Bir yerde okumuştum diyordu ki;
Eğer birisiyle kokusu içine sinerek uyuduysan ve sabahına sarmaş dolaş, nefesi nefesinde uyandıysan, gittiğinde oluşan hissizliği anlamları sadece senin yüklediğin kelimelerle anlatamazdın.
Bazı kelimelerin kifayetini kaybettiğini 26 yaşıma gelmiştim ama yeni öğrenmiştim.
Burnumun ucu Sızlıyordu.
Özlemek öyle bir şey değildi.
Boğazımda takılı kalan bir şeyler vardı ve ne yutkunabiliyor ne anlatabiliyordum.
Orada öylece duruyordu, göğsümden başlayıp her bir hücremi içine katarak derinleşen o ince sızı.
Hani bilirsiniz, kağıt kesiğine eşdeğer olan o tüm iç organlarınızı ait olmadıkları yerlerdeymiş gibi ağrıtan ve hiç geçmeyecekmiş gibi gelen o his.
Hiç konuşmuyorduk, susarak da anlaşamıyorduk.
Sarılarak anlaşabilirdik belki ama sen tüm ihtimalleri alıp da yanına, göç etmiştin doğru bildiğin yanlışlarına.