Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Hz. Mevlana ile Ruhsal Terapiler (Kitap özet ve değerlendi - Sözümoki
13 Temmuz 2015, Pazartesi 17:33 · 1034 Okunma

Hz. Mevlana ile Ruhsal Terapiler (Kitap özet ve değerlendirmesi)

Hz. Mevlana ile Ruhsal Terapiler

- Öncelikle Hz. Mevlana kimdir?
Hz. Mevlana yani Mevlana Celaleddin-i Rumi, 13.yy'da yaşamış şair, düşünce insanı, mutasavvıf ve Mevlevilik yolunun öncüsüdür. ''Alimlerin sultanı'' ünvanıyla anılan Burhaneddin Veled'in oğlu olan Hz. Mevlana; aldığı eğitim, okuduğu kitaplar(yaşadığı dönemin tüm kitaplarını okuduğu söylenir) ve Hz. Şems'i tanımasıyla dönemin en büyük fıkıh, kelam ve hadis bilgini olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Hz. Mevlana, yaşadığımız bu yüzyılda dahi humanizmin temellerini atan ilk kişi, terapist ve bibloterapist olarak kabul edilir.
Bir çok psikolog ve psikoterapiste göre(Batı ülkelerinde, özellikle Amerika'da) Hz.Mevlana'nın yazdığı eserlerde; ruhsal hastalıklara şifa, dertlere dert gibi değil; dertlere nimet gibi bakmayı öğreten bir semantik, ve insani değerleri yitirdiğimiz, saygı, sevgi ve muhabbet cevherlerini bir bir kaybettiğimiz bu sözde iletişim, iletişimsizlik çağına; aşkı, umudu, sabrı, erdemi vs. yaşama bilincini aşılayan asıl bir terapi, asil bir kaynaktır. Hatta Mesnevi'den çıkarılan terapi metoduyla Hz.Mevlana'ya ''aşkın terapisti'' ismini vermişlerdir. Velhasıl kelam Hz. Mevlana, aynı toprakları paylaştığımız, aynı dine tabi olduğumuz; dini, ırkı, milleti her ne olursa olsun, bizlere yaşama gayesini, yaşam amacını, bakma ve görme meselesini kazandıran ve miras bırakan alim, bilge, terapist mühim değil, en başında bir insandır.

Özet:

- Dertlerin Sebep ve Hikmetleri
''Hastalık/ağrı içinde merhamet bulunan bir hazinedir. Beden yıpranınca/bozulunca öz, yani ruh tazelenir.
Kardeşim! Karanlık yere, soğuğa, gama, ızdıraba, halsizliğe, derde sabretmek; ab-ı hayat kaynağıdır.
Manen sarhoşluk, mest oluş kadehidir.
Çünkü bütün yücelikler, yüksek ve manevi dereceler, tevazu ve alçalıştadır.
Baharlar, güz mevsiminde gizlidir, güz mevsimi de baharda. bu sebeple güz mevsiminden kaçma!
Gama ve kedere yoldaş ol, korkuyla yüzleş, yalnızlığa alış. Ölümünden uzun bir ömür isteyip dur.
Nefsin sana, ''Bu hastalık, bu ızdırap, bu yalnızlık kötüdür'' diyecek olursa, onu dinleme. Çünkü onun işi hep tersinedir.
Sen aklını başına al da nefsin dileğine aykırı iş yap. Dünyada bütün peygamberlerin vasiyeti böyledir.
(Mesnevi)

(İmar etmek yıkılmakta, toplanmak dağılmakta, düzelmek bozulmakta, murat muratsızlıkta vardır. Yani, iltihaplı yarayı neşterle deşmedikçe, yara nasıl iyileşir, nasıl düzelir? Kilimi sopayla dövmenin amacı kilimin canını mı yakmaktır? Takibiki de hayır. Kilim sopayla dövülür, ne kadar sert vurursan o kadar çok kiri çıkar. Burda kilimi dövmedeki amaç kilimin canını yakmak değil, kirini almaktır. Terzinin kumaşı paramparça etmesinin sebebi, ondan güzel bir giysi elde etmek değil midir?)

