Derine in, daha derine in. Hatırla, daha önce de söyledim. Ama bil ki orada insanlar kalmıyor, bir insan olarak seni diğerleri gibi çağırıyorum. Ama sonra güneş doğacak, toplum sözleşmemize uyacağız. Kendimizi köle hayatı için pazarlayacağız. Şık falan olmaya çalışacağız, biraz zeki, biraz kibirli, biraz inatçı, ve biraz çekici. Dışarı çıkacağız sonra, kendimizi göstereceğiz, ispat edecek ve statümüzü pek belli etmeden sohbetlere gireceğiz. Sözü öyle bir yere çekeceğiz ki sanki alelade bir sohbette konu bize gelmiş. Yüzümüze söylediklerinde "Ne alaka? Ben kendim için yapıyorum bunları." diyeceğiz. Bunlar güzel yalanlarımız.. Taraflar tutacağız, savunduğumuz için kalp kıracağız. Nietzsche gibi "Çıtkırıldım olmayın." diyeceğiz. Zaten ne söylersek aslı ve aksi ile kendimizi yücelteceğiz. Çirkin diyorsak kendimizi güzel/yakışıklı bildiğimizden, zeki diyorsak kendimiz gibi bildiğimizden..
Bu yüzden indiğin o derinlikte insan arama arkadaşım. Kalbini yarman gerekecek belki, daha derine ineceksin. Ama insanlar için yapma bunu, çünkü dedim ya: İnsanlar seni derinliğe çağırmıyorlar, onlar seni kuyuya atıyorlar. Ya Yusuf gibi o kuyudan en ehil halinle çıkıp hâkim olacaksın, ya da o derinlikte boğulup kaybolacaksın. Seçim sana ait, bu iğrenç sabaha uyanmak istiyor musun? Yoksa sen kalbine mi dönüyorsun? Uzun bir gece vakti, etrafında sadece ruhlar süzülüyor. Bu aralar popüler olan ateş böcekleri gibi.. Ve evet ben gördüm. Neyse.. İster uyu ve güneş doğsun pazarlar kurulsun. İster uyan, diril bu gece, ruhun güneşin olsun, fizik ışıktan metafizik ışık doğsun. Senin güneşin istediği an doğsun...