Gitmelerin yarım kaldığı,
Kalmalarını uzaklaştığı bir evren üzerindeydi.
Kımıldaşan sancılara aldırmıyor.
Dinginlikle kızıla çalan göksemaya bakıyordu.
Nerden bilebilirdi ki büyümenin ağrılı yanlarını.
Zaman akıyor gitmek ve kalmak arasında ki ince eylemsellikle boğuşuyordu.
Sanki bir kımıldasa ya ufuk kızılı allanacak.
Ya da yarım kalmışlar ağlayacaktı.
Suskunluğu zifir geceyi delip geçiyordu.
Sakinliği, dinginliği rüzgarları bile delirtiyordu.
Hep izlerdi...
İnsanları...
Olayları...
Olduramayanları bile...
Sonra minicik kelimelerle mırıldanır.
Sararmaya yüz tutmuş yeşil defterini çıkarır.
Ortasında koyduğu kalemi sevgiyle alır.
Ve yavaş yavaş yaprakları sevmeye başlardı.
Sanki çocuklarıydı onlar.
O denli narin!
O denli kırılgan yaklaşırdı ki...
Görenler her an hayran...
Sonra merak etmeler sardı çevresini...
Bu adam kimdi?
Neler yazıyordu kırılgan sayfalara...
O kalem tutuş da neyin nesiydi?
Sahi evren sonu görecek miydi?
Yoksa o seçilmiş kana sahip bir bilge...
Yok yoookkkk
O gökyüzünden düşmüş bir farklı türdü...
Sonra ne mi oldu?
(Birlikte yazmaya ne dersin? Hikayenin şiirle harmanlanmış bir hali olsun istedim... Sende aramıza katılırsan çok sevinirim ????)