Çoruh boylarında vaktiyle güzel mi güzel selvi boylu ahu gibi bir kız yasarmış. Ailesi ile pirinç zamanı göle gider sonrasında ise ev işlerine yârdim edermiş... Günler böyle sürüp giderken bir gün Anadolu Selçuklu Devletinin ordusundaki öncü birlikler Gürcülere karşı harekat için Çoruh boylarına gelmişler... Askerler köyde o vakitler kimseyi görememişler. Sebebi ise herkes pekmez yapmak için dut dökmekteymiş... Askerin başındaki komutan bir aralık atıyla köye gidip öğle vakti camiye gitmiş... Öğle namazını kıldıktan sonra ordusunun başına geçmek için yola koyulmuş. Tam köyü çıkıyormuş ki atı birden ürküp sırtından atmış komutanı. Komutanın başı taşa çarpıp kanamaya başlamış. O sırada oradan geçmekte olan Şahbanu onu görmüş... Ve hemen babasına haber vermiş. Komutanı eve ulaştırıp başını sarmışlar ve pansuman etmişler. Komutan nekahat donemi boyunca çok iyi bakılmış. Ordu ise bir an önce Gürcülerle savaşmak için can atıyormuş.
"Adin nedir evlat. Adım Gümüştekin'dir baba. Gürcülere karşı Selçuklu vatanın savunuruz. Alla hin adını yayar ve yüce dinimizi savunuruz. Bana çok iyi bakmışsınız baba. Allah razı olsun." "Dur hele oğlum ne bu acele. Şuncağıza bir teşekkür etmeden mi gideceksin." "Kimmiş o." "Şahbanu benim kızım. Sizi kurtaran kişi... " Gümüştekin, bu kızı görür görmez dili tutulur gibi oldu. Bir şey diyemedi... Savaşmayı çok özlediğini hissetti o an... Ama gönlü su an kaldığı evde bir daha gitmemek üzere kalacaktı... Gürcülerle savaş Allah'ın izniyle başarılı geçti. Ordu geldiğini yoldan geri gitmeye başladı... Gümüştekin, Şahbanu ile evlenme isteğini kızın babasına iletti. Babası da olur dedi lakin bir şartı vardı... Vaktiyle dağlarda geçen bir canavar ve onun bir de başı yılan gövdesi ise kartal görünümlü bir yaratık olan arkadaşını sağ olarak getirmeni istiyorum. Tam demiş Gümüştekin. O dağ senin bu dağ benim başkanı canavarın izini sürmeye... Dağlar tükenmiş ama bir iz bulamamış... Ümidini yitirdiği bir ikindi vakti bir ağacın dibinde konuşan bir kuş görmüş. Kuş ona doğru yolu göstermek için burada bulunduğunu belirtmiş... Derken dağın eteğinde bir mağara ve canavar ile yaratık arkadaşı belirivermiş.... İçeride ise bin yıldır tutulan esirlerin feryatları duyuluyormuş. Gümüştekin kılıcı kınından besmele ile çıkarmış ve amansız savaş başlamış. Canavarı kısa bir sure içinde öldürmüş gün derelere karışan pis kokulu şey onun kanıymış. İlginç yaratığa ise benimle geçeksin. Sevdiğim kızın babasının sana bir sorusu olacak... Yaratık renkten renge giriyormuş korkudan... köye döndükleri vakit Şahbanu'nun babası yaratığı şu soruyu sormuş. Ele geçirdiğin insanları öldürürken tek başimamıydın. Yoksa o uğursuz canavar arkadaşın da orada miydi. Tam ağzını açıp cevap gibi yapıyorken, Şahbanu'nun ayağını ısırdı. Kızcağız oracıkta oluverdi... Gümüştekin büyük bir üzüntüyle onu da kılıcı ile parça parça etti... O an pis kanındaki zehir onu da hayattan kopardı...İkisinin mezarları yan yana duruyor...Canavarın öldürüldüğü her mevsimin yıl dönümünde bir gül açıyor mezarlarının ortasında...
EBUBEKİR KURI -Gümüştegin