Aynı dünya üzerinde ne kadar farklı hayatlar var .. Aynı coğrafyada , aynı gökyüzü altında herkesin bir başka derdi , bir başka amacı var.. Herkes yarın doğacak güneşten beklentili. Bekleyişler bitmiyor ki. Bekleyişler insan için var , insan beklenti içinde yaşar. Yazın kışı bekleriz , sene içinde tatili , tatilde sezonun başlangıcını vs. vs. hayatın çarkı perdeleri ard arda sıralıyor. Biz de o senaryoya hızlıca ayak uydurmak zorunda kalıyoruz.. Bazen de kan bağının gönül bağından üstün olmadığını tecrübe ederek anlıyoruz. Mekânın güzelliği eğer bir amaç barındırmıyorsa ne gözüne ne de gönlüne hitab ediyor. Taştan yapılara can katan fikirler ve o fikir için mücadele edenlerdir.. Ortada bir fikir ve mücadele olmayınca da insan yaşayan ve yaşamak için çalışan bir varlık hâline dönüşüyor..
Görüyor ve gördükçe anlıyoruz..
Kapital düzenin sadece şehir merkezlerinde yaşanmadığını , köyde de kadınların bu düzenin parçası hâline geldiğini ve bunun öteden beri süregelen bir şey olduğunu gördüm.
Evlilik müessesinde muhabbet olmadığını , sadece beraber çalışıp beraber yaşadıkları iki insan gibi olduklarını gördüm.. bunun sebebi islam eksikliği.. Kalplerden başlayarak tüm toplumu ıslah eden mükemmel dinimiz , evliliği de fıtratın dışında bir mutluluk aracı haline getiriyor. İslamdan mahrum yaşayanlar da bu mutluluktan mahrum yaşıyorlar.
Mutsuzluktan şikâyet edenlerin her yerde olduğunu , bunun çözümünü islam dışında her şeyde aradıklarını gördüm.. Meseleyi Allah'a götürmekten başka her yere ve her şahsa götürüyorlar.. Türbelere gidip adak adıyor , şeker dağıtıyor , sevdiğine (!) kavuşmak için hiçbir vasfı olmayan yaşlı kadınlardan muska istiyorlar. Şaşırıp kalıyorum.. Hayatının en güzel dönemlerini amaçsız geçiriyor , ev ve tarla arasında yaşamaya razı oluyorlar. Hedef sapmasını geçtim , insan neden okumak istemez ? Okuma isteği yok diyelim ; öğretmen veya doktor olsun , ya da iyi bir maaşı olsun diyerek kendini kendi içinde nasıl bu kadar düşürebilir.
Görüyor ve şaşırıyorum. Hayat bizim dünyamızdan ibaret değil. İnsanlar bir biriyle yarışırcasına dünya için çalışıyorlar. Evleneceklerin istediği altınlar dudak uçuklatıyor. En son birine , ' bu kadar altını ne yapacaksın ? ' dedim Aldığım cevap ağlanacak cinsten ; "altında istemeyeceksem neden evleneyim ki ? " biraz ağır olsun ; altın için evleniyorsan , pembe koltuklarının , kaç bin liralık gelinliğinin hayalini kuruyorsan kendine saygın kalmamış. Bari bunları anlatma da bizim sana saygımız azalmasın! Birkaç parça altını olan ve her sene bir tanesini Allah için masaya bırakanları hatırlıyor ve içinde bulunduğum nimete şükrediyorum. Bir şiar ediniyorsun ve tüm hayatın bir düzen içinde ilerliyor. Rızık endişesi taşımıyor , bir ecele iman edip korkmuyor , taştan-türbeden medet umacak kadar aklını yabana atmıyorsun. Bir amacın oluyor ve her şeyi onun uğrunda sarfediyorsun.
Yüreğin genişlesin , doğrular birilerine daha ulaşsın diye anlatıyor ve sabır çekerek tekrar anlatıyorsun..
Biliyoruz ve görüyoruz..
