Bu haftaki yazımda, kendi alanım olan çocuk gelişimi ve eğitiminden bahsetmek istiyorum. Başlıkta da belirttiğim gibi hepimiz masum bir insan yavrusu olarak dünyaya geliyoruz.
0-6 yaş yani okul öncesi döneminde öğrendiklerimiz, en kalıcı öğrenmelerimizdir. Bilinçaltımız henüz tertemiz bir yapıya sahip olduğu için, öğrendiklerimizi aynen belleğine kaydeder. Anasınıfında çocuklara bir şey öğretmeye çalıştığımda, onu hemen anlayıp kavradıklarını hayretle izliyorum .
Yabancı dil, enstrüman, halkoyunları vb gibi etkinlikler küçük yaşlarda öğrenildiğine unutulmaya karşı daha dirençli hale gelirler. Örneğin; ben 10 yaşında Bursa yöresi halkoyunu öğrenmeye başlamıştım. 6 yıl boyunca oynadım ve en son oynadığımda 2001 yılıydı. Aradan 17 yıl geçmesine rağmen öğrendiğim hiçbir figürü unutmadığımı, hatta tüm ince ayrıntılarına kadar hatırladığını fark ettim.
Şu aralar da gitar öğreniyorum ama oldukça zorlandığımı görüyorum. Bu durumu, şuna benzetebiliriz; Beyaz bir kağıda yazı yazmaya çalışsak gayet kolay ve hızlıca yazabiliriz ve yazılarımız okunaklı olur. Fakat üzerine tekrar tekrar yazılıp silinmiş bir kağıda, okunaklı yazı yazması zordur. Bazen de imkansızdır.
Biz insanların kişilik yapısı küçük yaşlardaki yaşantılarımız üzerine atılır. Demokratik aile tutumuyla büyüyen bir çocuk , istisnalar olmadıkça bedensel, ruhsal ve ahlaki yönden iyi bir çocuk olarak yetişir. İleriki yaşlarında da başarılı, ülkesine faydalı bir insan olur. Fakat aşırı baskıcı , aşırı serbest ya da tutarsız aile tutumuyla büyüyen çocuklarda mutlaka sorunlar ortaya çıkıyor.
Bir çocuk, aile bireyleri tarafından istismara uğruyorsa, maddi ve manevî yönlerden ihmal ediliyorsa ya da yaptığı yanlışlara büyük bir başarı elde etmiş gibi gülünüp üstüne bir de bunla gurur duyuluyorsa, ne yazık ki daha küçük yaşlarda suça eğilimli bir insan haline geliyor. Bunlar okulda genelde, arkadaşlarını sürekli rahatsız eden, hatta bundan hoşlanan, çevresi ile sürekli bir kavga halinde olan, hatta öğretmenlerini meslekten soğutacak kadar uyum sorunu yaşayan çocuklardır.
Aslında bu olumsuz davranışların sebebi, bilinçaltına yerleşmiş sevgisizlik, değersizlik, öfke, nefret duygularıdır. Çocuk içindeki fırtınaları bu şekilde dışarı yansıtmaktadır.
Son zamanlarda ülkemizde ne yazık ki pedofili vakalarının sayısı artmış bulunmakta. O minicik bedenleri, aileleri öpmeye kıyamazken caninin biri geliyor, iğrenç bir şekilde çocuğa yaklaşıyor, hatta daha öteye gidip canına kıyabiliyor. Evet, annesinden masum bir şekilde doğmuş o çocuk nasıl oluyor da ağıza bile alınamayacak kötülükler yapan bir yaratık haline gelebiliyor!
Bu katillerin hayatları araştırıldığında, ya şizofreni ya da madde bağımlısı oldukları ortaya çıkıyor. Çünkü eşref-i mahlûkat olarak yaratılmış normal bir insanın bunları yapabilmesi imkansız.
Bir insanın yetişmesi hiç kolay bir şey değildir. O yüzden biz büyüklere çok büyük görevler düşüyor. Öncelikle çocuklarımızı seveceğiz, onlara değerli oldukları hissini vereceğiz, saygı göstereceğiz ki biz de saygı ve sevgi görelim. Ellerine küçücük yaşlarda oyuncak tabanca, şiddet içerikli oyunlar değil, kitap vereceğiz. Ahlâkî ve manevî değerleri ceza ya da baskı ile değil, kendimiz uygulayacak, örnek teşkil ederek öğreteceğiz.
Unutmayalım. Gelecek nesilden katiller çıkarmak da ilim ve bilim insanları çıkarmak da bizim elimizde.
facebook/nesekayan16
instagram: @nesekayan