Mora’daki isyanın şimdilik önlenmiş olması sorunu kökünden çözmemişti. İki palikaryanın idamı da çözüm olmadı. Bu geçici sükunet ortamında kalede dalgalanan Osmanlı bayrağı ;Rum din adamları ve onları örtülü olarak destekleyen Rus çarlığı ve batı için çalışan her milletten ajan için büyük bir öfke uyandırıyordu. Osmanlı Devleti her şeye rağmen Tripoliçe'ye hakimdi ve bu durumu değiştirmek için yabancı konsolosluk çalışanları dahi anlık bilgilerle Batılı ülkelere bilgiler sunuyor ve bu bilgiler yeni olayların yaşanacağının adeta habercisi oluyordu. Bunun yanında özellikle dağlık alanlarda yaşayan ve hayduk denilen Rumlar da bu kervana katılınca özellikle Müslüman halkın huzur ve güvenliği ortadan kalkıyordu. Müslümanların çoğunlukta olduğu kalenin dibindeki mahallelerde gün çekilip karanlık çökünce evdekiler telaşla az önce yaktıkları mumları söndürülüyorlar ve iyice ıssız bir dünyaya dönen bu kasabanın meçhul akıbeti gecenin karanlığında merak uyandırıyordu. Binlerce yıldızın gökyüzünde bir kandil gibi aydınlattığı kasabada Rumların başını çektiği hainlik, başıbozukluk rüşvet, yağma ve tecavüz sıradanlaşıyor ve köpek ulamaları ile gece böceklerinin huzur veren sakinliği bir teselli kaynağı oluyordu. Yıldızların, geceleri burada Osmanlı hakimiyetini sonun geleceğini ve isyancıların yeni nümayiş için uykuya yatmasına neden oldu.
Kısa bir zaman önce gelen ben bile, Fatih Sultan Mehmet zamanında alınan bu ata yadigarı topraklara sahip çıkmak ve düşmana vermemek için mücadelemi sürdüreceğime ve Padişah hazretleri Sultan II.Mahmut'a verdiğim söze sadık kalacağıma bu meşum gecenin hatırasında bir kez daha söz veriyorum.
İ