Kalem içi bir mürekkep.
Sırra kadem basmış bir ah.
Âhın kefen olduğu bir toprak.
Toprak altı bir ceset.
Cesedin içi bir muammâ.
Rûhun arşta sadaka-i câriye.
Arkasında duran yeşilli bir dere.
Hangi seste gökteki delinin sevdâsı.
Yedi ceddindeki nakşibenin âşikârı.
Mürşîde sormuşlar, hangi mürîdin diyârı.
Onun ölümüdür aşındaki aşk nârı.
O öyleydi ve kapanıktı, kendi harı.
Demirden bir sefer esbâbıydı.
Yanmanın ölüm sancısıydı.
Isındıkça kavrulan ve her seferinde sabr-ı sadâ olan bir ölümdü.
Kalbinde kötülük yok.
Rabb'inden başka kederi korkusu yok.
O kara delik içinde bir güvercin.
Çamura bulanmamışların saf lîsânı.
Karınca üstü bir yaprak.
Yaprak dalı bir ağaç.
Ağaç içi bir yuva.
Yuvanın besmelesi bir damla su.
Suyun tadı berrak bir bahar.
Bahar rüzgarı esâsen kalbi delik.
Her insanın içi gibi güzide-i selîm.
İçi dışı dert olur.
Muhabbeti gül olur.
Sesi şiir olur.
Şiir içi mısrâ.
Mısrâ ardında bir kıtâ.
Kıtânın dört hecesi mürekkep.
Ve başa döner hâli hazır bir kader.
Kader içinde bir kalem.
Kalem içi bir mürekkep...