Sorulan sorulara karşılık verememek, cevabını bulamamak zihnini bulandırıyordu. Kendi benliğini unutmuştu, neyi sevdiğini ne yapmaktan hoşlandığını bilmiyordu artık. Tek bildiği şey düşünmek istememek için uyumaktı. Kimsenin sesini duymak kimseyi görmek istemezdi, çünkü nasılsın diye sorduklarında iyi yada kötü olduğunu bilmiyordu, kime göre iyiydi kime göre kötüydü. Nefret etmiyordu hiç bişeyden. Sanki hayat hislerini almıştı. Belki hayal kırıklıkları sebep olmuştu hissizliğine, belki ümit ettiği anların inancını yitirmek. Lüksleri de yoktu aslında, herkes gibi ufak mutluluklar yetiyordu. Başarısında yanında olanları başarısızlığında yanında duracak sanıyordu lakin günün sonunda yalnız kalmıştı. Vardı elbet yanında yakınında birileri ama derinine inememişti kimse. Böyle düşünmeye başlamıştı ; nerede hata yaptığını, neyi eksik yaptığını, nerde durması gerektiğini. Öyle ki bi süre sonra düşünceler kemirmeye başlamıştı zihnini. Sonra düşünmemek için uzaklaştı her şeyden. İnsanlardan, sevdiklerinden, hayallerinden. Kendi sonunu kendi yazmıştı. Bir gün uyudu ve bi daha uyanamadı.