2. BÖLÜM KOLYE
İnsan kendini ne zaman değersiz hisseder? Herkesin farklı bir bakış açısı olabilir ama benim bakış açım,sevdiği insan tarafından fark edilmeyince veya sevdiği insan tarafından üzülünce.Uyandığımda okula gitmek için hazırlanmalıydım bugün benim için özel bir gündü,doğum günümdü her doğum günümde annem kendi elleri ile pasta yapardı hemde en sevdiğim çilekli pasta.Yatağımdan yavaşça kalktığım da annem yatağımın tam yanında,sandalye üzerinde uyuyordu kaşlarımı çattığımda da soğuk parkenin üzerine ayaklarımı koymuştum.Yavaş şekilde parkenin üzerinde yürüyorken annemin üzerine battaniyemi örtmüştüm.Hazırlanmak yerine annemin uyuyan güzel yüzünü seyrediyordum o kadar güzeldi ki...Büyüdüğüm de anneme benzemeyi çok isterdim çünkü her şeyi çok güzeldi elleri,yemyeşil gözleri,beyaz teni,simsiyah uzun saçları ve her şeye rağmen tebessümün asla yüzünden gitmeyişi...
Parmak uçlarımın üzerinde durduğum da yanağına hafif bir öpücük bırakmıştım.Uyandırmamak için saçlarımı kendim becere bildiğim kadar toplamaya çalışmıştım.Hazır hatta hazır değil yarım yamalak hazır olduğum da merdivenlerden iniyordum,kapının kapanma sesini duyduğum da babam işe gidiyordu.Ayakkabılarımı giydiğim de ağır çantamı sırtıma takmaya çabalıyordum bahçe kapısını bile açamadan çabalıyorken,onun sesi ile baştan aşağı büyülenmiştim bile.
“ İyiki doğdun çimen göz”
Arkamı döndüğüm de bir tek onun bana taktığı çimen göz lakabı ile o seslenirdi bana sadece.Gülümsedim yanaklarım yine elma şekerine bürünüyorken çabalamaya çalıştığım az önceki şeyi,çoktan unuturken çantamı diğer omuzuna takmıştı.Bahçe kapımızı açtığın da filmlerdeki çentilmen şövalyeler gibi buyurun anlamın da elini uzattığın da yanaklarımın yandığını hissediyordum.Yanından utanarak geçiyorken bahçe kapısını ardımızdan kapıyorduk bile birlikte İzmir’in dar filistin sokakların da yürüyorken,tebessüm ediyordum çoktan bulutların üzerine çıkmıştım bile.Parmak uçlarımı parmakları sarıyorken yutkunamamıştım durakladığımda beni kendime çevirmişti,parmak uçlarımdan es geçip elimi tuttuğun da nefes alamıyordum dar olan sokak yok olmuştu sanki içinde bizimle birlikte.Hipnoz olmuş şekilde ona bakıyorken yanaklarımdan ellerime kadar yandığımı hissediyordum artık.Yanan avuç içime soğuk bir metal bıraktığın da irkilmiştim beynime oksijen gitmeye başlayıp sağlıklı düşünmeye başladığım da,bir gerçek vardı onun parmakları benim parmaklarıma karışmıştı elimi tutmuştu.Avuç içimi açtığım da zincirin ucunda küçük melek figürü vardı o kadar nazik ve güzel duruyordu ki kolyenin ucundaki melek...Onun aldığı hediyeye büyüleniyorken tatlı sesi bölmüştü kolyeye aşık olmamı.
“ Küçük bir hediye benden sana güzel ve kırılgan aynı zamanda narin bir kolye hediye etmek istedim aynı senin gibi.”
Kalbim küçük bedenim de ben buradayım diye attığın da şaşkın şekilde kaşlarımı çatmış onu dinliyordum.
