Kaç bahar geldi geçti Çiçeğim?
Kaç bahar daha sarmaşık diliyle şenlendirdin güneşi?
Kaç bahar akasya ağaçlarına uğradın habersiz?
Kaç bahar seher vaktinde iğde kokusuyla nâmeler getirdin?
Kaç bahar daha şifânı gizledin?
Bak şimdi evlerin duvarları senden uzakta.
Çiçeksiz kalmıştır o duvarlar.
Bahar serinliğinde üşüyor yapraklar,
Dökülen yapraklar sefere çıkmıştı hani?
Nereden geldi bu rüzgâr?
İçimde mevsimlerden bir mevsim var.
Gördüğü her şeye şekillenen bir diyar var.
Kimi zaman yemyeşildir yıllar,
Yıllar yılı söyleten bir rüzgâr.
Kimi zaman ağaç üstü bir yuva,
Yıllar yılı duran bir muammâ.
Kimi zaman toprak üstü duran tâze bir yaprak,
Tebessümler diyârından gelen mutlak.
Kimi zaman gönüllerde duran karlı dağlar var,
Dağdan içe sürüklenen bir çığ var.
Kalbî bahârım nerede Havsâ'm?
Nerede çiçek kanadından dökülen mektuplarım?
Mektuplarım çiçek dilinde yazılmıştı,
Yazılarımı okuyacak Akasyalar vardı.
Akasyalar içinden bir meltem çağlıyor Havsâ'm.
Geri gelmeyecek meltemler.
Cansız bedenleri sayfalarca kitaplarda,
Cansız bedenleri sayfaları süslüyor uçsuz mekânlarda.
Akasya mevsimi geldi yine Havsâ'm.
Akasyalar yine açıyor caddelerde,
Akasyaları seven gönül bahçemde.
Neden bu çiçeğe hayrandır bu gönlüm bilinmez.
Tebessümden bir bahçeye döndürüyor içimdeki evimi,
Dingin ve de sâde olan bu gölgemi.
Her bahâr gibi bu bahar da geçecek Havsâ'm.
Her giden gibi bu da geçip gidecek.
Gitmeler neden bu kadar acı?
Kalmak gitmekten daha da acı.
Ben yine Akasya ağacının gölgesindeyim.
Elimde bir kalem...
Bir defter...
Bir de eksik olmayan muhabbetim çay var.
Bir yandan bahâr esintisi,
Bir yandan dökülmeye yüz tutmuş bahâr serinliği.
Akasyalar yine açıyor caddelerde Havsâ'm!
Gitmek acı,
Kalmak gitmekten daha da acı.
Hangi yansımanın cam kesiği akıyor gözlerimden?
Hangi yansıma ıslatıyor yeşil denizimi?
Hangi rûya düşüyor günlerimden?
Hangi rüzgâr üşütüyor gözlerimi?
Söyleşilerden sessizlik sızıyor gözlere,
Yağmur şarkısını söylüyor dillere.
Yalnızca yağmur konuşuyor Havsâ'm.
Başka hayatları getirir gibi.
Üşüşüyor göz bebeğime sağnak sağnak,
Başka bir amaca bağlı değil gibi.
Merhâmeti yüzüm,
Şefkâti toprağım,
İçine aldığı sessizliğim,
Sessizliğime can veriyor çiçek damarları.
Damarlarımdan usulca titriyor toprağı.
Gönlü lerze-rezân eden neydi?
Toprağın üstünü örten neydi?
Kış bahçesinde açan bir çiçekti,
Ve çiçekleri en çabuk solduran kendisiydi.
Teslîmiyete sığınan kimdi?
Kelebekten daha kısa ömrü olan kendisiydi.
Vakit geceyse şâyet,
Hisler hissettirdiği zaman,
Bir örtü örtülüyor günlere.
Bir sır çekiliyor yeryüzüne,
Alacakaranlıktan geceye uzanan ellerle.
Vakit geceyse şâyet,
Hisli ninniler fısıldıyor ılıktan bir rüzgâr.
Fısıltıdan bir damla düşüyor ellere,
Sisli bir bulut ağlıyor yeryüzüne.
Ağlaması fısıltıların yangınıdır.
Özlemden gelen bir ateş cihândır.
Bu cîhâna düşme nedeni,
Ümîdin vuslatıdır.
Vakit geceyse şâyet,
Ve yüreğimize inen buğulu gözler varsa,
Ya da ay ışığında yansıyan bedeniniz varsa şâyet,
Bilinsin ki döküldüğüm bir semâ vardı,
Ve içime hunharca çektiğim kokum vardı.
Üşüyen ellerime bakma artık!
Bahâr çiçekleri yeşermeyecek.
Üşüyen gözlerime bakma artık!
Kendisinden geçene gidecek.