Gümüş bir gerdanlık giymiş gibi uyandı güne Güllü Dağ'ın yamaçları. Dağın zirvesine doğru beyaz bulutlar göğü selamlıyordu... Ben ise uykusuz gecenin hissizliğinde pencereden uzaklara bakıp köyümü düşünüyordum... Ne çok benzetmiştim oysa ilk geldiğimde buraları köyüne... Karşı dağların eteklerinde çobanların kavalıyla ilerleyen sürülerin günü tamamlaması gibi be şey olsa gerek seni özlemek.... İlk geldiğim gün dağin öbür yüzünü merak etmiştim de çobanın peşine takılmıştım. Bir tepe şelaleye derdini döküyor izlenimi uyandırmıştı bende... Sonra Turna sürülerinin göçüne şahit olmuştum. Çoban'ın "uğurdur ağabey" dediğini işitmiştim... Uğurdur kelimesini hiç kimse onun kadar güzel söyleyemezdi...
Turnalar göçüp çok uzaklara gitti... Görüntüsü sesleri özlemleriyle yüreğimden hiç ama hiç gitmedi... Bir gökkuşağı yalnızlığı kapladı yüreğimi...Hiç bitmeyecekmiş gibi... Günler günleri kovaladı bir sonbahar günü kekliklerin acemi ötüşleri dağlarda yankılandı... Güllü dağı kıvılcımlar sarmış gibi dört bir yani aydınlandı bir den. Ateşböcekleri geceyi selamlarken köyümün unutulan türkülerindeki saklı hikayesini yaşıyorum sandım...
EBUBEKİR KURİ- Güllüdağ'ın Gizemi