“İyiki doğdun hicran ilk arkadaşım sendin benim seninle yazmayı öğrendim birbirimize mektup yazarak seninle okumayı çözdüm ikimizin keşfettiği kitapları merak ederek seninle arkadaş olmanın ne demek olduğunu öğrendim her defasın da yanımda olduğun için işte bu yüzden iyi ki benimlesin...”
Gözlerine kaç saniye öyle bakarak durduğumu hatırlamıyordum rüyada sanıyorken kendimi okulun zili öbür sokağın başından duyulmuştu bile.Gülümsedi şaşkın yüzüme bakıyorken okula doğru yol almışken,sözleri tüm beynimin içinde yankılanıyordu.
“Seninle yazmayı öğrendim birbirimize mektup yazarak...”
Yutkunduğumda sözleri beni içine çekmeyi devam ettiriyordu.
“Seninle okumayı çözdüm ikimizin keşfettiği kitapları merak ederek...”
Hızla nefes alıyorken gözlerimi kapatmıştım istemsizce.
“Seninle arkadaş olmanın ne demek olduğunu öğrendim her defasında yanımda olduğun için.”
Avuç içimdeki kolyeme baktığım da kalp atışım daha da hızlanıyordu.
“İşte bu yüzden iyi ki benimlesin.”
Bu sözler beni gülümsetmeliydi hatta beynimin içinde rio karnavalı verdirmeliydi,ama bu sözlerin hepsi tam tersiydi benim için.Birlikte yazmayı öğrenmemiştik ben ona olan aşkımı mektuplara yazarak kendim öğrenmiştim onunla birlikte okumayı çözmemiştik keşfettiğimiz kitaplar yüzünden,ben onun sevdiği kitabı ezberlemeye çalışırken okumayı çözmüştüm birlikte arkadaş olmayı öğrenmemiştik ben ilk aşkın ne demek olduğunu öğrenmiştim.Bunları bilmemesi hemde gözünün önündeyken bilmemesi o kadar çok canımı yakıyordu ki,benden başka kimseye kör değildi gözleri göremeyecek kadar tek bana kördü gözleri.Bence aşk bir şarkıydı dinlemesini bilene bense kulakları sağır olan birine kendimi bildim bileli şarkılar çalıyordum içimde.İşte böyle farklıydık ona aşık olan beni görmeyen bile o,sınıfa doğru gidiyorken bu düşüncelerimden kurtulmak istiyordum.Sınıfın kapısını heyecandan buz gibi olmuş elim ile tıkladığım da,derse başladıklarını çoktan anlamıştım.Serhat tüm düzenimi sözleri veya hareketleri ile alt üst edebiliyordu işte.İçeri girdiğim de hafsanur hemen elini sallayıp yanına oturmam için işaret veriyordu.Sırama oturduğum da yüzüm asıktı anlaması uzun sürmemişti bir tek serhat konusunu hafsanura anlatabiliyordum ondan başka dinleyecek kimsem yoktu çünkü.Derslere anlamsız şekilde ilgisizken içimde bir his vardı öyle bir histi ki,sanki boğazımda düğüm varmış gibi sanki sevdiğim insana son kez sarılmışım gibi.Anlamsız üzüntümü hafsanur değil tüm sınıf anlamıştı bile.Okul çıkışı zilini beklemekle geçmişti bugün ki günüm.Aksine mutlu olmam gerekiyorken ya anlamsız ya da serhattan dolayı üzgündüm,ama alışmıştım serhatın bu hallerine davranışlarına her ne kadar istemesem bile onu böyle sevmeyi kabullenmiştim artık.Okulun çıkış zili çalar çalmaz koşarak eve gidiyordum.İçimdeki huzurluksuz boğazımda değil,artık kalbimde bide ağırlık yapıyordu koşuyorken ardımda sadece en yakın kardeş bildiğim kızın ismimi defalarca bağırmasını bırakıyordum bile.Bahçe kapımıza geldiğimde ise nefes nefese kalmıştım parmak uçlarım boynuma dokunduğun da,nefesimi normale döndürmeye çabalıyordum.Bunun yanı sıra astım hastası olduğumdan dolayı da normale döndürmek biraz zordu ilacım olmadan açıkçası.Annemin üzülmemesi için astım krizini kontrol altında tutmaya çabalıyorken onun sesi ile irkilmiştim,sesin olduğu yöne dönmeme izin vermeden gözleri ile gözlerimi çoktan yakalamıştı bile.Yeşilin farklı tonları birbirine bakıyordu kökleri aynı renge bağlı ama tonları tamamen farklı gözler birbirine bakıyordu işte.Gülümsedi utanarak onun gülümsemesi bile benim yanaklarımı elma şekerine boyuyorken durakladı,yüzümü inceliyorken kısık sesi ile konuştu.
