Sizin hiç küçükken düştüğünüzde dizlerinizin soyulduğu yerlere bakıp,soyulan yerlerin acısı ile ağlamaya başlayıp annenize koştunuz mu?Ben...
Ben koşamadım...
Koşup canım çok acıyor anne diye,sarıldınız mı?
Ben sarılamadım...
Dizlerimin yara almış yerlerine bakıp öperim de geçsin diyen bir annem olmadı benim. Benim annem o annelerden, yaralayıp ardında hiçbir şey yokmuşcasına kaçan annelerden. .Dizlerimdeki yaraları kendi kendime sarmayı öğreten annelerden benim yüzünü zar zor hatırladığım annem. Bazen düşünüyorum benim kafamın içinde,neden tek bir iyi anı yok diye ailemle kendi dizlerimi sarmayı öğrendim ama kendi kalbimi saramıyorum daha.Sarsamda olmuyor işte yapamıyorum beceremiyorum kimseye iyi gelemiyorum ben kendime bile.Korku dolu anılarım var benim herkes gibi,annesi terk etmiş çocuklar gibi.Küçükken yaşadığınız herhangi bir olay varya travmaya bile sebep olan,peşinizi bırakmayan korku dolu anılarınız işte benimki ondan da kötü her gece beni uykumdan uyandıran en zayıf noktam olan en kırılgan noktam olan en çaresiz,noktam olan içimdeki küçük kız çocuğunun hiç büyümediği noktam annem...
Sizce ne zor tamamen annesiz kalmak mı yoksa annesi varken de annesiz olmak mı?
Benim hikayem annem ve babamın aşkları ile başladı...
Annemi gören babam aşık olur ilk görüşte aşk dedikleri başına gelir adamın ama karşılıksızdır zira kadın çocukluk aşkına adam ise hiç hissetmediği duyguları ilk defa kadında hissettirmiş...Günler geçer adam artık gider ve ailesinden kadını ister annesi zulüm görmüş kadın ise çaresizce annesizin sözlerini dinler aşık adamdan zarar gelmez diye....Peki ya kadın kendi çocukluk aşkını bırakacak mıdır ? Kadın annesini dinler ve evlenir evlenmeden 1 gün önce masumca içten içe sevdiği adam ile son kez vedalaşır ve adam ona şu sözleri söyler son kez kadının gözlerine bakıp, ellerini narinlikle tutar.
"Eğer bir kızın olursa ona hicran ismini ver lütfen senden son ve tek isteğim bu."
Hicran...
Ve adam gider sevdiğini kadının saçlarını son kez koklayarak öperken.Ve kadın biter sevdiği adam öperken son kez kokusunu içine çekmekten.Kadın istemediği adam ile mecburen evlenmek zorunda kalır.Aradan 2 yıl geçer ve kadının bir kızı olur, o kadar güzel bir bebektir ki kadın bebeğinin yüzüne bile bakmaz sevmediği adamdan çocuğu olduğu için. Bir müddet sonra bebeğe isim düşünülür ve kadının aklına sevdiği adamın şu sözleri gelir...
"Bir kızın olursa ona hicran ismini ver lütfen senden son ve tek isteğim bu"...
Kadın kızına hicran ismini verir ve,bu ismi merak eder araştırır meğer hicran ismi ayrılık keder acı demektir. Adam bilerek her kızına baktığında ayrıldığımızı acısını hatırlasın diye mi demiştir bu adı, yoksa sevdiği kadın ile hayalini kurduğu kendi kız çocuklarınamı.Mis gibi çiçek kokan bahar sabahına gözlerimi açtığım da daha güneş,yeni yeni yüzünü gösteriyordu.Yatağımdan sessiz şekilde kalkmaya özen gösteriyorken pijamaların üzerine, pembe yeleğimi giyiyordum.Ayna karşısına geçtiğim de saçlarımı toplamayı bilmediğim için süpürge gibi duran saçlarımı umursamayarak annemle babamın odasına gitmiştim.Sanırım saat daha çok erkendi muhtemelen 8 yaşında olduğum için daha saatlere pek hakim değildim açıkçası.Sessiz şekilde dış kapıya yöneldiğimde kalbim çok hızlı atıyordu,annemin bana 5 numara büyük gelen terliklerini giydiğim de acele ediyordum.Evimizin önündeki taş kaldırama heyecanla oturduğum da kalbim yerini belli edercesine hızla atıyordu Avuç içimi kalbime bastırdığımda gözlerimi sakinleşmek için kapamıştım,derken biraz uzaktan gelen ses kalbimin yerinden çıkıyormuşçasına atmasına çoktan sebep olmuştu bile.