''Geçen gün hammallar bir yük için, ''Sen çekme, ben aslan gibiyim, ben çekip götüreyim!'' diye kavga ediyorlardı.
Neden? Çünkü o zahmette, o yükün altında ezilmede bir kar, bir fayda görüyorlardı da onun için yükü birbirlerinden kapıyorlardı.
Allah'ın vereceği ücret nerede, züğürt bir adamın vereceği ücret nerede? Allah sana ücret olarak manevi bir hazine, sevap verir.
Yükünü taşıyacağın kişi ise birkaç kuruş verir.
Allah'ın vereceği altın hazinesi, sen ölüp toprak altına girsen de, o seninle beraberdir. O, varislere kalacak mal değildir.
Allah'ın sana verdiği o ecir hazinesi, cenazenin önünde gider de, kabirde, o garip ve kimsesiz olduğun yerde bile arkadaşın olur.''
(Mesnevi)

(Bazı acılar ilaç yerine geçebilir. Bir dert bir yönden bela, diğer yönden nimet olabilir. Bazı belalar, verdikleri sıkıntı itibariyle dert,
fakat doğurdukları ve sebep oldukları rahmet itibariyle nimettirler. Bu, hastanın hoşlanmadığı ilacı kullanmasına benzer. Acı olması yönüyle bela, fakat kendisine daha çok zarar veren hastalığı gidermesi yönüyle nimettir.)

''Yüce Allah kuluna der ki: Sana merhamet etmede, okşamada annenden, babandan daha ileriyim. Sana onlardan daha fazla acırım. Seni belalarla, dertlerle imtihan edişim, seni sevmediğimden değildir. Senin olgunlaşman, pişkinleşmen içindir. Sana bağlar, bahçeler, cennetler hazırlarım. Dertlerine deva veririm. Sana şu sislerle,
şu dumanlarla gökyüzünden daha güzel, yepyeni bir gökyüzü hazırlarım.''
(Divan-ı Kebir)

(Senin içinde varlıktan, benlikten tozlar var. O korkunç düşmanı, o nefis köpeğini cefadan başka hiçbir şey defedemez. Birisi keçeye,halıya sopayla ile vurup durursa, o sopalar keçeyi, halıyı dövmek için değil, tozlarını çıkarmak içindir. Senin içinde de varlıktan, benlikten tozlar var. O tozlar, halının tozları gibi silmekle birden bire geçmez. Tahtayı yontmak, onu mahvetmek için değildir; marangozun gönlündeki içindir. Bu yüzdendir ki Allah yolundaki şerlerin hepsi de hayırdır. Onun hayır oluşu, sonunda güzelliği meydana çıkarır, öyle görülür. Görmez misin; debbağ, posta pislikler sürer durur; binlerce kez bu işi tekrarlar. Maksadı da derideki gizli illetin çıkmasıdır. Derinin, azdan çoktan haberi bile yoktur, ama debbağın istediği, derinin temizlenmesidir.)

- Dert Psikolojisi
''Ey genç, şu beden misafirhanedir. Her sabah o eve yeni bir misafir gelir.(Endişe ve üzüntüler de o eve gelen misafirler gibidir.)
Sakın; ''Bu misafir bana yük olur, kalır.'' deme. Biraz kalır, sonra yine geldiği gibi gider, yokluğa karışır. O görünmeyen cihandan, gayb aleminden gönlüne ne gelirse, onu bir misafir say, onu hoş tut, güler yüzle karşıla.''
(Mesnevi)

- Ruhun Özlemi ve Gıda Arayışı
''Ruhun gıdası dünyevi zevklerde değil, dini emir ve ibadetler sayesinde Allah'a yaklaşmaktır. Asıl gıdasını almamak ruha sıkıntı verir.
Şarap nedir, güzel ses ve musiki dinlemek yahut cinsel ilişkide bulunmak nedir ki sen onlardan bir neşe, bir zevk, bir fayda ummaktasın! Bu ne şaşılacak şey? Güneş, bir zerreden borç ister mi? Zühre yıldızı, küçücük bir küpten bir kadeh diler mi? Sen keyfiyeti bilmeyen bir ruhsun, keyfiyet alemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulup kalmışsın yazık sana!''
(Mesnevi)