“İyimisin?”
Olumlu anlamda başımı salladığımda beni kendine çekmiş ve küçücük bedenimi saklamak istercesine,kollarının arasına sıkı sıkı sarmıştı.Kendimi ona bıraktığım da gözlerimi kapamış bu nadir anın tadını çıkarıyordum.İlk defa bana böyle sıkı sıkı sarıldığı için gözlerimi kapamış onun kalbine denk gelen başımı yaslamış göğsüne,dünyanın en güzel sesini dinliyordum hatta dünyanın en güzel sözsüz melodili şarkısını dinliyordum sanki.Kollarından küçük bedenimi çektiğim de bu sonsuz kara deliğin içine daha fazla kendimi atamazdım ki.Gözlerimi ondan kaçırıyorken konuştu şiir gibi kadife sesi ile.
“Sarılmak o kadar güzel bir şey ki hicran o an tüm dertlerini unutuyorsun sevinçlerini paylaşıyorsun ya da üzüldüğün de veya korktuğun da sarılınca hemen geçiyor değil mi? Nedenini hiç merak ettin mi peki?Herkesin farklı düşüncesi olabilir nedeni ile ilgili ama benim düşüncem şu açıkçası”
Gözlerine baktığım da yutkundu omuzundan düşen okul çantasını düzeltiyorken boğazını temizledi.
“Ben birisi beni kolları ile sıkı sıkı sardığın da kendimi başka bir dünyanın içinde hissederim güvenli ve huzur dolu dünya o kişinin iki kolunun arasında aslında bence.Heleki birisi seni saklamak istercesine sıkı sıkı sardığın da sanki ben çok yara almışım da kolları ile saran kişi de bana kalkan olmuş bana gelen yaraları darbeleri kendine almış gibi hissediyorum”
Gülümsedim utanarak gülümsedi oda utanarak birbirimize bakmaya devam ettiğimiz de fısıldadı sessiz sokakta.
“Bende senin böyle hissetmeni istemiştim umarım başarabilmişimdir çimen göz.”
Gülümsedim çünkü sadece ona karşı yapabildiğim tek şey buydu.Serhat benim ilk aşkımdı daha doğrusu ilk kalp kırgınlığımdı ben başka kırğınlık bilmezdim ki hayatım da,bilmek de istemezdim ama öyle olmuyormuş işte illaki birileri bir şeyler kırıyormuş yine kalbini.Bende bunu acı şekilde öğrenmiş olmuştum tek isteğim sevdiğiniz kişi,asla kalbinizi kırmasın çünkü öyle bir kırıklık ki toparlasan bile parçaları en keskin şekilde batıyor kalbine.Bahçe kapısından girdiğim de zili bile çalmadan babam kapıyı açtığın da bir şeyler olduğunu anlamam uzun sürmemişti.Babamın yüzünü incelediğim de ağlamaktan gözlerinin içi kırmızı olmuştu öyle kolay kolay ağlayan bir adam da değildi aslında,babamın ağlaması demek kolay kolay bir şeyin olmaması demekti biliyordum çünkü.Okul çantamı yere bıraktığım da annem kızardı da mutfaktan seste gelmiyordu,yemek yapma sesleri boğazım düğümlendi okulda ki anlamsız duygu şu an tüm bedenim de kol geziyordu sanki. Mutfağa doğru ilerlediğim tezgahta çilekli pastam da yoktu gözlerim bulanık görmeye başladığın da,çoktan yanaklarımdan dökülüyordu yaşlar boğazımdaki düğüm nefes aldırmıyordu sanki babama doğru ilerlediğimde başını iki elinin arasına almış sessizce ağlıyordu.Annem ile babamın yatak odasına doğru koştuğumda ağlayarak direk annemin dolabını açmıştım baktığım da dolabın içi bomboş kalmıştı,tıpkı ev gibi bomboş sessiz sedasız neşesiz renksiz kalmıştı dolabı da.Gittiğini anladığım da bağırmak istedim anne diye gitme annem demek istedim,peşinden gitmek istedim ama yapabildiğim tek şey öylece durmak ve anlamaya çalışmaktı.Ne yani ben onu bu sabah son kez mi öpmüştüm? Olamazdı ki anneler gitmezdi gidemezdi...