“Hicran?”
Hicran.Evet bu benim adım onun dudaklarından dökülen daha doğmadan,isminin kaderini yaşamak zorunda olan Kız.Gözlerimi adımın onun dudaklarından dökülen sesi ile açtığım da nefes almayı belki unutmuştum bile,çünkü o herşeyden daha güzeldi benim için.Birine aşık olduğunuz zaman hatırladığımız ilk şey ne olabilir? Hele ki çocukluk aşkınsa...Sizi bilmem ama benim hatırladığım ilk şey,o yemyeşil gözleri ve sıcacık gülümsemeydi.Serhat Meral...Çocukluğum,masum hislerim,ilk hislerim diğer adıyla.Her sabah annesi onu fırından taze taze çıkmış ekmek için erkenden uyandırırdı,bende artık bildiğim için her gün o soğuk taş kaldırımda onun gidişini izlerdim.Daha aşkın ne olduğunu bilmeden eksik dişlerim ile onu beklerdim,Küçücük bedenimde ve kalbimde ona ait kocaman aşk taşıyordum.Ama ondan duyduğum tek kelimeydi
Abiciğim...
Demiştim ya hani çocukluğum,masum hislerim,ilk hislerim diye bunun yanı sıra ilk aşk acım ve yıllarımı zehir eden bir histi aynı zamanda ona duyduğum aşk. .Benim için hayaldi onun beni sevmesi onunla hayallerim vardı benim mesela ilk baharın gelişinde ağacın altında o benim dizime,yatıcak ben onun saçlarını okşayıp ona masallar anlatacaktım.Birlikte lunaparklara gidecektik ben,pamuk şeker gördüğüm için oradan oraya çocuklar gibi hoplarken o gözlerini devirecekti.Bu arada hiç pamuk şeker yemeği sevmezdi.Bana pamuk şeker aldığın da ben ansızın tüm şekeri ağızına zorla sokmaya çalışıcağım,ve o ağzındaki pamuk şekerleri iğrenerek temizlerken bende kahkahalar atacaktım.Birlikte restoranta gittiğimiz de o iştahla yemeğini yerken,ben onu gülümseyerek izleyecektim. Ben hasta olduğum zamanlar hastanede ben içeri de tedavi oluyorken,o koridorda beklerken uyuya kalacaktı ve bende onu doktoruma şikayet edecektim.Ben kitap okuyorken o televizyon izleyecek ve bende kitabın arkasından, onun mimiklerini hayranlıkla seyredecektim.Birlikte pazara gittiğimiz de çok ağır olan poşetleri,benim taşımama izin vermeyip kendisi eve gidene kadar parmakları kızaracaktı ağırlıktan...Bunlar benim ona karşı akıllanmaya başladığım zamanlardan beri kurduğum hayallerdi, çok sıradan şeyler olabilirdi herkes için.Ama benim için imkansız denecek kadar zordu.Hayal dünyamdan çıktığım da sesi kalbimi çoktan doldurmuştu bile.
“Burada seninle neredeyse yarım saattir duruyorum ve ismini söylüyorum yine nerelere daldın acaba?”
Sorusu biraz utandırmıştı utanınca yanakları elma şekeri gibi olan gruplardandım bende.Gülümsedim eksik dişlerimi saklayarak çünkü onun karşısında çirkin duruma,düşüceğimi zannediyordum ta ki gülümsememi yerle bir eden söz kalbimi doldurduğunda az önce kalbimi neşe ile doldurmuştu ama hepsini bir sözü ile kalbimden çekip alması zor değildi onun için.
