. Kırık aynadaki yüzüne baktı. Kan içinde kalan yüzünü lavaboda yıkayarak havluyla durulayıp odasına geçti. Adam yüz üstü yatakta uzanıyordu. Üzerini değiştirirken dolabın sol tarafındaki sertlik parmaklarını buldu. Göz ucuyla arkasındaki adama bakarak sıkıca sardı onu. Eliyle belinin arkasında saklayarak adamın önüne geçti. Bunu yapacaktı, yapmak zorundaydı.

Adam yanına yaklaşan adımlara kafasını kaldırarak baktı. Genç kadının elindeki silah gözlerini kocaman açmasına sebep olmuştu. Yataktan doğrularak geri geri gitti.

"Ne yapıyorsun Feride oyuncak değil o ?"

Genç kadın alayla sırıtarak önce silaha sonra adama baktı.

"Cihat Cihat ... Canın neden bu kadar kıymetli?"

Bu sözleriyle affalayan adam, korkuyla genç kadının yüzüne baktı. Korku fazlasıyla onu tedirgin ediyordu. Karşısındaki kadının bir cana kıyamayacağını biliyordu ama az önce banyoda yaptıkları bu tezini cürütüyordu.

"Kızım nerde?"

"Bilmiyorum"

Kadın silahla kendi kafasına yavaşça vurarak kafasını sağa sola salladı. Silahı tekrar ona doğrulttu, adam köşeye sıkışmıştı. Şuan kadını alt etmek iki dakikasını almazdı ama yapacağı tek şey hayatına sebep olabilirdi. Çünkü o hayatı fazlasıyla seviyordu. Gözlerinin içine bakan kadına yalvarır gibi bakıyordu. Şimdilik merhameti ile oynamak ona zaman kazandırabilirdi.

"Kızım nerde?'

"Bilmiyorum dedim ya"

"Kızım nerde?"

Kadın silahı ayağına doğrultarak hiç acımadan tetiği çekti. Adam ayağına inen sızıyla inledi, acıyla buruşan yüzü sapsarı kesilmişti. Eliyle ayağına baskı yapıyordu. Sesleri duyan görevliler onlara doğru yön alırken eve girmenin yasak olduğu akıllarına gelince durdular. Siyah takım elbisesiyle bir sağa bir sola gidip gelen adam telefonunu alarak Cihat'ı aradı. Komodinin üzerinde duran telefonun sesi odayı doldurunca, kadın o tarafa yönelerek aldı ve kulağına götürdü.

"Cihat bey bir sorun mu var?" dedi telefondaki koruma

"Hayır yok"

"Peki Feride hanım iyi günler."diyerek kapattı adam.

Genç kadın eski yerine geçerek adama silahı tekrar doğrulttu. Derince nefes alarak adamın yüzüne baktı, acıdan yüzü kireç tutmuştu. Genç kadın adamın bu haline acımak istedi fakat insanlığa dair tek bir umut kırıntısı olmayan bu adama acımak bütün kadınlara ihanetti.

"Son kez söylüyorum kızım nerde? Bu sefer ayağına değil alnın ortasına vururum acımam." dedi hınçala.

"Tamam söyleyeceğim manyak kadın."

Kollarını birbirine bağlayarak, makyaj masanın koltuğunun üzerine oturdu. Öfkeyle adamın konuşmasını bekledi. Vücudundaki yaralar onu fazlasıyla zorlasada buna dayandı.

"Dinliyorum."

Adam öfkeyle nefes alarak konuşmaya başladı.

"Aslı ile birlikte yazlıkta."

Kadın adamın doğru söylediğinden adı kadar emindi bu yüzden ayağa kalkarak dolaba yönelip bir kaç parça alıp üzerine geçirdi adam hareket edemeyecek kadar güçsüz düşmüştü. Yatağın çarşafları kan içindeydi ama tek fark bu sefer kadının değil, cehennemi kalbinde yaşayan adamın kanıydı. Bu bütün kadınların gözyaşlarının bedeliydi. Beresinide takıp kapıya yöneldi. Adam hâlâ ayağının ağrısıyla uğraşıyordu.

Kadın son kez dolaptan bir şeyler almak için eğildi. Saçında ki sıcaklık affalamasına sebep olmuştu adam ne zaman ayağa kalkıp bu denli yanına yaklaştığını anlayamamıştı. Kadının kafasını kendine çevirerek öfkeyle yüzüne tısladı,

"Benden bu kadar çabuk kurtulacağını mı düşünüyorsun Feride?"

Genç kadın korkusunu dizginleyerek derince nefes alıp acısını bir kenara itti. Adamın bütün dikkati kadının gözlerindeyken, genç kadın ayağını yavaş yavaş kaldırarak adamın bacak arasına hızla vurdu. Acıyla ondan uzaklaşan adamın bir tekmede karnına vurdu. Sırıtarak bakarak elindeki silahı ona doğrultup tek bir kez bile şüpheye düşmeden tetiği çekti.

"Kızım için."

