Kendimden uzaklaşmaya başladığımı bayağıdır yazı yazmadığımı da fark ederek anladım. Çünkü ben en çok sözcüklerle dertleşirdim. Kendimi oyalayarak sadece zaman harcamışım. Bir şeyleri ertelemek ne zaman çözüm oldu ki? Düşünmeyi bırakmak bir ruhun sonu demek değil mi? Kendimden yaşam telaşını bahane ederek bilerek mi kaçtım yoksa gerçekten zamanım mı yoktu bende bilmiyorum. Günlük yaşama o kadar çok kendimizi kaptırıyoruz ki hayatımızı gerçekten günlük yaşamaya başlıyoruz. Yaşam bir bütün değilmiş de sanki sadece tek bir zamandan ibaretmiş gibi. En çok korkmaya başladığım şey de tam olarak bu. Kendimi ve zamanı unutarak deyim yerindeyse robotlaşarak yaşamak. İnsan büyüdükçe neden böyle oluyordu ki? Daha tam anlamıyla hayata bile atılmamışken şimdiden böyle olmaya başladıysa ileride kendimi unuttuğum zamanlar artacak mıydı? Benim kendimden uzaklaşmaya başlamam demek düşünmeyi de bırakmam demek. Düşünmek sancılı bir süreç olsa da kendimi bulma yolunda en büyük dayanağım ve sığınağım iken düşünmeyi bırakırsam yolumu da kaybetmez miyim? Ruhumun özünü bulmadan nasıl kendim olurum? Ben kendini, eksik parçasını arayan bir garip yolcuyum bu hayatta. Kelimeler yoldaşım ve düşünmek en büyük arkadaşım.
Ya da düşünmek yolun ta kendisi. Yol yoksa varılacak limanda yok demektir. İnsanlar farklı limanlara varmayı amaçlasa da her insanın varmak istediği bir liman vardır. Kimi kendini arar, kimisi de sevdiğini ve yahut başka bir şeyi ama insan hayatı boyunca hep arar durur.
İNSAN ARAR DURUR, EN ÇOK DA KENDİNİ!