“E hadi benimle fırına gel madem erken uyandın abiciğim”
Dudaklarım düz çizgi olduğunda kalbimin ilk kırıklığını o zaman tatmıştım.İlk kıran çocukluğum dediğim adam olmuştu.Galiba kalp kırıldığı zaman yutkunmak zor oluyordu bunu ögrenmiştim aynı zamanda,başımı olumlu anlamda salladığım da fırına doğru gidiyorduk.Fırına doğru gidiyorken yüzüm pek gülmüyordu sanırım oda bunu fark etmiş olacak ki,yine okulun kütüphanesinden tanıdığımız yazarın sözleri sessiz sokağı doldurmuştu.
“Evlât hayat dolu bir insan melankoliye kapılırsa bu neye işaret eder?”
Bu kitabı biliyordum.Bu soru iki tane cevap içeriyordu ve ben kitaptaki gibi galiba birinci cevabı verecektim.
“Bu büyük bir işaret efendim,üzgün görünmenin işaretidir.”
Beklediği gibi cevap verince onunda yüzü düşmüştü. Aslında kitap da armadonun uşağından beklediği 2. cevap şuydu: Bu aşık olmanın işaretidir.Serhat burada armado ben ise uşak oluyordum işte.İç çekti seslice devam etti son repliğe.
“Ee,üzüntüde aynı kapıya çıkmaz mı çocuk?”
O sustu ben sustum çünkü ikimizde biliyorduk anlamıştık içinde olduğumuz durumu.Fırının önüne geldiğimiz de olduğun yerde bekle beni demişti,o fırından ekmek alıyorken bende konuşmamızın neyi kastettiğini anlamaya çabalıyordum çocukluk aklım ile.Fırıncı Mehmet amcadan sıcacık ekmekleri alıyorken onu izliyordum gülümsedim,beni ne kadar kardeşi olarak görsede ben onu kendimi bildim bileli seviyordum işte.Omuzuma aniden gelen darbe beni çok korkutmuştu arkamı döndüğümde ise,nefes nefese bizimle aynı yaşta olan bir erkek koşarak gidiyordu.Sükût içinde olan sokağı adım sesleri doldurduğun da aynı zamanda,kaybettiğinde arkasından bakıyordum.Umursamayarak gülümsediğim yerden devam etmek için fırının olduğu yöne dönüyordum ki,gözüme yerde duran bileklik çarpmıştı.Sanırım o çocuk düşürmüştü bilekliği yerden küçük avuçlarıma aldığım da üzerindeki R harfi dikkatimi çekmişti.Çocuğun gittiği yere doğru bakıyorken serhat çoktan yanıma gelmişti bile.
“Hadi gidelim selma teyzeler merak etmesin seni"
Bilekliği yeleğimin cebine koyduğum da cevap verdim.
“Gidelim”
Fırının önünden uzaklaşırken taze ekmek kokusu ile gözlerimi istemsizce kapamıştım.Gözlerimi kapattığım da kıkırdamıştı kaşlarımı çatarak gözlerimi geri açtığım da,ekmeğin ucundan bölmüştü bana uzattığın da utanmıştım.Gülümsedi bana iyice yaklaştığın da ilk defa yakınlaştığı için heyecandan,yutkunmuştum sır verir gibi fısıldadığında kalbim saniyede küçük bedenimde kaç kere attı bilmiyordum.
“Annem kızmaz merak etme ben yedim anne derim aramızda küçük bir sır”
Benden uzaklaştığında nefes almayı tekrar hatırlamıştım.Gülümsedim çünkü onunla aramızda olabilecek tek şey sırdı.En azından buda bir şeydi ilk defa benimle bir şey paylaşmıştı,içten içe bu duruma seviniyorken sevincim boğazımda resmen düğüm olarak kalmıştı.