''Sen, bir Cebrail gibi olan ruh, bir direğe(bedene) bağlanmışsın; kanatlarını da yüz yerinden yaralamış, işlediğin günahlarla, ruhun yükselme kabiliyetini elinden almışsın. Ona gereken gıdayı vermiyorsun. Bazen onun önüne kebap olmuş dana eti koyuyorsun, bazen de onu alıyor, içinde hayvanların yiyeceği bulunan samanlığa götürüyorsun. Ona diyorsun ki, ''İşte bizim gıdamız budur, hadi ye!'' halbuki be hey gafil, onun Allah'la buluşmaktan başka gıdası yoktur. O belalara uğramış ruh da, bu işkenceden, bu imtihanlardan ötürü seni Allah'a şikayet ederek der ki, ''Ya Rabbi! Bu kocamış kurttan sana sığınırım. Bunun elinden kurtar beni!'' Allah kuluna, ''Sabret! Nerdeyse vakit geldi çattı. Seni anlamayan, senden habersiz olan herkesten senin hakkını alacağım, seni kurtarcağım.'' der. Adil olan Allah'tan başka adaleti kim sağlar? Ruh der ki, ''Ya Rabbi! Senin yüzünü görmeyeli sabrım tükendi, yok oldu. Ben, bu beden zindanında Yahudilerin eline düşmüş Salih'im. Ey peygamberlerin canlarına saadet bağışlayan! Ya beni öldür, yahut beni yanına çağır yahut lutfet, tenezzül et, sen gel! Cenab-ı Hak da der ki, ''Ey pak ve nezih olan ruh, evet öyledir!(Sen bana aşıksın ve beden hapishanesinde mahpussun.) Fakat bu sözleri dinle de sabret(saati gelince seni azad ederim); sabır güzeldir.''
(Mesnevi)

''Ana rahmine benzeyen şu sıkıntılı, kasvetli, kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkarsan, yeryüzünden daha geniş, daha ferah bir aleme çıkmış olursun. ''Allah'ın arzı geniştir.'' denilen o geniş yer, peygamberlerin gitmiş oldukları yerdir, mana alemidir. O geniş sahada gönül daralmaz. Yaş ağacın dalı orada kurumaz.''
(Mesnevi)

''Şu dumanlarla dolmuş evde bir pencere açtılar da duman çıktı gitti; eve güneşin nuru doldu. O ev nedir; neyin sembolüdür? O ev, gönül evidir. İçeri dolan duman da üzüntülerimiz, kederlerimizi göstermektedir. Aslında boş düşüncelerimiz, endişelerimiz, bizim manevi zevkimizin, ruhani neşemizin boynunu kırmaktadır. Ey Hak yoluna düşen kişi! Aklını başına al, gaflet uykusundan uyan da düşünceden de kurtul, hayalden de... Ya Rabbi! Şu bizim uykuya dalanlarımıza davulcu gönder. Uykuya dalan kimse, bir hiç için binlerce gam yer, kederlere kapılır. Rüyasında ya kurt görür ya da yolunu kesen eşkiya... İnsan, rüyasında yüz binlerce kılıç, yüz binlerce mızrak görür, fakat uyanınca, kılıçlar, mızraklar şöyle dursun, bakar ki bir iğne bile yok. Ölüp gidenler(bu dünyaya gözlerini kapayıp da manen öteki aleme görmeye başlayınca) derler ki, ''Boş yere ne olmayacak gamlar yemişiz, üzülüp durmuşuz! Ömrümüz çeşitli vesveselerle geçti gitti! Bir hayal için düğünler yapmışız, evler kurmuşuz; yine hayal için zırhlar giymişiz, savaşa girmişiz. O düğün de, savaş da, o yas da hep boş şeylermiş; bütün bunlar, bu nefsin işleri imiş. Bugün ne ondan bir oyun kaldı, ne bundan bir ağıt, bir feryat.''
(Divan-ı Kebir)

