İnsan kaç heceden meydana gelir? İnsan kaç sevda harcar edepli bir yalnızlık için.
İçimizin türküleri şimdi nasılda suskun değil mi? Geceden sabaha sürgün bir acıyı taşımaktan, omuzları düşmüş yalnızlığımızın. Peki ya kaç zaman daha çaresizce bekleyeceğiz, göğüs kafesimizden firar eden ebem kuşlarını. Şimdi sevda kara gözlü bir dev gibi sanki.
Şimdi sevda sadrımıza saplanmış paslı bir bıçak gibi.
Kaç vurgun daha yiyeceğiz umarsız kalplerin ellerinden.
Bazen insan cevabını asla bulamayacağı soruları sormaktan imtina etmiyor işte. Şimdi ben bunca soruyu kime sordum diye düşünürken, üst katımda ki komşumun çocuklarına bağırışlarının sesi aklımın odalarında cirit atar durur. Bugün Cuma, hafta sonundan bir durak öncesi? Kalbimi saran kent meydanları kalabalığıdır şimdi yalnızlığım. Elimde soğumaya yüz tutmuş çay fincanı ile dalarken acının en derin kuytularına, ömürden bir günü daha yolladığıma sancılanıyor kalbimin bezgin yanları. İçimden mırıldanırcasına söylerim bir ayrılık şarkısı. Gri bulutları masmavi düşünürüm, sonra güvercin curnatalarına komşu olurum.
Belki bir gün kalbimin kentlerine de özgürlük gelir. Sevdanın gül kokulu pankartlarını asarım yüreğimin balkonlarına.
Radyoda çalan şarkıya gidiyor şimdi yüreğim. Haluk levent'in şarkısı çalıyor sisli ve yağmurlu bir günün akşam üzerinde. "Elfida" diyor. O Elfida dedikçe; geçen gün okuduğum kitaptaki karakterler geliyor aklıma. Elfida ve Egemen... Nasılda seviyorlardı birbirlerini. Sonra okurken ne kadar çok ağladığım geliyor gözlerimin önüne. Bir sevda daha yarım yamalak kalıyor. Peki biz nasıl kalkabileceğiz o kadar yarım kalmış sevdaların yükünün altından. Ara ara soruyor kalbim aklıma bu soruyu. Yine cevabını bilmediği sorulara gebe kalıyor aklım. "Elfida" diyor "sen eski bir şarkısın beni fark etme sakın... Omzumda iz bırakma yüküm dünyaya yakın..." diyor Haluk abi. Bir anı tazeleniyor anılarımın arasından. Annesizliği buram buram tadan bir çocukluk anıma gidiyorum zamandan kopup. Anılarımda ki yeşil gözlü küçük kızın sarı saçlarını babaannesi tarıyor. Küçük kız evin içinde yankılanan zil sesine koşuyor, bakıyor ki Haluk abisi gelmiş. Aslında gelen sadece bir elektrikçi ama nasılda benziyor o küçük kızın Haluk abisine. Hatırıma düşen anı ile geriliyor dudaklarımın kenarları. Gün yüzü görmek için yalvaran gamzelerimin gözleri kamaşıyor arzu ettiği gün yüzüne kavuşunca.
Anılarım akşamın kızıl ufkuna doğru kaçarken, radyoda ki şarkıda bitiyor ve susuyor Haluk abi. Kocaman ev sarkastik bir sessizliğe dönüşüveriyor akşamın kızıllığında. Külçe gibi düşürüyorum bedenimi camın önünde duran tekli koltuğun üzerine. Peki diyorum, peki sevginin ne zaman kamaşacak gözleri, gün yüzü görebilecek mi gamzeleri? Kalbimden bir cılız ses kulaklarıma baskı uyguluyor "insan isterse elbette görebilecek. Bırakmalılar sevdaların gamzesini güneşin dansına, bırakmalılar dursun zaman birazcıkta öyle kalsın..." Bazen düşünüyorum uykusuz bir geceyi sabaha uğurlamaya çalıştığım zamanlarda. İnsan nedir? İnsan sevgiyi neden hor kullanır? İnsan neden böyledir? Biliyorum benim bünyem bağışıklık kazanmıştır cevapsız soruların sessizliğine... Bazen dile geliyor sitemlerim. Bakıyorsun bir gün yakın olan insan, diğer gün sesini bile duyamayacak kadar sağır sana.
Yoruluyorum düşünürken... Dizleri tutmayan yaşlı teyzeler gibi çöküyorum kalbimin kaldırım taşlarına. Bazen diyorum ki şu güzelim memleketimde ki ucuz olmayan hiç bir şey gibi, keşke sevdalarda, sevgilerde ucuz olmasa. En azından kimse kimsenin kalbinin arka bahçelerini böyle kolay talan edemezdi. Kimse kimseyi böyle kolayca yorgun düşüremezdi hayattan. İçimde ki karaların aka çıkmadığı bir akşamdan tekinsizce düşüyor sitemlerim, odamın ıssız duvarlarına. Bazen içimizdeki hüzünler öldürmüyor da, bir çift kelam öldürüveriyor iki dirhem bir çekirdek olan kalbimizi. Beti benzi solmuş sevgiler, ayın inceden okunduğu bir gecenin koynunda, kentin ıslak kaldırımlarına düşüyor iç çekerek. Önümüze sürülen yorgunluklarımızın ardından sormamız gerekir belkide, gölgesi bozuk bir gecenin kimsesizliğine. Hadi itiraf edelim demli gözlerimizin ardından kalbimize.
"Herkes biraz yormaz mı sevgiyi... Herkes biraz hor görmez mi sevenleri."