İKİ FİNCAN KAHVE VE KAVANOZ HİKAYESİ
Bir gün profesör öğrencilerine, sınıfça bir deney yapacaklarını söyler. Masanın üzerinde koyduğu kavanozun içini pingpong toplarıyla doldurur ve öğrencilerine kavanozun dolup doğmadığını sorar. Öğrenciler: “evet doldu hocam!” derler hep bir ağızdan.
Hoca gülümseyerek eline, çakıl taşı dolu bardağı alır ve kavanozun içine boşaltır; tekrar öğrencilerine kavanozun dolup doğmadığını sorar. Öğrenciler: “Bu sefer doldu hocam!” derler.
Profesör başka bir bardak daha alır ve yine kavanozun içine döker. Boş kalan yerler kum taneleri ile dolar. Öğrenciler yine: “Artık boş yer kalmadı hocam, kavanoz dopdolu!” derler büyük bir kararlılıkla.
Hoca: “Bu kadar emin olmayın!” diyerek aldığı iki fincan kahveyi kavanozun içine boşaltır. Şaşkın gözlerle bakan öğrencilerine dönerek: “Evet gençler! Kavanoza ilk olarak koyduğum pingpong topları, ailemizi temsil eder. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, eşimiz, çocuklarımız ve sağlığımızdır. Hayatımızda en geniş yeri onlar kaplar şişede de gördüğünüz gibi.
Çakıl taşları; işimizi, dostlarımızı, arkadaşlarımızı temsil eder. Ailemizden sonra en çok onlar ile vaktimiz doldururuz. Kum taneleri ise; akrabalarımızı ve komşularımızı temsil eder. Hayatımızda kalan boşlukları da onlarla doldururuz. Kavanoz da doğal olarak bizim hayatımızdır". Der ve profesör deneyin burda bittiğini söyler.
Bir öğrenci merakla sorar: “Hocam, peki kavanozun geri kalan yerini dolduran iki fincan kahve ne manaya geliyor?
Profesör gülümseyerek şöyle der: “Hayatımız ne kadar dolu olursa olsun, sevdiklerimizle bir fincan kahve içmeye her daim vaktimiz vardır.”
Deneyde de anlaşıldığı gibi vaktimizi gerektiği şekilde gerektiği şeyler ile doldurmalıyız. Eğer kavanoza önce kumları sonra çakıl taşlarını koymaya kalkarsak toplara yer kalmaz. Topları koyar üzerine kahveyi doldurursak bu sefer diğerlerine yer kalmayacak.
Zamanımızı ve hayatımızı en iyi şekilde düzenlemeliyiz ki; sevdiklerimizle, dostlarımızla muhabbet ve keyif dolu kahveler içebilelim.