İnsanlar birer tuz tanesiymiş meğer.
fazlası öyle zehirliyor ki ciğeri nefes haram. Vakit hızlı metrajda geriye akıyor göz perdelerimi aralayarak ve detaylar görüyorum, ince detaylar. Bahsi geçen o koca yalnızlığın icindeki tebessümleri görüyorum belli belirsiz. Hızlı, çabuk ama gözlerinin derinliklerine ulaşan o tebessüm öyle değerliymiş öyle kıymetliymiş ki meğer elimi alnıma sertçe çarpıp gözlerimi kapıyorum bu defa. Farkındalık geliyor hissettirmeden, ılık meltem gibi yüzüne çarpıyor. Yinede irkilirsin tabii, irkilmez misin? Kalabalığın şans sayıldığı bir hayale sarılıp giderken en büyük şansımın ve korumamin bir başınalık olduğunu farkederken ansızın kendimle aramı düzeltiyorum sanki. Nedensiz bir sakinlik geliyor sonra. Ölesiye bir sakinlik. Kurşun mu geçirmiyor artık yoksa geçirse de işlemiyor mu bilinmez. Ama bunun sonu huzur biliyorum. Bu rüzgar huzur biliyorum. Bu farkındalık rüzgarı bu defa sükunet. Bu defa şans. Belki tevafuk da denilir ama inan şuan adını koyamayacak kadar neşe kaplıyor etrafımı. Sonumuz hayra çıksın.