- Kulu Allah'a Yöneltmek
''Kul, dertlerden, uğradığı zulümlerden, başına gelen belalardan, aldığı yaralardan sızlanır, feryat eder. Hastalıkların getirdiği ağrılardan sızılardan Cenab-ı Hakk'a yüzlerce şikayette bulunur. Cenab-ı Hak da buyurur ki, ''Ağrı, sızı, dert, zahmet sonunda seni yalvarıp yakaran bir kul etti. Seni gafletten uyandırdı. Doğru yola düşürdü. Sen ağrıdan, sızıdan değil, asıl senin yolunu kesenden, seni bizim kapımızdan uzaklaştıran çeşitli nimetlerden, zenginlikten şikayet et.'' Hakikatte senin en yakın dostların, senin en belalı düşmanlarındır. Çünkü dostların tatlı dilleri ile seni oyalar, Hakk'tan düşürürler.''
(Mesnevi)

''Rüzgar, hak emredince dişe musallat olur. Azıcık bir rüzgar bile sanki dağ gibi ağırlaşır da diş ağrısı insanları inletip hasta eder. Bu daha önce ağızdan güvenle
aynı rüzgardır. Dişi ağrıyan kişi, ''Ya Rab! Ya Rab!'' diye el açıp, ''Ey Allah'ım!'' Bu rüzgarı, bu ağrıyı sen gider! diye candan ve gönülden yalvarır. Ey ağız! Bu geçip giden rüzgardan haberin bile yoktu, gafil idin. Şimdi dişlerini sık da, Hakk'tan günahlarının bağışlanmasını dile! O katı kalpli, gözü yaşarmasını bilmeyen kişi, dişi ağrıyınca gözyaşlarını yağmur gibi akıtmaya başlar. Böylece dert, ızdırap, Hakk'ı inkar edenlere, ''Aman Allah!'' dedirtir. Ey gafil kişi! Sen de, mademki ermişlerin nasihatlerini kabul etmedin, benimsemedin, hiç olmazsa şimdi aklını başına al da, dert yüzünden, ızdırap yüzünden gelen Hakk'ın vahyini, uyarışını kabul et!
(Mesnevi)

''Allah, Firavun'a şu dünyanın bütün mülkünü, saltanatını verdi de, ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. Şunu iyi bil ki, sana Allah'ı hatırlatan, seni inciten, gizlice Allah'a yalvartan dert, dünya mülkünden, saltanatından daha iyidir. Dertsiz yapılan dua, soğuktur, bir işe yaramaz. Fakat dertli iken, acı çekerken edilen dua, gönülden kopar gelir. O dudak altından sesi çıkarman, gizli niyazın, o geldiğin ve gideceğin ezel alemi, ruh alemini düşünmen yok mu? İşte samimi, saf ve hüzünlü bir sesle, ''Ey feryadıma erişen Allah'ım! Ey tek yardımcım olan Allah'ım!'' demen gerçek duadır.
(Mesnevi)

- Allah'a Giden Yol Çilelidir
''Varılan yerin tatlılığı, lezzeti yolculuğun zahmetleri, sıkıntıları ile ölçülür. Ne kadar gurbet acıları çeker, mihnetlere, zahmetlere uğrarsan, şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun.
(Mesnevi)

- Dertlere Bakış Açısını Değiştirmek
''Ey benim canım efendim! Sen düşünceyi, fikri bir adam farz et. Çünkü insan, düşünceyle insan sayılır, değerlenir, canlanır. Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme. Çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye, eski sevincin kökünü kazır. Üstü yapraklarla, kurumuş dallarla örtülü, yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam, çürümüş, pörsümüş olan eski kökü söker atar. Bulutlar, şimşekler aksilik yapmasalar, suratlarını asmasalar, gürlemeseler, ağlamasalar, üzümler güneşin gülmesinden yanar kavrulurlardı. Bulutun da görünüşte yüzü ekşidir ama çorak yerleri yok eder, gül bahçeleri ile süsler. Gam fikrini, kederi, üzüntüyü, gelip geçici bir bulut gibi et de o asık suratlıya karşı pek o kadar surat asma. Belki de elde etmek için koşup durduğun o cevher, yani manevi saadet, onun elindedir.''
(Mesnevi)