“Hem abiler bugünler için vardır”
Gözlerim doluyordu ama onun yanında ağlayamazdım cebimdeki bilekliği avucumda sıkıyorken gülümsüyordu.Eve kadar ağlamamak için kendimi zorladığımda sonunda gelmiştik onunla yürümemin bir an önce bitsin diye dua edeceğimi tahmin edemezdim.Tam bana bir şey söylemek isterken ardıma bile bakmadan,koşarak evimizin bahçesine girdiğim de annem çiçeklerini suluyordu.Gülümsedi annem sıcacık hemde sanki her şeyi biliyormuşta kalbimin acısını hafifletmek için gülüyormuş gibi. Yanıma çiçeklerini bırakıp geldiğin de elimden tutuyordu yeşil gözleri ile,yeşil gözlerime bakıyorken yine sıcacık gülümsedi ince parmaklarının uçlarını saçlarımda gezdiriyorken sanki boğazında düğüm varmış gibi fısıldadı.
“Hadi saçlarını örelim"
Annem hep benim saçlarımı önemli bir yerlere gidiyorken örerdi annem saçlarımı hep ördüğü,bağladığı için saç yapmayı bilemezdim.Önemli biryere de gitmiyorduk ama annem saçlarımı örmeye karar vermişti,düşüncelerimi bir kenara attığım da annemin elinden tutmuş odama doğru gidiyorduk.Yatağıma oturduğum da ise annem yine gülümsüyordu yanıma yaklaştı saçlarıma gömüldüğünde içine çekti,saçlarımın kokusunu yine aynı zamanda ince parmakları saçlarımın arasında geziniyorken fısıldadı.
“Seni çok seviyorum kızım”
Yatağıma oturduğun da saçlarımı narince örüyordu ilk defa bu kadar özenerek örmüştü annem saçlarımı,saçlarımı örüyorken bir masal anlatmak istediğini söylediğin de başımı olumlu anlamda sallıyordum.Öksürdü boğazını temizlemek istercesine masalı anlatmaya başladığın da avuçlarımda tuttuğum bileklik ile oynuyordum.
“Bir varmış bir yokmuş denizi çok güzel olan bir şehirde prenses yaşarmış.O prenses hergün denizin en güzel kıyısına gider uçsuz bucaksız,denizin maviliğini izlermiş.Bir gün yine kendi kıyısına gittiğin de bir prens ile karşılaşmış,prens çok üzgün görünüyormuş prenses yardım etmiş üzgün prense ve o an birbirlerine aşık olmuş prens ve prenses.Prensesin annesi yani kraliçe çok kızarmış prens ile görüşmesine prenseste gizli gizli buluşurmuş prensi ile.Zaman geçmiş prenses çok güzel bir kız olmuş bunu fark eden diğer ikinci prens gelmiş almış kraliçeden prensesi.Ama prenses hâlâ birinci prensi seviyormuş ikinci prens onu görkemli bir saraya getirmiş,ama prenses için o saray zindandan farksızmış.Prenses ve ikinci prensin çok tatlı bir kızı olmuş prenses kızını çok seviyormuş ama birinci prensi onu bulmuş,prenses mecbur birinci prense gitmek için küçük prensesini bırakması gerekiyormuş.”
Kaşlarımı çattığımda masalın devamını dinlemek istiyordum ama serhat’ın annesi bahar teyze anneme seslenene kadar.Annem odamdan hızla çıktığında odamın camına yönelmiştim belki annesi ile serhat gelmiştir diye,heyecanla camdan dışarı bakıyorken serhat annesinin yanında duruyordu bile.Onu gördüğüm de kalbim yine çok hızlı atmaya başlamıştı şu an attığı yeri belli edercesine hızla atıyordu,küçük parmaklarımı cama sardığım da onu izliyordum.Başını hafifçe kaldırdığın da yeşil gözleri beni bulmuştu utanmıştım çünkü doğrudan onun gözlerine hiçbir zaman bakamıyordum,başımı yere eğdiğimde ise yatağımın üzerinde duran bir şey yere düşmüştü.Camın önünden uzaklaştığımda yere düşen bilekliğe baktım elime aldığım da ters dönen,R harfini düzeltiyordum o çocuğu bulmalı ve bu bilekliği vermeliydim.Bilekliği avucuma sakladığım da annemgilin yanına iniyordum koridorun merdivenlerinden onları izliyordum, gülümsedim serhat fark etmemişti tabiki ama.Daha çok üzgün görünüyordu annemgilin konuşmasına kulak verdiğim de,ne olduğunu anlamam uzun sürmemişti evlerinde besledikleri köpekleri dün gece eve hiç gelmemişti.Serhatın en sevdiği şeydi evcil hayvanı biliyordum bu yüzden çok üzgündü anlamıştım,köpeği bulduklarında ise kalbinden tarafı yaralanmıştı.Anneme doğru yaklaştığım da bahar teyze ile salona doğru yönelmişlerdi geldiğimi fark etmemeleri güzel birşeydi,serhat ile utanmadan konuşabilirdim ona yaklaştığım da beni fark etti bana doğru geldiğinde ise donup kalmıştım.Kolları beni sardığın da kokusu üzerime sindiğinde heyecandan nefes alamıyordum,kulağıma fısıldadığında ise kalbimin atışını hissetmemesi için içimden bildiğim tüm duaları ediyordum.
