Hani hep deriz ya, kapalı mekânlar insanların içini sıkar, ruhunu daraltır diye. Gerçekten de öyledir. Boğulacak gibi olur insan. Nefes alamaz. Hele birde anksiyete varsa kalp ritimlerinde hızlanmalar başlayıverir aniden. Üstüne havada kapalı ve sıkıcıysa of değmeyin keyifsizliğe. İnsan psikolojisini anında yerle bir etmede üzerine yoktur.
Misâl öyle bir kapalı mekân vardır ki; Bir kere çok havasızdır, yer yer esintiyle gelen kesif rutubet kokusu burun direklerini sızlatır, yürüdükçe, özellikle de elleriniz hareket ettikçe havada uçuşan toz bulutcukları alerjen bir yapıdaysanız hapşurmanıza neden olur. Bütün bu saydığım olumsuzluklara rağmen ruhunuz daralmaz aksine ferahlar.İçindeyken zamanın nasıl geçtiğini akşamı nasıl ettiğinizi anlamazsınız. Ta ki telefonunuz çalıpta annenizin, ahizenin diğer ucundan “Nerede kaldın?” sorusunu duyana kadar. Ama mantıklı bir sebebiniz ve açıklamanız vardır. Nerede olduğunuzu söylediğinizde, annenizin bile siniri yatışır. Sanki güvendiği ve tanıdığı birinin yanındayım demişsiniz kadar sesini yumuşatıverir hemencik. Orada bulunmanız korkutmaz, aksine güven verir.
Çünkü o yer; ya eski bir sahaf ya da bir kitabevidir...