''Bir gün Mevlana hazretleri, Şeyh Selahattin Zerkub'un dükkanında otururken, ihtiyar bir adam, göğsünü döverek, ağlayıp sızlayarak içeri girdi. Mevlana'nın ayağına kapanıp hüngür hüngür ağladı ve ''Yedi yaşında bir çocukcağzım vardı. Onu çaldılar. Kaç gündür başı açık ve yalın ayak aramaktan dermansız bir hale geldiğim halde
onu bulamadım.'' dedi. Bunun üzerine Mevlana büyük bir hiddetle şöyle buyurdu: ''Tuhaf şey! Bütün varlıklar Tanrı'yı yitirmişler, ama onu hiç aramak için bir istekte bulunmuyorlar. Ne göğüslerini ne de başlarını dövüyorlar. Sana ne oldu da göğsünü dövüyorsun? Senin gibi bir ihtiyar kendi çocukcağzının özlemiyle harap ve sefil oluyor Neden bir an için Tanrı'yı aramıyor ve yardım istemiyorsun ki kaybolmuş Yusuf'unu Yakub gibi bulasın!'' Derhal çaresiz kalan ihtiyar tövbe etti ve göğsünü kapamaya başladı. Tam bu sırada onun kaybolan çocuğunun bulunduğu haberi geldi.''
(Ariflerin Menkıbeleri)

Değerlendirme:

Hz. Mevlana ile Ruhsal Terapiler, Hz. Mevlana'nın eserlerini, menkıbe ve hikayelerini, açıklamalarla birlikte okura sunuyor. Bakmayı değil, görmenizi sağlayacak, sizi, soru ve sorgulara itip, iç muhakemelerenize yöneltecek ve doğrudan yüreğinize dokunacak bu derleme eser, sizin derde, kedere, aşka, insanlığa ve asıl sevgili olan alemlerin Rabb'ine bakış açınızı değişterecek.

Son olarak bu kitabı özetleme ve değerlendirme amacım, bizi her gün sağa sola yalpalayan şu dünya çıkmazlarında size yol gösterecek, asıl yola sürükleyecek ve size başlı başına yol olacak rehberi sizlere tanıtabilmek... Bulunduğumuz iletişim ve bilgi çağında, iyi-kötü, yalan-gerçek, doğru-yanlış birçok haber ve bilgilerle karşılaşıyoruz. Bu karşılaştığımız bilgiler ve insanların yorumları(en çok da bilmedikleri şeyleri yorumlamaları), bizlerin inayet, ahlak ve erdem inançlarını sarsıyor. Ve ömür dediğimiz vakit ''an'' kadar. Bu an'ı kullanmayı bildiğimiz kadar yaşamış olacağız. Diyeceğim; elbette Franz Kafka, Friedrich Nietzsche, Leo Tolstoy okuyacağız, okuyacaksınız ancak öncelikle değerlerimizi, bu toprakları değerli kılan o zat-ı muhteremleri tanımamız gerektiğidir... Bizi ''biz'' gibi kimse bilemez, anlayamaz, bizde bizi, bizim olanı bilmeli, tanımalıyız. İnşallah emeğim sizlere fayda sağlar, ve umarım 11 ayın sultanı Ramazan'ımızın sonlarına erdiğimiz bu günlerde size bir şeyler katabilirim. Kadir geceniz hayırlara, affınıza vesile olur ve ak kadar ak, su kadar berrak olmanıza nasip olur inşallah. İyi, güzel ve hayırlı günler...

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Bir hatipte mutlaka olması gereken özellik sence nedir?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.