Hayatı boyunca belki de ilk kez doğru olanı yapıyordu. Celladının iplerini kendi elleriyle kopartan kadın bu sefer kazanmıştı. Bu sefer bütün kadınların intikamını tek bir adamın bedenine hapsetmişti. Kanı oluk oluk akan adamın kan lekeleri acılarını gizleyen kadınların gözyaşlarıyla temizleniyordu.

Basamakları yavaş yavaş inerek kapıyı açtı,önünde duran adam merakla onu süzereken elindeki silah adamın dikkatini çekmişti. Kekeleyerek,

"Siz"

"Evet ben şeytanı öldürdüm, eğer biriniz karşıma çıkarsa ve beni durdurursa hiç acımam."

Kadının söylediklerine adam gülümsemişti. Gözlerindeki boşluk hissi kadının kalbine ağırlık verirken affallamıştı. Adam kadına yol vererek geçmesine izin verdi. Kadın temkinli olmak için sağına soluna bakarak yürüdü. Şimdiye kadar silahı kafasına dayamış olmaları gerekmiyor muydu? Adam kadının halini anlamış olmalı ki arkasından bir açıklama yapma zorunluluğunda bulundu.

"Bu evden kurtulan ilk kadınsın, sen özgürsün Feride."

Sözleri kadını affalatmıştı, kendine gelerek adama genişçe gülümsedi. Arkasına bakmadan koşarak uzaklaştı. Herbir adımı kızına daha çok yaklaştırıyordu onu, herbir nefesi ona umut aşılıyordu. Dudakları yukarıya kıvrıldı bugün üçüncü tebbesümüydü. Hiç biri bugünkü tebessümleri kadar gerçek değildi. Hızını biraz daha artırarak arabayı sürmeye devam etti.

Bir an aklına geçmiş geldi. Nasılda aşıktı hayallerinin katiline... Bunu düşünürse bir daha çıkamazdı içinden bu yüzden düşüncelerinden uzaklaşarak gaza daha çok bastı. Bir saat sonra yazlık evin önünde durunca kalbi hızla atmaya başladı. Nefesini kontrol ederek ağır ağır eve doğru yöneldi. Bedenini kontrol edemiyordu her an heycandan yerle bütünleşebilirdi. Demir kapıya tutunarak nefes alıp verdi bir kaç kere. Kapıyı çekerek bahçeye girdi bir kaç adım sonra kapının önündeydi. Zili çalıp beklemeye başladı. Bir dakika sonra kapı enine açıldı.

"Yenge!" dedi gözleri fal taşı gibi açılmış kadın. Eli ayağı birbirine dolanarak kadını içeri alıp almamak konusunda tereddütte kaldı. Genç kadın öfkeyle kolundan vurup içeri geçti. Gözleri bütün odayı turlarken, pencere kenarında oturan küçük kıza ilişti. Bir elini koltuğa bırakmış diğeriyle de çenesini sabit tutuyordu. Daldığı yerden başını kaldırarak ona bakan yansımayla yüz yüze geldi.

"Anne!"

"Annem."dedi fısıltıyla.

Salonun içini üşüten, soğuk mermerlerine diz üstü çökerek kollarını kızına açtı. Bütün bedeni yorgundu. Bir adım dahi atabilecek gücü yoktu, iliklerinedek tükenmişti. Belki kızına sarılırsa o gücü yeniden bulabilirdi. Küçük kız koltuktan hızla kalkarak annesinin yanına koşmaya başladı. Henüz iki adım atmıştı ki silah sesi yazlığa bir çığ gibi düşmüştü. Hemen ardından yere yığılan küçük bir beden.

Bedeni buz tutmuştu öylece duruyordu Feride olanların karşısında, gözleri tek bir noktaya dikilmişti. Aslı'ın elindeki silah yerle bütünleştirken, tiz bir çığlık yayıldı salonda. Aslının çığlıkları, yaptığı hatayı köreltemeyecek kadar tizken, az önce saldığı silahın dibine düştü. Aniden beliren öfkenin kurbanı küçük bir canken, elleriyle saçlarını çekiştirmeye, oturduğu yerde bir öne bir arkaya hareket etmeye başladı.

Yere düşen silahın sesiyle, girdiği şoktan çıkarak kanlar içinde kalan kızına doğru emekleyerek yürüdü.  Elleri Leyla'nın vücuduna dokunmak isterken, yüksekte kalıyor ve bir türlü kızıyla bütünleşemiyordu. Sol göğsünden oluk oluk akan kanlar beyaz tişörtünü kırmızıya boyuyordu küçük Leyla'nın. Simsiyah saçlarını yüzünden çekerken, usul usul akan gözyaşları kızının kanıyla besleniyordu. Dudaklarından bir hıçkırık kaçtı, bir hıçkırık daha...Ardı sıra eklenen hıçkırıklar, yazlıkta ki tek ses olurken, bedeni bu durum karşısında buz tutmuştu. Ölüm kızının kollarını sarmıştı bir kere. Hayat bir kere daha bir kadını yenmişti.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Meslektaşlarına bir nasihatte bulunacak olsan bu ne olurdu ve mesleğin?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.