Gitseler bile evlatları izin vermezdi ki bende veremezdim neden gitmesini izleyim ki,belki sokak sokak arardım ama bulurdum gelirdi kesin bana beni mutlu etmek için çilek almaya gitmişti pastama kesin öyleydi.Koşarak sokağa çıktığım da ayakkabısız etrafıma bakıyordum gelirdi kesin geç kalmıştı başka türlü olamazdı çünkü,boğazımda artık düğüm olmasını geçtim taş vardı sanki yutkunamıyordum ne yani anneler gidince çocukları böyle mi hissederdi? Sokağın tüm yollarına buğulanmış gözlerim ile bakıyorken annemi bekledim bahçe kapımızda bekledim ama gelmedi.Annemsiz mummu üfleyecektim ben sonunda hangi yoldan gittiğini bile bilmezken sokağın ortasına geçtiğimde her sokağa bakarak,boğazımdaki düğümü unutarak acı ile bağırdım sokağın tam ortasında.
“Anne!”
Dizlerimin üzerine düştüğüm de acısını bile hissetmiyordum.
“Annem!”
Her haykırış biraz daha umudumu kırıyordu.Babam ağlayan gözlerini benden saklamaya çalışarak beni sakinleştirmeye çalışırken aynı zamanda,acıdan kısılmış sesimle bağırmaya devam ettim.
“Annee"
Ellerimden kayıp giden aşk gibi bir şey değildi ki nasıl bunun altından kalkardım ayrıca o kadar çok soru vardı ki neden gitmişti ki? Bizi beni bırakacak kadar önemli olan şey neydi ki,kendi kızını doğum gününe küstürecek kadar zalim olamazdı bi anne değil mi?Babam kucağına aldığın da hatırladığım en son şey anne...
“Anne lütfen gitme...”
Olmuştu.Gözlerimi açtığım da çoktan gece olmuştu etrafıma baktığım da ise odam bana o kadar yabancı geliyordu ki,bazı şeyler olmadan güzel olmuyordu işte mesela dönme dolapsız lunapark olmazdı çizgi filmler olmadan çocukluk olmazdı kalp kırıklığı olmadan büyümek olmazdı annem olmadan odam güzel olmazdı.Ben tek bu sabah annemi değil ki oyun arkadaşımı,sırdaşımı arkamda güvendiğim güvenebileceğim bir dağ saniyeler içinde yıkılmış elime de toprağı tozu kalmıştı sanki.Yatağıma kıvrıldığımda içimden ağlıyordum ses çıkarmadan eğer annem gelirse üzülürdü,annemin beni söyleyerek uyuttuğu ninni kulaklarım da yankılanıyor ve tüm odamı dolduruyordu.
Bebeğimin beşiği çamdan yuvarlandı düştü damdan,
Bey babası gelir şamdan nenni nenni nenni nenni
Nenni nenni nenni bebek oy...