İnsan bilmeden göremiyor.. hocam ' her filiz toprağı aşan muzaffer bir savaşçıdır ' demişti. Toprağı ekenler buna bakmıyorlar. Bakışları alacakları mahsule odaklı. Sene boyunca kayan binlerce yıldıza şahit oluyorlar , bizim bir defa şahit olacağımız yıldız kaymasını her gün gördüklerini söyleyip tepkimize şaşırıyorlar. Tekvir suresinin insanın iştahını kesen , uykusunu kaçıran ayetlerini anlatıyorum.. "yıldızlar döküldüğü zaman" .. daha anlaşılır olsun diye hocamın tasvir ettiği ; " yani alimlerin değeri azaldığı , alimler toplumdan dışlandığı zaman " diyerek meseleyi açıyorum. Bu sefer çok eminim gayet anlaşılır ve yalın anlatıyorum. Konuşmanın sonucunda benim gözlerim dolu dolu , gelen tepki şu ; " babanın telefonunu istemeyi düşündün mü , güzel telefon. Bence istersen verir sana. "pardon ? " dayanamıyorum bu sefer ; hiç aklıma gelmedi.. son çıkan her şeyi alamazsın. Hayat standartları bizim yetişemeyeceğimiz kadar hızlı değişiyor diyorum , kapital düzene girecekken kendimi frenleyip susuyorum.. Hiç böyle hissetmemiştim.. kendi camiamda şikayetlendiğim arkadaşlarımı görür görmez tutacağım ve bırakmayacağım..
Sonu olmayacaktı bu işin.. Kendimi servislere ve bulaşığa verirsem daha az yorulacaktım.. Babam iş insanı yormaz , laf yorar dediği vakit anlamamışım demek ki.. öyle de oldu. Hocamın ses kayıtlarını açarak , son çıkan albüm eşliğinde sanki arkadaşlarla yapıyor gibi gönül rahatlığıyla tertemiz mutfakta oturdum. Kitaplarımı ve kıymetli dostun bana gönderdiği şiirleri o mutfakta dinledim.
Yüreğim ne kadar genişledi bilmiyorum ama kalemimin daraldığını , ilk okul formatına döndüğünü , her gece trajedi gibi yazdığımı söyleyebilirim. İki kuzenim namaza başladı. Üç kişilik küçük cemaatimizle her vakti beraber geçirdik. Yanımda getirdiğim ama hiç açamadığım defterimi okumak istediler. Verdim.. şaşırdılar.. hiç mi özel bir şey yok ? Özel biri falan.. cevap vermeme gerek yoktu zaten. Kendime yazdığım satırlar var ,son zamanlarda arkadaşıma yazmaya alışıyorum dedim. Sonuna yaklaştığım defteri iki günde bitirdiler.. Sınavlarını not düştüğüm derslerin içeriğini sordular. Anlattım.. Bir gece ben anlattım onlar ağladı. Bir gece onlar anlattı ben güldüm.
Gördüm.. ya da görmeye çalıştım diyelim.. çok okuyan mı , çok gezenmi sorusunun cevabını bulamadım ama bence görebilen bilir.. Kalbini gören , kalplerdeki eksikliği gören , hedefinin büyüklüğünü gören bilir.. Bu dünyada bilmek boş.. sonunu bilen , her şeyin bir sonu olduğunu bilen bilir.
Ne kadar gördüm bilmiyorum ama gelmeden " istersen gelmeyebilirsin " diyen annemin beni tanıdığını görememişim. Olsun bu da geçti ve bitti. Hayatına dokunduğum iki kişi için iyi ki geldim diyorum.. İyi ki gördüm o yıldızları , anlattım onlara... şimdi dönüş yolunda okuyacak kitabımın kalmadığını farkediyorum. Sezon bitimiyle listemi güncellemem gerekiyor. Listemle beraber her şeyi güncellemem...
Görmek için çabalayanlara selam olsun. Rabbim gönül gözümüzü her daim açık tutsun. Çıktığımız her yolu hayırlara çıkarsın. Bizi beklediklerimize ulaştırsın.