“Tarçın çok kötü”
Sesi titrediğinde üzülsem mi sevinsem mi bilemiyordum bile çünkü bana ilk defa sarılmıştı.Benimle ikinci defa duygularını paylaşmıştı o soğuk serhat değil de,başka biri vardı karşımda kollarım bedenini bile saramıyordu hayal olduğunu düşündüğüm için.Neşesini biraz yerine getirmek için en sevdiği kitabın replikleri döküldü dudaklarımdan.
“Zavallıcık hasta mı yoksa?”
Durakladığında yine onun oyununu oynadığımı anlamıştı.Sessizce fısıldadı yine sarılıyorken.
“Yüreğinden vurulmuş”
Derin bir nefes aldığım da kalbimin atışı daha da hızlı atıyordu artık.
“Vah vah,bırak kanasın.”
Evet sırf o seviyor diye bir kitabı daha okumayı öğrenmeden ezberlemeye çalıştığım olmuştu.Ona olan sevgim bir kitap ezberlemek ile sınırlı değildi ki hem,ben onun herşeyini ezbere biliyordum artık.Bana yine aynı seslilikte cevap verdi.
“Bu ona iyi gelirmi?”
Tam sıradaki repliği söylemek için hazırlanıyorken sarılmayı bıraktığın da gözlerime baktı.Hiç bu kadar yakın gözlerime bakmadığı için,yutkunmuştum sıradaki replik için bakmıştı istediği için değil canımı bu acıtıyordu işte.
“Gözlerinizle onu düzelte bilirmisiniz?”
Bu replik tam tersi olmalıydı bu cevabı ben değil serhat vermeliydi.Çünkü ona yakışırdı bu söz ben, yüreğinden vurulan serhat ise bıçağı ile iyileştirendi bizim tarafımız da.
“ Ne yazık ki hayır,ancak bıçağımla...”
Birbirimize bakmaya devam ediyorken birşeyleri anlamasını beklemiştim ama,bu repliklerin tersine dönmesi de serhatın kardeşce bakan gözlerinin aşka dönmesi de imkansızdı.Gözlerimi gözlerinden çektiğim de o gözlerin bana karşı asla,farklı bakmayacağını iyice anlamıştım.Başımı yere eğdiğimde kalbim yine kırılmıştı biz sustuk ortam sustu herşey sessizleştiğinde,sesi tüylerimi diken diken yapmıştı.
“ Teşekkür ederim.”
Fısıldadı boğazı kurumuşcasına neden ediyordu ki hem? Ona olan sevgim ile kendime resmen zulüm ettiğim için miydi bu teşekkür? Gülümsemeye çalıştığım da gözlerime bakıyordu tebessüm ettim,oda bana karşılık olarak tebessüm ettiğin de dökülen sözler dudaklarımdan canımı acıtmıştı.
“ Hem kardeşler bugünler için vardır. “
Ona yakın olabilmek için kardeşi bile olsam yeterliydi benim için.Omuzuma kardeşçe hafif yumruk attığın da gülümsüyordu,annesi seslendiğinde gidiyorlardı tebessüm eden dudaklarımın yerini gözyaşları alıyorken odama koşuyordum.Unutmuştum doğruya onunla aramızda olan duvarları hatırlamak için adının yanına koyduğum kelimeyi.
Abiciğim...